Ana içeriğe atla

Helal ve Sağlıklı Beslenme

                                                                    

Helal ve Sağlıklı Beslenme Videosu İçin Yukarıdaki Linki Tıklayınız.
 

GERÇEK TIP. DR AİDİN SALİH. KİTABINDAN FAYDALI BİLGİLER
                Peygamber Efendimiz s.a.v. “Her hastalığın temelinde tokluk vardır” buyurmuşlardır. Fazla yemek yendiğinde mide hazım için daha çok enzime ihtiyaç duyar. Enzim üretmek vücut için çok güçtür ve kıymetli maddeler gerektirir. Sağlıklı bir insanın midesi 200-250 gr yemeğin birinci hazmını besinlere ve kişinin hazım gücüne göre değişmekle beraber 3-4 saat içinde gerçekleştirir. Bu miktarda yemeği hazmetmek için kalp zorlanmaz. Bunun iki katı yemek yendiğinde ise, yemeğin hazmedilmesi fazlalıkların depolanması ve çıkartılması için kalbin 4-6 kat fazla çalışması gerekir. Bu işlem sadece kalbi değil tüm organları yıpratır. Mesela bir araba taşlı bozuk ve dik bir yolda düzgün yolda harcadığı yakıtın 2-3 katını harcar. Devamlı zorlu çalışmaktan harap olan bir motor gibi insan kalbide aşırı çalışmadan dolayı rızkını çabuk tüketir. Çünkü kalp atışları sayılıdır.
            Genç bir insan fazla yemek yediğinde vücudu kuvvetli olduğu için hazmederek fazlalıkları dışarı atabilir. Ancak fazla yemek alışkanlık halini alır, zorlama devam ederse bu kuvvet tükenir, fazlalıkların giderek daha az atılmasıyla vücutta depolar oluşur. Depolar dolduktan sonra ise atıklar kanla birlikte dolaşmaya başlar. Böylece kan ağırlaşır ve dolaşımı yavaşlar. Ağırlaşan kandaki atıklar damarlarda birikmeye ve zamanla damarları tıkamaya başlar. Daralan ve tıkanan damarlardaki kan organları yeterince besleyemeyecek kadar azalır. Beslenemeyen organlar beyne açız uyarısı gönderir. Beyinde bu çağrıya cevap olarak iştahı çoğaltır. Bu insanı daha çok yemeye zorlar. Yedikçe kandaki fazlalıklar ve damarlardaki tıkanıklıklar daha çok artar. Bu kısır döngü devam ederken konsantrasyon, hafıza, düşünme, anlama, öğrenme yeteneği azalmaya hastalıklar birer birer ortaya çıkmaya başlar.
            Bazı insanlar fazla yemenin bedelini aşırı şişmanlık ve beraberinde getirdiği hastalıklarla öder. Bazıları da vardır ki ne kadar yerse yesin hep zayıf kalır. Bunlar kendi durumlarının şişmanlardan iyi olduğunu zannederler. Çoğu zaman onların durumu daha tehlikeli olabilir. Çünkü fazlalıklardan oluşan atıklar toksinler katkı maddeleri şişmanların vücudundaki yağlarda depolandığı için organların tahrip olması kısmen önlenebilir. Ancak zayıfların kan vasıtasıyla bütün vücudunda dolaşır ve ani ve sık hastalıklara sebep olur. Bu durum sıkıntı ve asabiyete sebep olabilir.
            Araf Suresi 31. Ayette “Yiyin için fakat israf etmeyin çünkü Allah c.c. israf edenleri sevmez” buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz “Sizin Allaha c.c. en sevgili olanınız yemesi en az ve bedenen en hafif olanınızdır. Pisboğaz ve göbeği büyük olan Cennete giremez” buyurmuştur.
            Sindirim sistemimiz ve bağışıklık sistemimiz doğal besinleri sindirmekte hiç problem yaşamaz. Ancak genetiği değiştirilmiş ürünlerin belli bir miktarından fazlasına dayanamaz. Günümüzde bu ürünlerden kaçınmak neredeyse imkânsız hale geldiğinden sağlıklı kalmak için günümüzde az yemek daha büyük bir zorunluluktur.

            Karışık Yemek: Mizaca uymayan veya birbirine uygun olmayan hazmı için ayrı ayrı enzimler gerektiren yemekler beraber yendiğinde hazmolunmadan çürür. Mesela karbonhidratlar ile proteinler, süt ürünleri ile balık, birkaç inekten karıştırılan süt, karışık et birbirine zıttır. Çünkü bunların hazmolunması için ihtiyaç duyulan enzimler birbirine zıttır. Bu zıtlık enzimlerin üretilmesine engel olur, ya da enzimler birbirini yok eder, yenen yemek hazmolunmadan çürür. Bu midede saatler süren bir işlemdir ve bağırsaklarda da devam eder. Çürüme ve mayalanma sonucu oluşan zehirli ve asitli kalıntılar sinir hücrelerini doğrudan etkileyerek bağırsakların hareketini yavaşlatır. Yavaşlayan bağırsaklardaki toplanan kalıntılar bağırsakları genişletir ve cepler oluşturur. Bu ceplerde dışkısal taşlar meydana gelir ve yıllarca atılmadan kalır. Beslenmedeki hata devam ettikçe bağırsakların duvarları kanalizasyon boruları gibi zehirli ve yağlı atıklarla kaplanır. Böylece vücut direncini kaybeder, halsizleşir, bağırsaklarda devamlı gaz oluşur, kabızlık olur, uyku ve tembellik artar. Çürüyen ve mayalanan yemek artıkları bağırsağı zehirleyerek kana karışır. Yukarıda belirttiğimiz gibi bütün organlar açız diye feryat etmeye başlar.
            Sık Yemek: Hastalıkların diğer bir sebebi ise yediğini sindirmeden ikinci bir yemek yemektir. Sindirim sistemi belirli kurallara göre çalışır. 200-250 gram miktarındaki bir yemek birinci hazmını 3-4 saatte ikinci hazmını 6-10 arasında tamamlar. Hazım tamamlanmadan yenen ufacık bir lokma hazım sürecini bozar. Bu lokma önceki yemekle karıştığında hazmolunmayacağı için mayalanmaya ve çürümeye başlar. Önceki yemeği de bozup çürüterek midede yanma ekşime gaz ve şişkinliğe sebep olur. Aslında besinler kandan hücrelere geçtikten sonra ikinci bir yemek yenebilir. Günümüzde insanlar sürekli bir şeyler atıştırarak vücutlarını çöplüğe çeviriyorlar. Büyüklerimiz Mümin günde bir defa insan iki defa hayvan 3 defa yer demişlerdir. Peygamber Efendimiz s.a.v. “ Geceleyin veya gündüzün ikişer defa yemek yemek illettir.” “Tokken yemek hem hastalık hem de haramdır” buyurmuştur.
            Sıraya Dikkat Etmemek: Et yumurta peynir gibi proteinli yiyecekler midede hazmı uzun süren besinlerdir. Tatlılar ve meyveler ise midede fazla kalmadan bağırsağa geçerek birinci hazmını burada tamamlar. Su ise midede vücut ısısına ulaştıktan sonra doğrudan bağırsağa geçer. Demek ki gerekirse birkaç yudum önce su içmeli sonra birlikte yememek şartıyla meyve veya tatlı, sonra salata veya yemek yemelidir. İki çeşit yemek yeniyorsa hafif ve sulu olanı ağır ve kuru olandan önce yenmelidir. Önce yemek sonra meyve veya tatlı yenirse, meyve veya tatlı hazmını tamamlayamadan midede mayalanır ve çürür ve gaz oluşturur. Etle birlikte mutlaka ekmek yenecekse, ekmeği et suyuna batırarak yemeli sonra et yemelidir. Yemekten sonra içilen su midenin genişlemesine, mide asidinin azalmasına, hazmın uzamasına sebep olur. Yemek arasında su içmekte doğru değildir. Çünkü bu durum yemeği iyi çiğnemeye engel olur. Ancak kuru gıdalar yeniyorsa birkaç yudum içilebilir. İyi çiğnenmemiş yemek mide bağırsak ve dalağa ağır zarar verir. En iyisi yemekten 1.5-3 saat sonra içmektir.

            Bayat ve Isıtılmış Yemekler: Taze sebze ve meyveler güneşten aldıkları enerjiyle doludur. Çiğ olarak yendiğinde vücuda daha çok enerji verirler ve hazımları kolaydır. Bu nedenle pişmiş sebzeyi az pişirmek ve az yemek iyidir. Yemeği piştikten sonra biraz soğutarak yemelidir. Mikroplar beklemiş yemeklerin kimyasal yapısını değiştirir. Isıtılan yemeğin özü değişir. Hazmı ağır olur.
            Katkılı Hazır Yiyecek ve İçecekler: Hazır gıdalar içinde 2000 çeşit katkı maddesi vardır. Bu durum metabolizmayı, bağışıklık sistemini, genetiği, vücuttaki vitamin üretme mekanizmasını, su yapısını bozar ve hastalıklara sebep olur. 10-12 yaşlarındaki çocukların büyük çoğunluğu bu gıdaların beyin ve üreme organlarında oluşturduğu tahribatlar nedeniyle şimdiden küçük birer ihtiyar gibidir.  Tatlandırıcılar, doğada özdeş aromalar, nem tutucular, emülgatör, parlatıcılar, renklendiriciler, sakız mayası, kimyasal ilaçlar, deterjanlar, tarım ilaçları, hormonlar, suni gübreler, kozmetikler, vücut bakım ürünleri, v.s. hepsi birer katkıdır.
            Az Çiğnemek: Ağızda yemeğin kimyasal yapısı hakkında toplanan veriler beyne gönderilir, beyinde hazmı programını yapar. Bu durumda çiğneme büyük bir önem kazanmaktadır. İyi çiğnenmemiş yemek parça ve kütle halinde mideye iner ve hazmolunmadan çürür. Çürüyen bu gıdalar bağırsaklara geçer ve vücudun bağışıklık sistemini sarsar. Ayrıca beyaz ekmek yemekten kaçınmalı, kepekli çavdarlı doğal ekmekler yenmelidir. Büyükler uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlılığı, diğer psikolojik ruhsal ve sinirsel hastalıkların temelinde az çiğneme olduğu konusunda görüş birliği içerisindedir. Lokmayı büyük alan ve iyi çiğnemeyene delilik isabet eder denmiştir.
            Hazımsızlık, yüksek kan şekeri, mide, bağırsak, karaciğer, dalak ve tüm hastalıklardan bazen sadece beslenme ve çiğneme alışkanlıklarımızı düzelterek kurtulmak mümkündür.
            Oturma Şekli: Sandalye ve koltukta oturma şekli karın ve bacaklardaki kan ve enerji dolaşımını zorlaştırır. Bu ise bağırsakların çalışmasını zayıflatır, kabızlık yapar, prostat ve yumurtalık hastalıklarına, basura, varise, eklem ve romatizma hastalıklarına sebep olur. Hiç olmazsa evde bağdaş kurarak, diz üstü oturarak kan ve enerji dolaşımını dengelemelidir. Ayrıca klozette oturarak ihtiyaç gidermekte sağlığa zararlı bir oturma şeklidir. Çünkü bu durumda vücudun aldığı şekil dışkının kalın bağırsaktaki hareketini engeller. Büyük ve küçük abdesti ve gazı fazla tutmakta zararlıdır.
            Zararlı Duygu ve Düşünceler: Nefret, bencillik, kızgınlık, haset, kötü zan, korku, ümitsizlik, aşırı merak, şüphe, endişe gibi negatif duygular vücutta fazla miktarda hormon üretimine sebep olur, bu hormonlar kana karışarak zararlı maddeler oluşmasına neden olur, beyindeki su havuzları bulanır, bu durum psikolojik hastalıklar başta olmak üzere karaciğer, kalp, dalak hastalıklarına sebep olur. Güzel Ahlak, güler yüz, iyi niyet, iyi zan, tevekkül insan sağlığı için oldukça yararlıdır.
            Duman Toz Eksoz: Çünkü bu maddeler ağır asit, cıva, kurşun gibi zehirli kimyasal maddeler ihtiva eder. Otobanlardan en az 50 mt uzağa ekin ekmeli, konut yola yakınsa evle yol arasında bahçe veya tarla değil çalılık ve ağaçlık olmasına önem verilmelidir.
            Nefes Alıp Vermenin Bozulması: İnsanın ömrü ilk ve son nefesi arasındadır. Nefesin insan sağlığı için önemi çok büyüktür. Nefes, neşe-hüzün, mutluluk-mutsuzluk, kızgınlık-sakinlik, korku-cesaret gibi duygular üzerinde terbiye etkisi yapar. Çünkü nefes, beden hücreleri ile oksijen su ve gıda gibi vücuda alınan maddeler arasında uyum oluşturur. Doğal bir nefes almakla akciğerler sağlıklı olur. Diyafram hareketleriyle göğüs ve karın organlarına masaj yapılır, kan dolaşımı kolaylaşır, organlar sağlıklı kalır. Diyafram öneminden dolayı ikinci kalp olarak adlandırılır.
            İnsan çok sık ve karışık yemeye, sigara içmeye, sandalyede oturmaya ve yaşlanmaya başlayınca diyafram katılaşır ve nefes alma düzeni bozulur. Doğal olmayan, iyi çiğnenmeyen ve karışık yemekten oluşan gazla karın şişer, diyafram kaburga kemiklerinin altında veya midenin ucunda hareketsiz kalır. Katılaşmış bir diyafram doğru nefes almayı ve bedenin yeterli miktarda oksijen almasını engeller ve insan kendini sürekli yorgun ve bitkin hissetmeye başlar. Bu durumda saatlerce sandalyede oturmak ya da dar elbise giymek göğüs ve karın boşluğundaki organlardaki kan dolaşımını daha da zorlaştırır, gaz çıkarmayı engelleyerek gazın kana karışmasına sebep olur. Kan pis kokulu ve zehirleyici bir nitelikte organlarda yeni hastalıkları körüklemeye başlar.
            Nefes düzeninin bozulması ile nefes alırken karın içeri çekilir, verirken karın şişer. Bu şekilde nefes alıp verdikçe akciğerlerin alt bölümü nefes almaya iştirak edemez. Bu durumda göğüs kaslarının göğüs kafesini genişletmek için harcadığı enerji, nefes alma yoluyla kazanılan enerjiden daha fazla olur. Normalde nefes alma yoluyla havadan alınan enerjinin, göğüs kafesini genişletmek için alınan enerjiden daha fazla olması gerekir. Bu olmayınca insanda negatif enerji birikir ve enerji dengesizliği ortaya çıkar. Böylece insan nefes verdiğinde olduğu gibi aldığında da konuşmaya başlar. Nefes konuşma ve organlar arasındaki işbirliği bozulmuş olur.
            Her bir organ sadece kendine ait bir titreşimle çalışır. Dinimiz bunu “Her organın kendine ait bir zikri vardır” şeklinde anlatır. Ters nefes organların zikrinin bozulmasına yol açar. Zikri bozulan ya da zikirden vazgeçen organ ise hastalanır.
            Nefes alıp vermeyi düzeltmenin en kolay yolu, 3 günlük açlıklar, Kurani Kerimi nefes kontrolü ile sesli ve tecvitli okumak, koşma, kürek çekme ve yüzme gibi diğer yollardır.
            Burun tıkanması, bademciklerin şişmesi, ateşin yükselmesi ya da ciltteki döküntüler bedenin yararınadır. Burun deliklerinin tıkanması ile sinir sistemleri arasında denge sağlanır ve kimyasal açıcılar ile ısrarla açmaya çalışmak bu dengeye zarar verir. Tıkalı burun deliğini iyice kapatıp diğeriyle nefes alıp vermek daha kısa zamanda enerji dengesini sağlar.


            Hastalıkların Başlaması ve İlerlemesi: Aslında hastalık tektir. Yanlış yaşam tarzı. Havaya karışan dumanlar, zehirli gazlar, deterjanlar, doğal olmayan iyi çiğnenmeyen karışık birbirine zıt ve fazla yenen yemekler sonucu görevini yapamaz hale gelen bağırsaklarda oluşan zehirli kan direk karaciğere geçer. Ancak bu devamlı olursa karaciğer görevini yerine getiremez ve hastalanır, yağlanmaya, büyümeye, kistler oluşturmaya başlar ve kanı iyice temizleyemez. Böylece kanda atıklar çoğalır, kolesterol yükselir, vücut ağırlaşan kanın dolaşımını hızlandırmak için damarları daraltmak ve tansiyonu yükseltmek zorunda kalır. Ancak hasta tansiyon düşürücü ilaç aldığında damarlar zorla genişler, kan dolaşımı yavaşlar, atıklar kılcal damarları tıkar. Beslenemeyen organlarda beyne açız sinyali gönderir.
            Yanlış beslenme tarzı sonucu oluşan dokulardaki iltihaplanma ve çöplüklere bağışıklık sistemi müdahale eder. Ateşi yükseltir, kanı ısıtır, nefesi kalp atışlarını ve kan dolaşımını hızlandırır. Isınan kanda dokuları temizlemekle görevli mikroplar çoğalır. Bunlar atıkları eritir. Eriyen atıklar bademciklerin şişmesi ve iltihaplanması, balgamlı öksürük, burun akıntısı, terleme, alerji ve sivilce ile dışarı atılır. Bunlar bağışıklık sisteminin normal savunma mekanizmalarıdır. Hâlbuki insan kendini korur ve fazla ve zararlı yemekten vazgeçerse ne ateşi yükselir nede alerji olur.
            Yukarıda sizlere kitabın ilk 45 sayfasından özet çıkardım. Eğer ilginizi çekti ise toplam 430 sahife olan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Temin etme adresi 0 212 518 30 06 olup, Yazı Yayıncılık tarafından 2008 Mayıs ayında basımı yapılmıştır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde zihin kontrolü ve gelişmiş ülkelerin bunu psikolojik savaşta nasıl kullandıkları konusunda ilgi çekici konular ve hastalıkları doğal yöntemlerle nasıl atlatabileceğimiz konusunda formüller verilmektedir. Dualarınızı beklerim. Abdullah Baysal   
           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 32. Bölüm

Empati. Konuyla İlgili Hikâye. Bir ülkenin kralı en sevdiği atını kaybetmiş ve bu yüzden çok üzülmektedir. Atı bir türlü bulamadığı için ortaya bir ödül koyar. Herkes ödülü kazanmak için koşar gelir ama kimse atı bulamaz. Çobanın biri kralın huzuruna çıkar ve atı bulacağını söyler. Kral buna inanmaz. Ülkenin en akıllı kişileri atı bulamadı da bu budala mı bulacak? Çoban atı aramak için kraldan izin ister. Kral çobana peki öyleyse ara bakalım der. Çoban birkaç saat içinde atı bulur ve saraya getirir. Kral bu duruma çok şaşırır. Çobana atı nasıl bulduğunu sorar. Çoban “Çok kolay oldu hükümdarım. Kendimi atın yerine koydum, bir at olsam nereye gideceğimi düşündüm ve onu hemen buldum” Çobanın cevabı kralın çok hoşuna gider ve ödülün çobana verilmesini emreder. Konuyla İlgili Videoyu İzlemek İçin Lütfen Aşağıdaki Linki Tıklayınız. https://www.youtube.com/watch?v=Wmr6GqrFF-Y

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 33. Bölüm

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar. Konuyla İlgili Hikâye. İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin her odasında dört beş talebe beraber kalırmış. Bu talebeler memleketlerinden getirdikleri fasulye, bulgur, mercimek, nohut vesaireyi beraber pişirirler, beraber yerler ve her hafta içlerinden birisi nöbet tutarak bu işleri yaparlarmış. Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların parasını da aralarında toplayıp, o haftaki nöbetçi talebeye verirlermiş. Bu talebelerden birisi çok açıkgözmüş. Her gece şamdanların dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir ve onlardan uydurma bir mum yaparak parayı cebine indirirmiş. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz, erkenden sönermiş. İşin farkına varan arkadaşları, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca, hesap sormaya başlarlar: – Biz sana para verdik, ne diye mum almadın? – Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor. İçlerinden birisi: – Tabii o kada...

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 18. Bölüm

Çalışkanlık. Konuyla İlgili Hikâye. Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları bir yere gidiyordu. Yol kenarında oturmuş, bomboş duran birini gördüler. Peygamberimiz adamın yanından geçerken bomboş duran adama baktı ama selâm vermeden yoluna devam etti. Peygamberimizin arkadaşları bu olaya hayret ettiler. Çünkü Peygamberimiz herkese selâm verirdi. Ama bu adama selâm vermemişti. Gittikleri yerdeki işlerini bitirdikten sonra aynı yoldan dönüyorlardı. Bu sefer adam, aynı yerde eline bir çöp almış, toprağı karıştırıyordu. Peygamberimiz adamın hizasına gelince bu defa adama dönüp tebessümle baktı ve: - “Esselâmü aleyküm...” diye selâm verdi. Peygamberimizin arkadaşları, bu olaya şaşırdılar. İçlerinden biri: - “Ey Allah’ın elçisi, buradan biraz önce geçtik. Oturan adama baktınız ama selâm vermediniz. Şimdi ise tebessümle bakıp selâm verdiniz. Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz: - “Biraz önce buradan geçerken adam oturmuş bomboş bekliyordu. Onun için se...