1. Bölüm:
Kariyer
Yolculuğuna Hazır mısınız?
Birinin hayatını değiştirmesi kendi seçimidir. Hayatınızı gerçekten değiştirmek istiyorsanız, bugün başlayın. Sabır, bağlılık ve disiplin bu hedefin anahtarıdır.
İlk Adım: Seçtiğin mesleği yapmakta kararlı mısın?
Hayatta başarılı olmanın 3 temel kuralı:
1- Planlı yaşa.
2- O anda hangi işi yapman en önemli ise onu yap.
İşini yaparken;
a) Tam odaklan.
b) Hakkını vererek yap.
c) Sıkı çalış.
3- Sabır ve sebat et.
Sebatın her noktasında sabır vardır, aynen sütün içerisindeki yağ gibi.
Üç Kısa Ama Etkileyici Husus!
1) Anlayış:
Kurumsal yapıyı muhafaza etmek ne demek?
Geçmişten kalan değerleri koruyarak, geleceğe adım atmak.
2) İsraf:
Türkiye'nin kurumsal firmalarından birinin yönetici
kademesinden birinin israf anlayışını istifadenize sunuyorum.
"Bir zarfı kullanılamayacak hale gelinceye kadar
kullanmak."
Nasıl yani:
Gönderen ve gönderici kısmını silip silip yeniden yazmak.
Soru: İhtiyacı var mı?
Tabi ki hayır.
Ama, israf kavramına yaklaşımı görüyor musunuz?
3) Gündem.
Kendi gündemini oluşturanlar, başkalarının gündeminde
boğulmazlar.
Tolstoy’un kral ve münzevi hikâyesi.
https://irfandunyamiz.com/tolstoyun-kral-ve-munzevi-hikayesii/
1. Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:
Düşün!
Bir de Sağlıklı Düşün.
Ufka
Yolculuk 10. Kültür Yarışma Kitabı.
Milli
Eğitim Bakanlığı Tavsiyeli.
Kariyer Planı Temelde 2’ye ayrılır.
Dünya
ve Ahiret Kariyeri.
Dünya Kariyer Planı:
1-
Seçtiğin mesleği yapmaya kararlı mısın?
2-
Mesleğini icra etmek için gerekli maddi ve manevi donanımlara sahip misin?
3-
Toplumsal güç odaklarını dikkate alıyor musun?
4-
Yeteri kadar insan biriktirdin mi?
5-
Rekabet edebilme gücünü elde ettin mi?
6-
Sosyal yönden güçlü bir kişiliğin var mı?
7-
Analitik düşünme yeteneğine sahip misin?
Ahiret Kariyeri:
Bu
ikinci bölüm gönülden isteğe bağlıdır.
1-
Her şeyin başı iman. (Nisâ 137)
2-
İyilik yap, kötülükten uzak dur. (Zilzâl 7-8)
3-
Şeytana uyma. (Nûr 21)
4-
Sabırlı ol, namaz ile kendini sürekli şarj et. ( 153)
5-
Allah (cc) için cihat et. (Âl-i İmrân 142)
6-
Nefsini tezkiye et. (Fecr 27-30)
7-
İstikametin Cennet yolu olsun. (Nisâ 57)
2.
Bölüm:
Zekâ
ve Kişilik Nedir?
(Enneagram
Kişilik Testi)
2.
Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:
Dehanı
Keşfet, Zekânı ve Hafızanı Geliştir.
(Ali
Erkan Kavaklı, Sefa Saygılı, Ali Akben)
3.
Bölüm:
Kişisel Özellikler ve Mizaç.
Kendini tanıma "sabit bir varlığı tanıma" değildir, akan bir nehri takip etmek gibidir.
İnsan
sürekli değişiyor, bu nedenle astroloji ya da Enneagram kişilik testine göre
ben buyum demek, eksik ve hatalı oluyor ve kendimizi sürekli güncellememiz
gerekiyor.
Sabit
bir tarafımız var, sörf tahtası gibi, ama önemli olan o tahtayı nasıl
kullandığımız, yani işin ustalığı.
Hepimizin
içinde bulunduğu özel yaşam koşulları yani kâinatın tarihinde bir kere olacak
denk gelmeler silsilesi, bizim kişiliğimizi inşa ediyor.
Mizaç
ve karakterimizde bazı sabitlerimiz olsa da, yaşam bizlere o kadar zengin bir
deneyim sunuyor ki, bizi benzersiz bir hayat yaşamaya mecbur kılıyor, bu
nedenle "böyle gelmiş böyle gidecek şeklindeki düşünce" işte bu
nedenle yanlış.
Mizaç+ Karakter = Kişilik
Mizaç
doğuştan gelen özellikler: Yaratılışla birlikte var olan ruhsal eğilimlerimizi
yani potansiyelimizi temsil ediyor ve insanın genetik yapısıyla ilgili.
Hani
7'sinde neyse 70'inde o derler, ya.
Karakter
ise, doğduktan sonra ailesinin ve çevresinin etkisiyle, kişinin mizacı üstüne
inşa edilen alışkanlıkları ve değerleri oluşturuyor.
Kişilik
daha çok çocukluk ve ergenlik döneminde oluşmaya başlar.
(Devrim
Ersöz. Youtube)
“Mizaç İlmini Neden Öğrenmeliyiz?” yazısını okumak için 15. Bölüme ilerleyiniz.
3.
Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:
Tarih
Felsefesi Yazıları
Prof.
Dr. Şahin Uçar.
Kişisel
Özellikler
(Yeteneklerini
nasıl keşfedersin. Beyhan Budak)
4.
Bölüm:
Becerilerim.
(21.
Yüzyılın Eğitim Becerileri. Prof. Dr. Nevzat Tarhan)
“Becerilerimizi Geliştirmek” konulu yazıyı okumak için 15. Bölüme ilerleyiniz.
4.
Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:
Mühendislikte
Felsefe Mantık Bilim ve Etik
Prof.
Dr. Zekai Şen.
5.
Bölüm:
Kariyer Kavramı Üzerine.
Kariyer planını oluştururken mesleki alan
dışındaki “diğer unsurları da” dikkate almak icap eder.
1- Mesleki alan
2-
Kritik Analitik Düşünme. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)
3-
Sosyal Sağlık ve İletişim Teknikleri
4-
Sağlıklı ve Doğal Beslenme
5- Evlilik Okulu
6-
Adabı Muaşeret (Batılılar mesleki disiplin için "etik" başkasına
karşı sorumluluk için ise "moral" değerler diyor)
7-
Heyet İlmi (Kozmografya Bilgisi)
8- Dil Öğrenme
https://abdullahdurmusbaysal.blogspot.com/p/english-learning-group-ingilizce.html
https://www.youtube.com/watch?v=3A7s0biARpk&list=PLo5I1yOJKpvlv2Rn3s9EYjyrVvSiFzS0l&index=3
(Ahmet
Selami Vanlı-Evlilik Okulu)
https://www.youtube.com/watch?v=e2gpIjymtzc&list=PLo5I1yOJKpvlv2Rn3s9EYjyrVvSiFzS0l&index=2
(Abdullah
Durmuş BAYSAL-Evlilik Okulu)
6. Bölüm:
Kariyerime Hazırlanma Aşamaları?
(Kendime
nasıl kariyer belirlemeliyim. Pusula yani değerlerimiz ve rota yani ileriye
dönük hedeflerimiz olmalı.)
(Tutkularının
peşinden koşma, senin için değerli olan şeyi yap.)
(Kariyerimi
nasıl seçerim. Tedx konuşması)
Bir Hedefiniz Var ve Ona Ulaşmak mı İstiyorsunuz?
Olabileceğim en iyi kişi olmak varken, neden olduğum yerde
olayım?
Düşünce yapımı nasıl değiştirebilirim?
Şu soruya cevap verin.
Kafa yapınız,
Sabit kafa yapısı mı yoksa gelişmiş kafa yapısı mı?
Benim üst limitlerim bu, daha fazlasını yapamam diyorsanız
"sabit kafa" yapısına sahipsiniz.
Mesela okulda yeteri kadar not alabiliyor isem, daha
fazlasını niçin çalışayım diyorsanız, sabit bir kafa yapınız var demektir.
Gelişmiş kafa yapısı ise, kendini zorlamak ve zorluklarla
başa çıkabilmektir.
İsteksizliklere karşı direnç gösterebilmektir.
Peki, yapmak istediğiniz şeyi, size ne yaptırır?
Başarı için motivasyona bel bağlamayın çünkü motivasyon
uçucudur.
Kısa vadede işe yarar ama uzun vadede işe yaramaz.
Örneğin, bir maraton yarışmacısınız ve bugün dışarıda
yağmur yağıyor ve antrenman yapmak istemiyorum, dersiniz.
Motivasyon yerine "disiplin ile birlikte güdü"
sizi bir noktadan başka bir noktaya taşır.
Peki, güdü'yü nasıl elde edebiliriz.
Güdü sahibi insanlarla tanışarak.
"Yaptığın şeyleri neden yapmak istiyorsun"
cümlesi üzerinde düşünün.
Olabileceğin en iyi kişi olmak varken, neden olduğum yerde
olayım.
Sosyal medya ile "gereksiz zaman kaybı"
önümüzdeki en büyük engel.
Derine odaklanmadıkça, yüzeysel çalışmalar bizi başarıya ve
hedefe ulaştırmaz.
Yüksek Kapasiteli İş = Harcanan Zaman × Odaklanma Kalitesi.
Formülde dikkat çeken bir şey var. Zaman sabit ama
odaklanma kapasitesi size bağlı.
Kendini aşırı zorlamak ile kendini zorlamak arasında bir
denge var.
Tükenmişlik psikolojisinden nasıl kurtulabiliriz?
Düzenli eksersiz yaparak, vücut sağlığını zinde tut.
Yediğiniz yemekler yeterince sağlıklı mı?
Çünkü bu durum aynı zamanda sizin zihin sağlığınızı da
etkiler.
Çalışırken oturuş pozisyonu sağlıklı mı?
Tüm bunları ve benzeri şeyleri kendiniz için yapın.
Daha iyi bir insan olmak için.
Diğer insanlara yardım etmek için.
Olabileceğinin en iyisi olmak için!
Önerilen video linki aşağıdadır.
7.
Bölüm:
Ulusal
Sivil Toplum Kuruluşlarını Tanımanın Önemi.
Yaptığımız her iş aslında bir pazarlamadır.
Pazarlamanın 4P Kuralı.
Product: Ürün
Price: Fiyat
Place: Dağıtım
Promotion: Tutundurma, Benimsetme.
4P'den daha önemli olan ise, ilk etapta hedef kitleyi doğru belirlemek.
Hedef kitleyi belirlerken teşhis, tanılama ve değişimi takip etme önemli.
Pazarlama ikna esasına dayanır.
İkna'da, bilgi vermek, hatırlatmak ve değer katmak önemlidir.
Değerin bileşenleri neler olabilir?
Örneğin müşterilerinizin hangi sorununu çözüyorsunuz?
Bir şeyin değerli olması için sizce en önemli hususlar nelerdir?
3F Kuralı.
Fırsat, Fayda, Fedakarlık... (Written by DB)
Dünya
Kariyeri Yaparken, Kul Hakkını Göz Ardı Edemeyiz.
Ülkemizin
bugünkü şartlarında, siyasetin içinde, ahlâk inşa edilemez.
Ahlakın
daha önceden inşa edilmesi lazım.
Doğruluk,
dürüstlük adalet gibi erdemlerin, daha çocuk yaşlardan itibaren, ahlâkî ve
manevi değerleri ön planda tutan sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla daha
yoğun bir şekilde verilmesi icap ediyor.
Kaynak:
Devlet
ve Sivil Toplum
http://www.baltalimani.com/pdf/Devletvestolum.pdf
Bir yerde yeni bir düzen kurmak istiyorsanız, orada kaos ve kargaşa çıkartın.
Uluslararası
lobileri tanımadan, içeride olup bitenleri anlamlandırabilmek zor.
Önerilen Video.
https://www.youtube.com/live/YSpEQQkMvJM?si=a5540Wd2bG5Xo-rH&t=2104
8.
Bölüm:
Uluslararası
Sivil Toplum Kuruluşlarını Tanımanın Önemi.
Dünyada
4 çeşit güç var.
Dünyayı anlamak istiyorsanız, asimetrik düşünmeyi
bilmelisiniz.
Dünyayı düzeltmek isteyen, kendinden başlasın.
Bilmek, üretmek ve yönetmek gücüne sahip olanlar, dünyada
söz sahibi olanlardır.
Küresel bir kargaşada ayakta kalmanın yolu buradan geçer.
Düşmanınızı da belirleyebiliyor iseniz, gerçek güç sahibi
olursunuz.
Büyük devletlerin göçüşü büyük olur ama ağır olur.
Bir binanın ancak temellerindeki çatlayan kolonları
görürseniz, daha iyi fikir yürütürsünüz.
Ancak, ölümü aşan bir ideali olan insan, hedefine ulaşır.
Dünyada 4 ana güç var. Amerika, Rusya, AB, Çin.
AB'nin beyni Almanya ve borazanı Fransa.
Amerika, Güney Kore ve Tayvan üzerinden Çin'e sataşırken,
Çin ise Kuzey Kore üzerinden Amerika’ya sataşıyor.
Kaynak:
Örgütlerin arka planlarını bilmeden rastgele katılım göstermek, ulusal güvenlik sorunlarına neden olur. İsmine bakıp aldanmamak lazım. Kime ve hangi mihraklara hizmet ediyorlar.
İşte
görüyorsunuz, Afrika’nın zenginliklerini sömüren Avrupalılar konfor içinde
yaşarken, Afrika halkı açlıkla pençeleşiyor.
9. Bölüm:
Kamu
Sektörünü Yakından Tanıyalım.
Kpss
puanı ve mülakat
657
sayılı Devlet Memurları Kanunu
Memuriyet
dananın kuyruğu gibidir. Ne uzanır ne kısalır.
Rızkın
9/10’u ticarettedir.
Hukukta
her olay farklıdır. Bu nedenle her bir iş hatasız olmalıdır. Aksi halde
denetimlerde zimmet çıkabilir.
Unvan
yükselmesi.
Kamu
İhale Yasası, Yapım İşleri Genel Şartnamesi, Borçlar Kanunu benzeri
çalıştığınız pozisyon ile ilgili yasa ve yönetmelikleri bilmeniz lazım.
Teknik Elemanlar İçin Yaklaşık maliyet hesabı bilmek önemli…
Hayatta
bazen insan haklı olduğunu kimseye anlatamaz.
Kanunlar
ve vicdan her zaman örtüşmez.
Fuzuli
ne demiş: "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil. Çektiğim âlâmı
bir ben birde Allah’ım bilir.
Muallim
Naci ise bir beyitte: Atılmışım iki la-yefhemin (laf anlamazın) meyanesine
(ortasına) Zemine (yere) anlatamam, asumane (göğe)anlatamam.
10. Bölüm:
Özel
Sektörü Yakından Tanıyalım.
Konu
oldukça geniş ve kapsamlı…
Maaşlı
mı bir iş mi, kendi işi mi?
Maaşlı
ise kurumsal mı, bir şahıs şirketi mi?
Kendi
işi ise, şahıs şirketi mi, KOBİ mi?
Kendi
işini kurmak için sermaye var mı, yoksa kazancını vade farkına mı yem edecek?
Diyelim
birisi cebinize 1 milyon TL koydu, ne yaparsınız?
Önce
işi öğrenmek lazım. Her halükarda en az 3 yıl en çok 5 yıl tecrübe kazanmalı.
Eğer
5 senede tecrübe kazanamaz ise, sen o işin adamı değilsin.
Serbest
piyasada ilişkiler önemli. Yeteri kadar insan biriktirdin mi?
Özel
sektörde iseniz, spor, sanat, sinema ve tiyatro gibi hususlar…
Her
halükarda önce iş disiplini sonra yaşam disiplini lazım.
Piyasada
kimse kimsenin karakaşı ela gözü için maaş vermez ve kimse kimsenin gözünün
yaşına bakmaz.
Hocam
içimizi karartıyorsun diyenlere? Hocaya teşekkür etsinler, hayat karartmasın
da…
Hadi
bir dükkân açalım öyle kolay değil. Adam yıllarını vermiş, her sabah 6’da
kalkmış akşam sekize kadar mücadele vermiş.
Özel
sektörde hakkını mahkemede ararsın, kamu da 657 sayılı kanun var.
Kamuda
maaş belli, özel sektörde maddi imkânlar daha iyi olabilir.
İşinin
ehli isen, pazarlık şansın var.
Her
zaman için ihtiyaç akçesi biriktir.
3
TL paran varsa, 1 TL işine sermaye, 1 TL yedek, 1 TL yedeğin yedeği kalsın.
Kamuda
siyaset etkin, özel sektörde daha rahat.
Yapı
Denetim Firmasında çalışmak ve hukuki sorumluluk…
İnsanların
güvenini kazanmak iş yapmak için önemli.
Hayat
bazen pazarlamada, bazen pazarda meyve sebze satmayı, bazen de inşaat yapmaya
insanı mahkûm edebilir.
Proje
işlerinde emeğinin karşılığını alamamak…
Çekleri
zamanında ödemek…
Patron
mazeret kabul etmez…
Konu
İle İlgili Hikâyeler.
Makine
mühendisi oğluna iş arayan baba.
Nişanlısı
ile iş arayan koskoca mühendis.
Bernoulli
denklemini bilmeyen yeni mezun mühendis.
Bodrum
kata doğalgaz borusu döşeyen yüklenici.
Yeni
mezun mimarlara bir yıl bana maaş öderseniz, seni işe alırım diyen Mimar.
Autocad
biliyorum diyerek işe girip, üç gün sonra işi bırakan mimar.
Torpil
denilen şey, çağlar boyu süregelen bir olgu.
Ben
ne yaparsam yapayım, bir şey olmaz demeyeceğiz.
Hadi
torpille bir kişiyi işe aldı, iki kişiyi.
Sonuçta
şirketin işlerini yürütecek kalifiye elemana ihtiyaç var.
11. Bölüm:
Akademiyi Yakından Tanıyalım.
Üniversitede kalmak için gerekli şartlar…
Dışarıdan
doktoraya devam etmek…
Tecrübe
sahibi 3-5 yıl sonrası akademiye geçmek…
Hukuk
bilmek…
Yüklenici
firma fen ve sanat kurallarını yerine getirmemiştir…
Yüklenici
firma sadakat ve özen borcunu yerine getirmemiştir…
İddia
sahibinin iddiaları delil ve kanıt niteliği taşımayan sübjektif iddialardır…
Ehveni
şerreyn tercih edilir…
Def-i
mefâsid celbi menafiden iyidir…
12.
Bölüm:
Girişimcilik Ruhu.
Gerektiğinde riske girmekten kaçınan kişi, en sonunda her şeyi düzeltmek için riske girer.
Ticaretin
ana kuralı sermayeyi korumaktır.
Amerika’da
ekonomi fakültelerinde okutulan derste söylenenler. Ticaret-Siyaset-Savaş
Amerika’da bankada çalışırken işine son verilen
adamın hikâyesi.
Güzel bir girişimcilik hikayesi.
Mimar Sinan Mühendisler Birliği 10. Geleneksel Zirve.
Anahtar
Kelimeler.
Format
atmak.
Virüslerle
mücadele.
Öz'e
dönmek.
Anahtar
Kelimeler.
Medya-Finans-Enerji-Yönetime
hâkim olan dünyaya hükmeder.
İngiliz
aklı: Böl, parçala, yönet. Görüntüde o halkın içinden biri ama gerçekte
kendilerine hizmet edenler vasıtasıyla ülkeleri kontrol etme taktiği.
Ticaret Açısından Yahudilerle Türklerin Farkları. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)
“İşin Özü” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)
“Türkiye İslam Dünyasının Ağabeyidir - Ömer Tuğrul İnançer” yazısı. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)
Fakir
bir ev düşünün. Borç içinde kıvranıyor. Ama evin altında bir hazine (küp altın)
var.
Bizim
durum da aynen bunun gibi.
Balkanlardan
Afrika’ya, Ortadoğu’dan Türki Cumhuriyetlere uzanan geniş bir coğrafyanın
ağabeyi konumundayız.
Yani
biz aslında bir hazinenin üstünde oturuyoruz.
13.
Bölüm:
Özgeçmiş ve Dilekçe Yazma.
Linkedin
Profili edinin.
Kariyer.net benzeri uygulamaları kullanın.
Sosyal medya hesaplarınız işe alımlarda inceleniyor. Retweet'lerinize bakılıyor, sosyal medya geçmişinizi kendi telefonunuzdan silseniz bile ana server 'da geçmişinizin mevcut olduğunu hatırınızda tutarak, interneti ahlaki sınırlar içerisinde kullanmaya özen gösteriniz.
Kritik Analitik Düşünebilmek, Analiz Yeteneği Yüksek Olmak, Grup Çalışmasına Yatkın Olmak, Sağlıklı Olmak işe alımlarda önemli kriterler.
Dilekçe Yazma
Örnek
Dilekçe için.
İş
Bulmak İçin Nasıl Bir Yol İzleyebilirim.
https://www.youtube.com/watch?v=2qh4HJJJdak&list=PLo5I1yOJKpvmg2dgJhGHi7kBJmacu1rBM&index=14
14.
Bölüm:
Değerlendirme Bölümü.
Her şeyden Önce Ahlak Lazım.
Bu hayata bir kez geldiniz. Hayatı bir İngiliz
bir Amerikan gibi değil, kendi kültür ve medeniyetimize uygun olarak yaşayın.
Beyhude
gamlanma divane gönül.
Cümle
âlemin rızkını veren vardır.
Yaptığın
hatayı görmüyor sanma.
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır.
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Fuzuli
Kariyer planlamada en önemli şey “Allah’ın (cc) rızasını kazanmaktır.”
“Bir bitmeyecek şevk verirken beste
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”
Yahya
Kemal.
Kariyer planlamasında ikinci en önemli nokta "ne yapıp edin, anne ve babanızın duasını alın."
Allah'a olan güven ve teslimiyetiniz tam olsun.
Bu size huzur verir.
Sezai Karakoç, Ey sevgili şiirinde bakın ne diyor.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…
Bilge
Mimar Rahmetli Turgut Cansevir’in sözünü hatırlayın.
Şehri
imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr
ettiğiniz şehri tahrip eder.
Meşhur düşünürümüz Dr. Nurettin Topçu’nun
ifadesiyle “diploma avcısı” olmayın.
Yemek
yapmasını bilmeyen gelin, yerim dar dermiş.
Yani
“mazeret terazisi her şeyi tartar”
Mazeretleri
sığınak olarak görmeyelim.
Sosyal medya ve dijital dünyanın zararlarından kendimizi koruyalım.
Mesela
her akşam 3 saati kendimize ayıralım.
Bir
saat ders, bir saat kitap okuma, bir saat dil öğrenme.
Dil
öğrenmeye önem verelim.
Her
gün 5 kelime “edinen” 2 yılın sonunda 3000 kelime-kavram öğrenir.
Öğrenmek
demek ezberlemek değil, anlamak ve tasdik etmektir.
Öğrendiğimiz
dili konuşmaktan korkamayalım, çekinmeyelim.
Ko-ko
Metodunu (Konuşmaktan Korkma)
uygulayın.
Karşıdaki
kişi sizi ayıplamaz.
Örnek
verelim.
Geçen
haftadan bu yana neler yaptın, cümlesi üzerinden.
Resmi:
What have you done since last week?
İnformal:
from last week to present What did
you do?
İnformal:
from last week to now What did you
do?
Tarzanca:
from, you, last week, now, what did do? Very pardon What did you do?
Nasıl
Türkçede, Ben ister ekmek, diyen birini ayıplamak yerine, hayır bu böyle söylenmez
diyerek düzeltiyoruz, aynen bunun gibi.
Bir şeyi elde ederken, helal ve meşru yoldan
elde etmeye çalışın.
Helalden kazanılan 10 bin ile haramdan kazanılan
20 bin TL’nin kıyaslanması.
Matematiksel
olarak 20 bin büyüktür ama bereket bakımından 10 bin büyüktür.
Helal
para nasıl kazanılır? İşin hakkını vermek, alınan satılan şeyin ya da yapılan
işin helal olması, faizden uzak durmak…
Zamanın Kıymetini Bilin.
Totoya, fabrikanın üretim bandında bazı
bölümlere solak işçi alımı yapıyordu, çünkü konum itibarıyla sağ elle yapılan
iş sol elle yapıldığında, toplam üretim kapasitesinde birkaç saniyelik bir
artış oluyordu." Birkaç saniye.. Toyota gibi bir dünya devi..
Konuşmamızı işiten ve Rusya'da mesleki
eğitiminin zirvesini yapmış diğer Mühendis abimiz ise konuya gülerek girdi ve
mesai saati içinde 11:17 ve 11:25 saatleri arasında görev yerinde bulunmadığım
için 8 iş günü 2 saat fazla çalışacağımı, tekrarı halinde … Oysa ben binada
terasta idim ve proje hakkında fikir yürütüyordum.
Birkaç saniyeyi hesaplayan Toyota 8 dakika için
nerdeyse 2 hafta +2 saat fazladan mesai yaptıran Rusya'nın seçkin bilim kurumu
'НАР'
Biraz yürüyüş yaptım ve içim acıdı. Binlerce
genç oturmuş, organize bir şekilde vakit öldürüyorlardı.
Vaktin değerini bilmeyen bir toplum, değer
üretemez. Elin Amerikalısı köfte ve kahvenin anavatanında deli gibi satış
yaparken, biz ancak Amerika’ya sinirlenip kahvesini protesto ederiz…
Elin oğlu da elli yıl sonra insanların neye
ihtiyaç duyacağını düşünüp yapay zekâ destekli programlar yazar. Bizse
delikanlılığın kitabını yazmakla övünürüz. Keyfimize çok düşkünüz. Ay deyince
aklımıza mehtap gelir, Mars deyince tavla. Sanat deyince aklımıza gelen tek şey
şarkı yapmak.
Alttan bir sürü dersimiz var ve bizse kalkıp
üst perdeden ahlak dersi veriyoruz!
Kaynak:
https://twitter.com/AY_BkCaN/status/1528444608958681088?t=Td5inSnxQFnrBMOWznipng&s=08
Nerede Ne Konuşacağını Bil Ne
Konuşmayacağını da!
Memlekette işler bozuk.
Yanlış cümle.
İnsanın olduğu yerde, kazanan da olur, kaybeden de.
Memleketin genel durumu iyiye gitmiyor.
Yanlış cümle.
İyiye gitmeyen ne?
Ahlâki zafiyet dersen eyvallah.
Ama savunma sanayi dersen, yanlış.
Doğan her şey büyümek ister.
Mesela dolar "yükselmek" ister.
Covid "yayılmak" ister.
Bitkiler "uzamak" ister.
...
İnsan ise, "bir şey olmak ister"
Ama iyi, ama kötü, tercihlerine bağlı.
Ama hocam, dolar canlı bir varlık değil ki, neden büyümek istesin?
Onun da cevabı "bir şey olmak isteyen insanın"
yaptıklarında saklı.
Burada ise konuyu açıklamak için daha başka kavramlara ihtiyaç
duyuyoruz.
--- Anglo Sakson kültürü emperyalizmi.
--- Subliminal mesaj ve algı operasyonu.
--- Küresel tek dünya devleti ve transhümanizm ideolojisi.
Hocam,
bu kavramlar ne oluyor?
Değerli kardeşlerim "hepinizi seviyorum ama kendimi daha çok
seviyorum" demek oluyor.
Yaşadığımız
Dünyayı Tanımak
Bu
memlekette olan bitenlerin cevabını anlamak istiyorsan aşağıdaki kavramları
anlaman lazım.
Transhümanizm
Blockchain
Kripto
Para
Mülksüz
Dünya
Metaverse
Crispr
Gen Teknolojisi
Guide
Stone’da yazılanlar…
Hayat,
iyilerin ve kötülerin hiç bitmeyen mücadelesi.
Ama hocam, Allah niçin kötülüklere müsaade ediyor?
Allah, kötülüğün yapılmasına razı gelmez ama yaratır. Çünkü burası imtihan yeri. Cenabı Hak, herkese irade vermiş. Burası melekler âlemi değil, insanlık âlemi. Zulüm yapanlar ve zulme uğrayanlar, ahirette kesinlikle karşılığını görecek. Her âlemin bir yaradılış hikmeti var. Hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi.. gibi bir çok alem var.
“Yurtdışında Çalışma Fikri” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)
“Şahin
Uçar. Kültür Teknoloji ve Sanat Yazıları.”
“Dolu
Bardağın Üstüne Su Doldurulmaz”
“Uzun
Vadeli Öğrenme”
“Bize
Gösterilmeye Çalışılan ve Perdenin Arkasındaki Gerçek Dünya”
“İki
Şey”
“Bir
Güruh ve Bir Tayfa”
“Hayatı
Anlamadan Hızlı Yaşamak”
“Diploma
Avcılığı”
Dünyada
Olan Biten Hiç Bir Şey Tesadüf Değil.
Yıllar
öncesinden planlar yapılıyor ve filmlerde konu oluyor.
Harvard
Hocasından Beni Böyle Eğitemezsin Video Linki
Hayatın
Anlamıyla Buluşmak İçin
https://kuran.diyanet.gov.tr/Tefsir/
Ne
Yapmak Sizi Özel Kılar?
Hepimizin ortak özelliği insan olmamız ama hepimiz sıra dışı ve farklıyız.
Seçtiğiniz
mesleğin hangi alanında çalışmalısınız?
Bunun
için hangi özelliğinizin ön planda olduğunu keşfedin.
-- Risk almayı sevmeyenler devlet memuru olmak için KPSS sınavına çalışsın.
--
Önsezisi kuvvetli, risk alabilen kıvrak zekâlılar ve iyi para kazanmayı tercih
edenler, piyasada 2-5 yıl arası deneyimin ardından kendi işini kursun.
-- El becerileri iyi olan ve detayları fark etmede başarılı olanlar, bir firmada iyi bir ücretle iş bulmaya çalışsın.
-- Büyük resmi görmede başarılı, önsezisi kuvvetli, iletişimi ve idare etme sanatında iyi olanlar, 5 yıllık tecrübenin ardından, çalışacağı alanda ufaktan başlayarak yöneticilik pozisyonunda ilerlemeye çalışsınlar.
-- Yaptığı işi başkalarıyla paylaşmaktan mutlu olanlar eğitici olma yolunda ilerlesin.
--
Grup çalışmasına yatkın olmayan bireysel kişilikler, yapacağı mesleğin dijital
alanlarında ilerlesinler.
-- Seyahat etmeyi sevenler, söz söyleme sanatında kendilerini geliştirip, bir kaç dili orta seviyede konuşmasını öğrenip, macera yüklü iş arasınlar.
-- Kendisinin ne olduğunu henüz keşfedemeyenler, keşfedinceye kadar sıradan asgari ücretli bir iş arasınlar.
-- Gece gündüz eğlence, bilgisayar oyunları, sosyal medya bağımlısı olanlar ise filmlerde figüran olsunlar...
Dünyada
o kadar çok film dönüyor ki..
15.
BÖLÜM:
Kariyer Planları Yapılırken Dikkate Alınacak
Hususlarla İlgili Okuma Parçaları.
Evlilik
Öncesi
İnsanların
eşleşmesi ile evlilik farklıdır. Eşleşme biyolojik, evlilik kültüreldir.
Evlilik
bir nevi su örneğinde olduğu gibi uzayda bağımsız dolaşan hidrojen ve oksijenin
bağımsızlıklarını kısıtlayarak bir araya gelip evrene hayat vermeleri gibi
topluma hayat vermeleridir.
Doğduk,
büyüdük, okula gittik, evlendik gibi sıradan düşüncelerden kurtularak, evliliği
erkeğin cinsel ihtiyaçlarının kadının ise duygusal ihtiyaçlarının giderildiği
bir müessese olarak görmemek gerekir.
Evlilik
bir projedir. Her iki tarafın bu projeye yatırım yapması gerekir.
Evlilikten
baylar ve bayanlar ne bekler. Erkeklerin hayatında birinci planda iş yaşamı
gelmektedir. Bu sırada kendisine yardımcı olacak, çocuklarını yetiştirecek bir
eşe ihtiyaç vardır.
Kadın
ise eşinden sadakat bekler. Ev hanımlığında üretimi hemen gözükmez. Yıllar
sonra meydana çıkar. Ama bir kadın çalıştığı zaman aybaşında maaşını alır ve
üretimi hemen gözükür, fakat kadının çalışmak zorunda olması kadının evdeki
rolüne zarar verir ve annelik rolünü zayıflatır.
Kadının
ve erkeğin evlilik öncesi karşılıklı beklentilerini ortaya koymak çok önemlidir.
Evlilik,
hayatın insana verdiği bir konum değil, öğrenilmesi gereken bir süreçtir.
Kadın
evlilikte kendisine sahiplenilmesini ister. Dışarı çıkan eşinin eve ne zaman
döneceğini bilmesi gerekir. Böyle olursa çocuklarına daha iyi annelik yapar.
Sadece
âşık olmaya dayalı evlilikler hayatın zorlukları karşısında dağılır.
Evlilik
sözleşmesi menfaat paylaşması değildir, hayatı paylaşmaktır.
İyi
bir çocuk yetiştirmek iyi bir fabrika kurmaktan daha mı önemsizdir.
Evlilikten
önce işin maddesel kısmı (ev, koltuk vs.) çok önemsenir, sanki evliliği bir
arada tutacak şey mal birliği gibi algılanır. Fakat soyut kavramlar bu derece
önemsenmez.
Evlenecek
kişilerin denk olması çok önemlidir.
Başkalarının
hatırı için evlenilmez ve istenmeden yapılan evlenmeler katlanmalara sebep
olur.
Peygamber
Efendimiz (sas) kadın dört şeyi için evlenilir. Dini, malı, soyu, güzelliği.
Sen dindar kadına bak mesut olursun buyurmaktadır. Çünkü diğerleri geçicidir.
Kalıcı olan ahlak güzelliğidir.
Eşler Olmasaydı, Bekârlık Sultanlık mıdır?
Her
başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır.
Evlilikte
iki tane bir araya gelip on bir olur ve hayata iki gözle değil dört gözle
bakılır.
Problem
olduğunda erkek beyni hemen zihinsel sığınağına çekilir, kadın ise konuşarak
sorunları paylaşmak ister.
Ben
hem evleneceğim hem kafama göre yaşayacağım diyen kimsenin evlenmemesi daha
iyidir.
Evlenecek
kimse ne istediğini biliyorsa sorun yoktur. Bunları madde madde yazmalı ve
öncelik sırasına koymalıdır. Bu maddelerden büyük çoğunluğu tutuyorsa biraz
esnek olarak bismillah deyip başlayacak.
Bir
şeyin tamamı elde edilemiyorsa tamamından vazgeçilmez. Biz mükemmel miyiz ki
karşı taraftan kusursuz olmasını bekliyoruz.
Evlilikten
önce kadınların kaygıları, evlendikten sonra erkeklerin kaygıları daha çok
olur.
Sabırlı
olmak katlanmak değildir. Sabır bir şeyler yaparak aktif sabırdır. Ertelemek
değildir. Açık kapıyı arayıp bulmak lazımdır. Kapalı kapıları zorlamak
akılsızlıktır.
Sorunları
biriktirmek yerine yaşam tecrübesi olanlardan faydalanmak gerekir.
Boşboğazlık
yapıp önce konuşup sonradan düşünmemelidir. Sözler kurşun gibidir. Dikkatli
olmak gerekir.
Evlilik
bir ihtiyaçtır. Mutluluğu yakalamak için çile çekmek gayret etmek gerekir.
Burada alın teri vardır. İki taraf birbirini değiştirmeye çalışmayacak. Altın
orta noktada buluşmaya çalışacak. Tabi ki evlilikte fikir çatışması olabilir.
Evlilikten değil yanlış davranmaktan korkalım.
Uzun
süren nişanlılık dönemi çok tehlikeli ve risklidir. Çünkü evleneceğiz diye iyi
niyetle kurulan arkadaşlıklar sonunda birbirinin kusurunu görüp vazgeçme
durumları oluyor. Oysa kusursuz insan yoktur. Burada en çok kızlar mağdur
oluyor.
Evlendikten
sonra nasıl davranmak gerekir?
Evlendikten
sonra hayattaki roller değişiyor. Yeni bir senaryo yazılması gerekiyor.
Mesela
evlenmeden önce küçük kız iken dokunma ve okşama ile sürekli sevilen bir kız
evlendiğinde kocası daha çok hediye alma yoluyla sevgisini belli etmek
istiyorsa yeni rol ve senaryoya alışamayan bu kız kendisini sevilmiyor diye
hissedebilir.
Bir
kayınvalide beyninde gelinini benim evladımı elinden almaya gelen bir kişi
olarak görürse bu farkında olmadan onun davranışlarına yansır.
Bu
defa gelin bu kadın niye bana hain hain bakıyor diye düşünür. Bu durumda iki
arada bir derede kalan erkekler bu durumda nasıl davranmalıdır.
Avukat
ve savcı gibi değil hâkim gibi davranmak ve her olayda objektif davranmak
gereklidir.
Erkek
annesine olan sevgisi dolayısıyla hanımına anneme niçin böyle davranıyorsun
diye sorduğunda kadın otomatik savunmaya geçerek, demek ki kayınvalidem kocamı
elimden almaya çalışıyor, demek ki düşüncelerimde haklıymışım diye düşünmeye
başlar ve ona uygun davranış modeliyle olayların daha çok üzerine gider.
Kendimizi
davranışlarımızla değil niyetimizle, başkalarını niyetleriyle değil
davranışlarıyla değerlendirme hastalığımız vardır. Bu durumda kadın, kocam
annesine olan sevgisi dolayısıyla böyle konuşuyor diye düşünmeli, erkekse her
olayda annesini haklı gören zalim bir avukat rolünde olmamalıdır.
Evlilik
kişilere göre değişmekle birlikte genelde üç bölümden oluşur.
Birincisi
Romantik dönem olup, 0–10 yıl arası değişkenlikte sürebilir.
İkincisi
Güç çatışması dönemidir. Ömür boyu sürebilir.
Üçüncüsü
bağlılık dönemi ya da ayrılık dönemidir.
Güç
çatışması dönemini atlatamayan ve bu dönemde karşılıklı uzlaşma sağlayamayan
eşler ayrılık noktasına gelir.
Romantik
dönemden sonra erkekler ilgisini evden işine yöneltiyor. Ancak bu dönemi
atlatan akıllı kişiler bağlılık dönemine geçer.
Modernizmin
getirdiği sıkıntılardan biri kadının cinsel sömürü aracı olarak
kullanılmasıdır. Evlilikte temel unsur sadakattir. Dolayısıyla ben evlenirim
ama arada bir kaçamak da yaparım diyen kimsenin bu düşüncelerinden kurtulması
gereklidir.
Erkek
ve kadının evlilikte beyin sistematiği farklıdır. Erkek beyni cinselliği ön
planda tutar. Kadın beyninde ise romantizm ön plandadır. Dış görünüşe önem
veren bir yaşam felsefesine sahip bir erkek dışarıda cici bayanları görmekte
evde ise hanımının makyajsız sabah yorgun ve olumsuz yönlerini gördüğünde, bu
tip yaşam felsefesine sahip erkekler her zaman risklidir.
Evlenecek
kişilerle yaşam felsefesi aynı olmalıdır. Evliliği iyi ve kötü günlerin
paylaşıldığı bir sığınak olarak görmelidir. Namus kadın içinde erkek içinde
aynıdır.
Sadakat
olmazsa sevgi ve saygı azalır. İnsan sevilmediği yerde kendini mutlu
hissedemez. Feminizmin öncüsü Bety Frett’in yapılan bir mülakatta kadının
konforu “bir erkekle sadakate dayalı beraberliktir” demesi ibretlik bir
söyleşidir.
Hangi
tip yaşam felsefesine sahip erkekler sadakate önem veriyor, hangisi vermiyor.
Bu da insanın söylemleri ile değil yaşantısıyla belli olur.
Asıl
olan somut değil soyut zevklerdir.
İşte
burada aklımıza Mevlana geliyor. Devamlı mütebbessimdir. Allah (cc) dostudur.
Peygamber aşığıdır. Onun bu iç hali ve duruşu nedeniyle insanlar etrafında
halka olmuşlardır. En büyük aşk ilahi aşktır. Herkes küçük bir Mevlana olmaya
çalışmalıdır.
Sevgi
saygı herkeste olabilir. İnsan doğduğunda tüm sevgisini annesine, sonra baba eş
akraba vs. yöneltir. Asıl olan ilahi sevgidir.
Dünya
hayatının içindeki güzellikler geçici sevgidir, içinde acı tohumlar vardır.
Oysa ilahi sevgi içerisinde karşılık görememe ve acı tohum yoktur.
Dünya
bir deniz gibidir. İnsan ise gemi gibidir. İçine almazsa hareket özgürlüğü
vardır. İçine alırsan batarsın.
Dünya
sevgisi elimizde olsun ama gönlümüzde olmasın. Asıl mutluluk ölümden sonraki
hayata hazırlanmaktır.
Aile
İçi İletişim Nasıl Olmalıdır?
İletişim
denildiği zaman çoğunluklu birbiriyle konuşmak anlaşılır ancak Mevlana’nın bir
sözü vardır.
Birbirleriyle
anlaşanlar aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlardır.
İletişimin
iki ayağı vardır. Bilgi aktarımı ve duygu paylaşımı.
Erkekler
bilgi aktarımı ayağını ön planda tutarlar.
Kadınlar
ise duygu paylaşım ayağını ön planda tutarlar. Bir kadın bir sorun yaşadığı
zaman öncelikle o sorunun giderilmesi değil o sorunun paylaşılmasını isterler.
O konuyu tekrar tekrar anlatır dururlar. Çünkü kadının beyninin sağ tarafındaki
duygusal beyni daha çok çalışır.
Erkeğin
iş hayatındaki rolü, evdeki rolü, babalık rolü ayrı ayrıdır. Evdeki hanımına
ben sizin her türlü fiziki ihtiyaçlarınızı gideriyorum daha ne istiyorsun
mantığıyla hareket edip, paylaşımı ön planda tutmazsak bunun bedelini öderiz.
Fizik kanunları olduğu gibi psikolojinin de kanunları vardır.
Evlilik
şirket gibi değildir ve zor durumlarda gemiyi terk etmek düşünülemez.
Çocuğa
emir vermek yerine fikir vermek gerekiyor.
Sürekli
eleştirilen çocuklar kendini eksik hisseder ve ona bir şey denildiği zaman
derhal “ben bir şey yapmadım” tepkisini verir.
Bir
kadının sürekli geçmişte yaşadığı sıkıntılardan bahsetmesi, kayınvalidesinin
yaptığı eziyetleri devamlı anlatması olayı karşısında ne yapabiliriz.
Çocuklarına sürekli karışan bir anne ne yapmalıdır. Bu tip kadınlar
mükemmeliyetçi yapıda olduklarından beyinleri olumsuz duyguları çok üretir.
Beyinleri sürekli alarmda çalışır. İnsanın yaratılışında onu mutlu etmeye
yetecek salgılar mevcuttur. Bu şekilde devamlı davranırsa aküyü boşaltıp yarın
daha büyük sıkıntılarla kalacağını düşünmelidir.
Bir
insan niçin hep geçmişini düşünmek ister. Çünkü insanda geçmiş ve gelecek
algılama genleri vardır. Bu durumda geçmişe takılıp kalma yerine benim bunları
yaşamam gerekiyormuş diye rıza göstermeli ve ders çıkarmalıdır.
Peygamber
Efendimiz s.a.v. “Olanda hayır vardır” buyurarak konuyu çok güzel özetlemiştir.
Cenabı Hak adildir. Kimseye zulmetmez.
Bir
yara iyileşirken sürekli kaşımak nasıl doğru değilse eski acıları sürekli kaşımak
doğru değildir. Bu tip yaşamaya devam ederlerse sürekli romatizma, ağrı,
kolesterol, beyin damar hastalıkları vs. durumlarla karşılaşır.
İnsanın
geçmişte yaşadığı sıkıntılar onun için bir kazanımdır. Kişiyi olgunlaştırır.
Önemli olan bundan sonrasıdır. Sürekli geçmişten bahseden insanların diğer
insanlardan üç dört kat fazla sevgi ve övgü sözlerine ihtiyaç olduğu
unutulmamalıdır.
Aile
içi iletişimde negatife vurgu yapmak yerine sürekli pozitifi ön plana çıkarmak
metodu uygulanmalıdır. Negatiflerle uğraşmak sürekli kavgayı çıkarır. Ev insan
için bir sığınak olmalıdır. Her olayda ağzıma geleni söyleyeyim rahat edeyim
mantığı son derece yanlıştır. Düşünerek hareket etmelidir. Tıpkı araba
kullanımını öğrenir gibi iletişim becerisini öğrenmelidir.
Yaşlıların
evlatlarına olan müdahaleleri aile içi ilişkileri yapış yapış yapar. İnsanın
özeli kalmaz. Bunu da yaparken ben anneyim onun iyiliği için yapıyorum der.
İnsan evladını uzaktan sevmesini öğrenmelidir.
Büyük
hatalar yapmadıkça çocukların küçük hatalarına göz yummalıdır. Örneğin koltuğa
çıkmaya çalışan bir çocuğu kendi haline bırakmakta yanlış, alıp onu koltuğa
koymakta yanlıştır. Doğrusu evladım ben senin yanındayım korkma düşersen ben
seni tutarım deyip onun kendi başına koltuğa çıkmasını sağlamaya çalışmalıdır.
Peki,
müdahaleci anne babalara nasıl davranmalıdır. Ses tonunu yükseltmeden
kelimeleri dikkatle seçerek onlara hayır demesini bilmelidir. Bunu da bir gün
yapıp bir gün yapmama şeklinde değil sürekli böyle davranmalıdır. Annesine bir
şey demeyip sürekli içine atan çocuklar birden patlar ve haklıyken haksız
duruma düşerler. Çocuk 17 yaşına gelmiş hala annesi ekmeğin üstüne bir şeyler
sürüp çocuğa yediriyor. Bu durum kabul edilemez.
Öğretmen
tarzı anne babalık çok tehlikelidir.
Gençlerin
ise aşırı tepki vererek bu durumdan kurtulmaya çalışmaları da yanlıştır.
Birde
anneler evlatlarına farkında olmadan duygusal baskı yaparlar. Bunun yerine
evladının bireyselleşmesine katkıda bulunması gerekir.
Böyle
durumda çocuklarına sevgi ve sabırlarını vermelidir. Peygamber Efendimiz s.a.v.
“Ergenlik dönemi delilik dönemidir” buyurarak konuyu özetlemiştir. Gençlerin bu
dönemi atlatabilmek için yüksek idealleri olmalıdır. Örneğin öldükten sonra ben
nasıl anılmak istiyorum gibi.
İnsanın
piramit idealinin en üstüne soyut idealleri manevi idealleri koymalıdır. Eğer
böyle olmazsa olaylar onu yönetir. Tersi durumda o olayları yönetir. Önüne bir
engel çıktığında hemen yolunu değiştirmez. Ancak herkesin özeli olduğu
unutulmamalıdır. Yaradadına karşı kulluk görevi gibi.
Çocuk
iyi ve güzel şeyleri yaptıkça anne ve babanın müdahaleleri azalır. Üzüntü
insana açı çeksin diye değil hayattan bir şeyler öğrenmek için verilmiş bir
duygudur.
Öldürmeyen
darbeler insanı güçlendirir. Dağlarda büyük fırtınalara dayanan ağaçlar vardır.
Günümüzde gençlere böyle idealler verilmedi. Hep zevkinin peşinde koşan maddeci
insanlar örnek gösterildi.
Evlilikte
bir sorun çıktığı zaman eşi problemi ailesine yansıtan, ya da sürekli
boşanmaktan bahseden ya da sorunlardan kaçan bir tip için ne yapmalıdır.
Evlilikte
sorunları üçüncü kişiye anlatmak en son seçenektir. Çünkü anlatılan kişi iyi
niyetli olsa bile problemi daha da büyütebilir.
Burada
üçüncü kişilerin doğru olması çok önemlidir. Genelde evlilik nasıl gidiyor diye
soran çokbilmiş ablalara duygu paylaşımı ile anlatılan evlilikteki sorunlar
yanlış akıl vermelerle daha da büyüyor.
Anne
baba meraklı bile olsalar, erkeler bu benim hayatım lütfen müdahale etmeyin,
bir problem varsa da biz bunun üstesinden geliriz demesini bilmelidir.
Bazı
annesine düşkün kadınlarda evde olup biten her şeyi fotokopi makinesi gibi
anlatır. Buda çok sakıncalıdır. Evliliğin bir özeli vardır. Fırtınayı göze
almayan bir gemi ilerleyemez. Evlilikte de sorunlar olabilir.
Duyguların
Eğitimi
Bir
otomobilin motoru ve direksiyonu vardır. İşte motoru duygulara beyni ise
direksiyona benzetebiliriz.
Beyindeki
sol taraf, aktif düşünen, mukayese ve sayısal yönü olan, bencillik tarafı olan
kısmıdır. Erkek beyninin daha çok bu kısmı çalışır. O nedenle erkekler ucuz ve
kaliteli olsun der.
Beyindeki
sağ taraf, duygusal düşünen, bütüncül ve sanat zevki olan Empatik kısımdır.
Kadın beyninin daha çok bu kısmı çalışır. O nedenle güzel ve estetiklik ön
plandadır.
Bu
ikisi arasındaki denge ön beyinde kurulur. Sağ ve sol beynin patronu ön
beyindir. Konuşma becerisini sağ beyin verdiğinden kız çocukların konuşma
becerisi daha fazla, erkek çocukların daha azdır.
Evlilikte
erkekler için çözüm, kadınlar için paylaşım ön plandadır.
İnsan
koruyucu ruh sağlığına önem vermek zorundadır. Bu da iki adımdan oluşuyor. Önce
içindeki kötü duyguları yok edecek sonra yaşam kalitesini yükseltmeye
çalışacak.
Akıl
her şeyi çözmüyor. Duygularda önemlidir.
Duyguların
ifadesi konuşmakla olur.
Toplumda
konuşamama heyecanlanma sosyal fobi olarak adlandırılır. Kişinin istemi dışında
olan bir sorundur. Kalabalıklarda herkes kendisine bakıyor zanneder.
Toplantılarda kapıların kenarına oturur. Tedavisi, bunun zıddıdır. Yani daha
çok sosyal ortama girmek, başarılı olacağına inandığı alanlarda çalışıp
başarılı olmak ve korkularının üzerine gitmek gereklidir.
Dünya
sağlık örgütü eğer önlem alınmaz ise 2020 yılından sonra en önemli sorunun
intiharlar ve depresyon olacağını ifade etmiştir. Bunun nedeni ise duyguları
kontrol edememekten geçer.
Depresyon
ruhsal değil, beynin kimyasal yapısından kaynaklanan bir rahatsızlıktır.
Beyinde
sürekli stres hormonları salgılandığından beyindeki denge bozulur.
Tedavi
edilmez ise geçici yöntemlerle (sigaraya başlamak, çikolata yemek vs.) bu iş
çözülmez.
Depresyondaki
bir insanın acısını anlamak çok zordur.
Bu
insanlara takma kafana demek acısını daha da artırır. Ölümü düşünmek depresyon
belirtisi değildir.
Ölümü
istemek depresyon belirtisidir.
Hayatı
sadece dünya hayatından ibaret sanan insanlar ölümü bir kurtuluş olarak görür.
Oysa
insandaki ölümsüzlük arzusu öldükten sonraki hayatın bir delilidir. Bir de
evreni yaratan bir güç vardır.
Demek
ki insanlara ölümsüzlük duygusunu veren yaratıcı güç, ölümden sonraki hayatı da
yaratmıştır.
Batı
medeniyeti şu anda ölümden sonraki hayatı sorgulamamanın bedelini ödemektedir.
Çünkü
hesap verme düşüncesi olmadığından sadece kendisi için yaşayan, istediğini
yapmak konusunda kendisini hür hisseden benmerkezci bir yapıya sahiptirler.
Zaman ve ölüm konusunu düşünen tek canlı insandır.
Bu
da insanın yaradılışındaki genlerden kaynaklanmaktadır.
İnsanda
duygunun olması hayata renk, eğitilmesi güzellik katar. En önemli duygu
sevgidir.
İyi
bir işadamı ya da ev hanımı olmak iyi bir anne ve baba olmak değildir. Çocuğu
yedirip içirip giydirip okula göndermek yetmez. Çocuğa sevildiğini, değer
verildiğini ve paylaşıldığını hissettirmek gerekir. Ancak bu her dediğini
yapmak değildir.
İnsan
sadece zihinsel zekâsını kullanarak okulda çok başarılı olabilir ama iş
hayatında ve evlilik hayatında birçok sorunlarla karşılaşır. Bu nedenle
zihinsel zekânın yanında sosyal ve duygusal zekâyı da geliştirmek önemlidir.
İki
günü eşit olan ziyandadır.
İnsanda
yeniliği aramakla ilgili genetik kodlar mevcuttur.
İnsan
inandığı şeyi gerçekleştirebilir. Bu nedenle Peygamber efendimiz s.a.v. görülen
kötü rüyaların anlatılmaması gerektiğini söylemiştir.
Bunun
çok ciddi bilimsel gerçekleri vardır.
Beyin
farkında olmadan o işe yönleniyor.
Örneğin
sabah 4’te kesin olarak kalmaya niyet ederek yatan bir kişi o saatte
uyanabilmektedir.
Yine
bir başka örnek verecek olursak, sigarayı bırakmak olayı da beyinde başlayıp
biten bir hadisedir.
İyi
ve Kötü Huylar
İnsanın
kendi iradesi dışında gelişen olaylara karşı iki sihirli kelime vardır. Sabır
ve şükür.
İnsan
yaşadığı olaylar için hayata küsmek yerine bu olay bana ne kazandırdı diye
düşünmelidir. İnsanlık tarihi boyunca en önemli kavram din kavramıdır.
Oysa
daha önce hümanist psikoloji canının istediğini yapmamızı istiyordu. Bu
özgürleştirme sonrası insan nefsine tapmaya ve başkalarına zarar vermeye
başladı.
İnsanın
ölümcül riske girmeye hakkı var mı?
Asıl
özgürlük insanın arzularından ve dürtülerinden özgür olmasıdır. İnsanın
içindeki kötülükleri tanıyıp yok kabul etmemesi gerekir ve bunların kontrol
altında tutulması önemlidir.
Bunun
için koruyucu ruh sağlığında dört basamak vardır. Kendini tanımak, kendini
yönetmek, başkalarını tanımak, başkalarıyla uzlaşmaktır. (yönetmek değil)
Evren
yaratılırken çift kutuplu yaratılmıştır. (Siyah beyaz, iyi ve kötü)
Hayatta
iyilerin kazanması istenir ama doğru metodu ve yöntemi kim kullanırsa onlar
kazanır.
Teknoloji
kötü niyetli insanların elinde olursa sonuç ta kötü olur.
Ama
teknoloji, kullanmasını bilmeyen iyi insanların elinde bir işe yaramaz.
Kötülükler
kendiliğinden büyür. Bahçedeki ayrık otları ve vücuttaki kanser hücresi gibi.
Ama
iyilikler emek ve gayret ister.
İşte
benmerkezci insanlar toplumun kanseridir.
İslam
âlimlerinden birisi bütün iyiliklerin kapısını alçakgönüllülük, bütün
kötülüklerin kapısını bencillik açar demiştir.
İnsan
için en iyinin ne olduğunu onu yaratan bilir.
Şu
anda dünyada Kaliforniya sendromu diye bir hastalık vardır. Bu hastalığın
belirtileri, eğlenceye düşkünlük, benmerkezcilik, yalnız kalma, mutsuzluktur.
Başkalarını
mutlu eden insanlar hem kendileri hem de başkalarını mutlu etmektedir.
İyinin
farkında olmak için kötüyü tanımak gerekir. Kötüyü tanımak için Batıda şöyle
bir tez vardır. Birisi bir iş yaptığında toplumda ona karşı verilen tepki ile
ölçülme metodudur. Bu durum şu konuya cevap veremiyor. Güçlü olan birisine
tepki verilememesi o şeyin doğru olduğunu göstermez. Bu durumda evrensel
normlar oluşturmak gerekiyor ki bunu da semavi ve dinsel öğretilerde görüyoruz.
Örneğin
kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına da yapma.
İnsanda
iyi ve kötüyü seçme hakkı vardır ama iyi ve kötünün ne olduğunu ancak evrenin
yaratıcısı belirler.
Dünyadaki
birtakım geçici zevklere kendimizi kaptırmadan sabretmek ahiret saadetimizi
kazanmamıza sebep olur.
O
zaman varoluş nedenimizi düşünüp ona göre yaşamamız gerekmektedir. İnsanoğlu
kötüden kaçmak için hep kötüden yakınmalı mıdır?
Aslında
hayatta ilerleme araba sürmek gibidir. Hedefi belirlemek, uyanık olmak ve
kurallara uymak.
Nefsi
arzuları kontrol altına almaktaki en güzel yöntemde tasavvuf yoluna girmektir.
Toplum
içinde sıkılma daralma konuşamama panik atak mıdır?
Hayır.
Tek başına böyle bir şey olmuşa panik atak değildir.
Panik
atak bozukluklarında kişinin istemi dışında kontrolünü kaybetme hissi olur.
Sanki
sıkıntılı bir olayı o an yaşıyormuş gibi kendini hisseder.
Yapılan
araştırmalarda kalp anjiyosu olup kalp hastalığı çıkmayan insanların % 57 sinde
panik atak çıkmıştır.
Bu
kişiler kendi kendini tedavi edemez.
Evde
yalnız kalamazlar. Yaşamı oldukça kısıtlayan bir hastalıktır.
Panik
atak hastalığında beyindeki hipotalamus bölgesinin kimyasal aktivitesi
bozulmuştur.
Toplum
içinde konuşamama ise daha çok sosyal kaygıdan kaynaklanır.
Reddedilme,
beğenilmeme korkusu olabilir.
Utangaç
bir ortamda yetişmişse kendine başarılı olacağına inandığı bir alan seçip, elde
edeceği başarılarla bu olayı yenebilir.
Yaşlı
anne babasıyla yaşadığı için kendini yaşlı hisseden bir kişi?
Bu
kişilerde muhtemelen enerji azalması olmuştur.
Beyindeki
seremonim maddesi yeterli değildir.
Bir
insanın yaşlılarla beraber yaşaması sonucunda onda böyle bir duygu oluşması
acaba onları model olarak almasından mı yoksa kendine yeterli zaman mı ayıramamasından
mı kaynaklanıyor.
En
iyisi bu durumda yüksek bir ideal ve ilahi bir rıza için bu işi yaptığını
düşünüp kendini rahatlatmalıdır.
Haklı
olmak yetmez aynı zamanda adil olmak gerekir.
Kişi
kendisine karşıda adil olmalıdır.
Bazı
anneler bencil olduğundan kızı evlenirse evde yalnız kalacağı hissiyle kızını
her istemeye geleni çeşitli bahanelerle atlatır.
Eğer
kız bu durumun sonradan farkına varırsa problemler başlar.
Anne
baba evladını uzaktan sevmesini öğrenmelidir.
Yani
onun her şeyi olduğu yanılgısından kendilerini kurtarmalıdırlar.
Annelerde
adalet ve merhamet (sevgi ve disiplin) duygusu dengede olmalıdır.
Sevgi
bir su gibidir. Hangi kaba konursa onun şeklini alır.
Sabunu
çok gevşek bırakırsan da çok sıkarsan da elinden kaçar gider.
Evliliğin
3 Altın Kuralı.
Uzun
ilişkiler karşı tarafın eksikliklerini abartır, üstünlüklerini küçümser."
Aile
terapistlerine en çok sorulan soru şudur: "Evliliğin yıkılmasını neye
bağlıyorsunuz? Ekonomik sıkıntılar mı? Konuşamamak mı? Parasızlık mı? Kıskançlık
mı? Sadakatsizlik mi? İlgisizlik mi? Eğitimsizlik mi? Kişilik çatışması mı?
Bunların
çoğu birer belirtidir. Gerçek sebep sevgi, saygı ve güven bağlarını zayıflatan
herhangi bir şeydir. Evliliği bir arada tutan harcın malzemeleri sevgi, saygı
ve güvenden oluşur.
1- İlgisizlik.
Sevgi
bir ateştir. Sürekli yakılması ve beslenmesi gerekmektedir. İlgilenilmediğin de
ateş nasıl sönerse sevgi ateşi de öyle söner gider.
Sevgiyi
ateşleyen birinci şey ilgidir. Ateşe değer vermektir, bakımını yapmaktır.
Herkesin
yaşadığı bir evi vardır. Evi yıkılmaktan, yıpranmaktan korumak için sürekli
bakım ve ilgi gerekir. Bırakılırsa ev dağılır. Tamiri ertelenirse bozulmalar
başlar. Belirli aralıklarla boya badana gerekir.
Bir
eşya bilgisizlikten tahrip olabildiğine göre insan ilişkilerinde en önemli bağ
olan sevgi de sürekli bakım ve ilgiye alınmazsa dağılıp çürüyecektir.
Evlilikte
insanlar birbirlerine ilgilerini yitirdiler mi kalbi ilgilerini başka şeylere
yöneltirler. Çocuklara, kariyere, evin eşyasına, spora, modaya, ev temizliğine,
araba tutkusuna, şöhrete, zenginliğe... Böyle durumlarda evlilik ihmal edildiği
için bakımsız kalacaktır ve yıpranmalar, arızalar, yani sorunlar başlayacaktır.
Erkekler
daha mı ilgisiz?
Kendisini
iş başarısına odaklamış bir kişi evlendiğinde eşine zaman ayırma ve ilgilenme
gibi "gerçek dünya" ile karşılaştığında zihinsel bir pişmanlık
hissedebilir. Eğer erkek bencilse sorun başlayacaktır. Evine zaman ayırmama
gerekçesi olarak şöyle der "Ben zaten sizin için çalışıyorum, ekmek
kavgası başka çarem yok". Kısa da olsa kaliteli bir beraberliği, hem iş
hem ev başarısını beraber götürebileceğini düşünmezse fırtınalar başlayacaktır.
Diplomalı
Hizmetçilik mi?
Evini
otel ve restoran gibi kullanan bir erkek eve geldiğinde "Nasılsın?"
demeyi ihmal edecektir. Sevgi dolu bir bakışı, bir tebessümü esirgeyecektir.
Bütün gün çocuklarla, mutfakla uğraşmış bir kadın kendisine değer verilmediğini
hissettiği an evliliği sorgulaması doğal bir hakkıdır.
Evlilik
danışmanına gelen bir danışana eşi ile ilgili bilgiler sorarız; kişisel
geçmişi, zevkleri, nefret ettiği şeyler... Bu bilgileri alırken eşinin göz
rengini bilmeyen erkeklere rastlamak mümkündür. İyi baba, iyi iş adamı olmak
yetmiyor, iyi bir koca da olmak gerekiyor.
Kadınlarda
ilgisizliğin şekilleri:
Eve,
eşyaya kendisini kaptırmış veya çocuklarla ilgilenmekten kocasına "Hoş
geldin" demeyen eşler nadir değildir. Bütün gün bakımlı ve göz alıcı
bayanlarla bir arada olan erkek evde iyi bir anne, iyi bir ev hanımı ama iyi
bir eş ve arkadaş olmayan kadınla uzun süre beraberse evliliği sorgulamaya
başlayacaktır.
Sağlam ailenin üç özelliği:
Nebraska
Üniversitesinde 'İnsan Gelişimi ve Aile Bölümü' yöneticisi Nick Stinnett, güçlü
ailelerle bir araştırma yaptı (1979).
Bulduğu
üç önemli ortak özellik şunlardı:
Dine
bağlılık: Sürekli ve düzenli Kiliseye gidiyorlardı.
Övgü
ve takdir: Aile üyeleri karşılıklı ruhsal okşamalar içindeydiler
Birlikte
zaman: İş, eğlence, yemek gibi çok alanda beraberdiler.
Dostluk
mu, Evlilik mi?
Evliliğin
uzun sürmesi için tarafların eşit ve denk olması önemlidir. Bunun tek istisnası
vardır, "Dostluk duyguları". Yan yana durduklarında karıkoca
diyemeyeceğiniz kişiler öyle paylaşımlar içindedirler ki beraber olduklarında
kendilerini çok mutlu ve güvende hissederler.
Böyle
kişilerde sevgi yakalandıktan sonra bazı adet ve davranışlarla
beslenebilmiştir.
Dostluk
davranışının en önemli özelliği, 'onu' memnun etmeye çalışmaktır. Onun
zevklerine, isteklerine ve beklentilerine uygun çabalar içinde olmak. Küçük
hediyeler almak. En önemli hediyenin ona ayrılan zaman olduğunu bilmek. Kendi
çıkarını ikinci planda tutmak. En önemli içten, karşılıksız, samimi sevgi.
En
iyi âşıkların en duygusal insanlar değil, birbirlerine en çok zaman ayıran
insanlar olduğunu unutmayalım.
2– Kıskançlık.
İnsanın
yaşayan ruhu üzerinde en zedeleyici duygulardan belki birincisi kıskançlıktır.
Kıskançlık duygusu altında sahip olma, kendisine öncelik verme istekleri yatar.
Sahip olduklarını kaybetme korkusu kıskançlık duygularını ayaklandırır.
Kıskançlık
duygularını ayaklandıran başlıca şeyler eşlerin düşüncesizce yaptığı
eylemlerdir.
Bir
de kıskançlık hezeyanı vardır ki, gece eşini uykudan uyandırıp rüyada kimi
görüyordun diye soran eşler biliyoruz. Telefona geç cevap verse, kapıyı geç
açsa yanlış yorumlarla evde kavga çıkaran, TV seyrettirmeyen, gazete okutmayan
eşler evde psikolojik terör estirirler. Somut hiçbir dayanağı olmayan böyle
suçlamalar genelde kıskançlık paranoyasının belirtileridir. Bu bir hastalıktır.
İlaç tedavisi gerektirir.
Asıl
üzerinde durulması gereken şey kıskançlığın bu boyuta gelmeden önce yapılacak
şeyleri iyi değerlendirmektir.
Kıskançlık
evliliğin yıkılmasını engeller mi?
Kıskanç
bir tipseniz kıskançlığınızın patolojik (marazi ) olup olmadığını sorgulayın.
Patolojik kıskançlık somut olay ve gerçeklere dayanmaz. Hayali aldatılma
korkuları vardır ve ihtimalleri olmuş gibi kabul eder. Kuşku fırtınası
oluşturan kıskançlık evliliğe zarar verir. Ancak hafif bir kıskançlık evlilikte
harç özelliği taşır. Sevgi ve ilginin bir ifadesidir. Suçlayıcı ve saldırgan
olmayan kıskanç bir eş eşini yüceltir, kimseyle paylaşmaz ama onu da incitmez.
Böyle kıskançlıklar faydalıdır.
Hangi
kıskançlık evliliği yıkar?
Patolojik
kıskançlık evde kıskançlık patlamaları ve kuşku fırtınası estirecektir. Bu
durum da kavga demektir. Sürekli suçlanan bir eş savunmaya geçecektir. Böyle
durumda eş ne yapmalıdır? Kesinlikle açık ve dürüst olmalıdır. Şaka bile olsa
yalan söylememelidir. Marazi kıskançlık tedavi gerektiren bir durumdur. Mutlaka
profesyonel yardım alınmalıdır. Aile terapisi ile birlikte ilaç tedavisi de
gerekir. Beyinde kıskançlıkla ilgili hücre gruplarının kimyasal dengesinin
bozulması söz konusudur. Bu tedavisi olan bir durumdur. Psikoterapi ve
uyuşturucu olmayan ilaçlarla tedavi bir arada böyle hastalara yardım
edilebilir. Kapıcıyla görüşmeyi, telefonda uzun konuşmayı sorun yapan bir eşle
hayat zor geçer.
Eşim
beni sevmiyor!
Kıskançlığın
arka planındaki duygu budur. Eşinin aileye bağlılığı konusunda kafasında sorular
uyanmıştır. Eşi eskisi gibi ona sarılmıyordur. Cinsellik azalmıştır. Güler
yüzle sevgi ile bakmıyordur. Konuşmaktan kaçınıyordur kısaca ona olan ilgisinin
azaldığını düşünmektedir. Düz mantıkla baktığında "Hayatında birisi var,
artık onu seviyor " kuşkusu kafasında uyanacaktır. Böyle durumlarda eşinin
kendisini sevip sevmediğini kontrol etmek için bilinç dışı testler yapacaktır.
Kızdıracak ters sorular soracak, yalan söyleyip söylemediğini kontrol
edecektir. Çok evlilikte böyle dönemler olmuştur. Eşini seven dürüst ve içten
bir eş böyle durumda eşine ısrarla ve tekrarla yanıldığını söyleyecektir.
Kızıp
tersleyecek değil ama sabır ve ikna yöntemleri ile kaygılarını giderecektir.
Böyle durumlarda şaka bile olsa yalan söylememek gerekir.
Kıskançlığın
arkasında ilgi azalmasının yattığı bilinirse çözüm kolaydır. Sevgi dolu bir
balayı güler yüz ve birkaç güzel söz...
Ceza
evlerinde, aile içi kıskançlığa bağlı cinayet olguları o kadar çok ki özellikle
Karadenizli ailelerde bu çok yaygın. Başlangıçta çözüm kolay. Tek yolu
kıskançlığın arkasındaki mesajı iyi anlamaktır.
Kıskanç
eşin her dediği yapılırsa büyük risktir. İkiyüzlülükle suçlanır,
çıldırabilirsiniz. Yanlış isteklere güzellikle hayır demeyi başarmak gerekir.
Seks
yaşamınız nasıl?
Bir
kadın kocasının başka bir kadına bakıyor olmasından rahatsız olması doğaldır.
Bu duyarlılıktan taviz vermemelidir. Aksi takdirde kocasının elinden kaydığını
görecektir.
Eşler
ne yapıyor?
Birinci
uygulama eşini seksten yoksun etme. Onu tehdit edecek, öfke, gözyaşı
düşmanlıkla fırtınalar esecektir. Çoğu kadın bu davranışı gösterir. Sonuçta
evlilik ilişkisi derin yara alır. Erkek eve yönelse de ikiyüzlülüğü seçecektir.
Yapılması
gereken nedir?
Tam
tersi. Akıllı kadın cinsel açıdan daha heyecanlanır, canlı ve neşeli olur.
Kadının erkeğe karşı en etkili silahı cinsel etkileme gücüdür. Bu gücü kadınlar
erkeği geri almak, eve bağlamak için, yasak ilişkiyi engellemek için
kullanmalıdırlar. Çünkü erkek Poligam'a ( çok eşlilik ) yatkındır. Bu konuyu
açtığınızda kadınlar "Ben cinselliği sevmiyorum, hoşlanmıyorum"
diyorlar. Doğrudur. Özellikle kültürel özellik olarak kadınlar cinsel yönden
duygularını bastırmaktadırlar. Ama seks çılgınlığının yaşandığı günümüzde
eşlerinin yasak ilişkisini önlemek için yatakta aktif ve saldırgan kadınlar
akıllı kadınlardır.
Uzun
ayrılıklara dikkat!
Kısa
yokluklar sevenler için duyguları güçlendirir. Birbirlerini özlemek sevenler
için önemli bir ölçüdür. Uzun yokluklarda sevgi bağlarında zayıflamalar
olağandır. İşkolik, kariyer peşinde erkekler veya kadınlar iş heyecanına o
derece kendilerini kaptırırlar ki eş ve çocuklar akıllarına bile gelmez. İş
seyahatleri sık ve uzun ayrılık gerektirirse evlilik için ateşle oynanıyor denebilir.
"Bensiz
yaşamaya alışabilir" kaygısı eşler için önemlidir. "Göz görmeyince
gönülde istemez". Evlilik için önemli bir uyarı ve tehlikedir. Askerlik,
özel görev, yurt dışı çalışmaları zorunlu ayrılıklardır. Ancak dünyanın
elektronik bir köy olduğu günümüzde gözle gönül mesafesi birbirine çok
yaklaştı. Elektronik ilgi de sevgiyi devam ettirir.
Eşinize
güvenmelisiniz!
Eşler
zekice olmayan bir yaklaşımla eşini eve bağlı tutmak için "kontrollü
gerilim stratejisi" uygulamaya çalışır. Eşini gergin bir ipin üzerinde
tutmak kuşku fırtınası içerisinde çok eşin yaptığı hatadır.
Böyle
suçlayıcı, yargılayıcı, tehdit edici yaklaşım ilişkide sevgiyi uyandırmaz,
korkuyu uyandırır. Eğer bir eş kocasını aldatmak istiyorsa veya koca karısını
aldatmak istiyorsa onun vicdanında bekçi yoksa ve sevgi ağır basmıyorsa bir
yolunu bulacaktır.
O
halde çözüm ilişkide "sevgiyi nasıl uyandırırız'a " kafa yormaktan
geçer.
Hiç
kimse kendisine güvenilmemesinden suçlanmaktan hoşlanmaz. Özellikle doğruyu
söylüyorsa, ilişkiye zarar verir.
Güvenilmemiş
olmak işimizde en kötüyü ortaya çıkarır.
Güvenilmiş
olmak işimizdeki en iyiyi ortaya çıkarır.
Bir
insanın eşine inanması ona verilecek en büyük armağandır.
Eşinize
iyi isimlerle seslenirseniz o ismi koruyabilmek için elinden gelen her şeyi
yapacaktır.
Rahmetli
Ayhan Songar'ın torunu Almanya ya giderken ona bir nasihati vardı. "Kızım
seni önce Allah'a sonra kendine emanet ediyorum". Küçük hanım "Bu
güvene layık olma duygusunu hiç aklımdan çıkaramadım" diyordu.
3- Cinsel Aldatma
"Eşimin
ilgi duyduğu bir kadın var, güzel bir evliliğimiz vardı. Bunu neden yaptı, ben
ne yapmalıyım, ilgi duyduğu kişi benim kadar bile sevimli değil"
Psikolojik danışmana sırf başvuru sebeplerimden biriside budur.
İstatistikler
ABD' de 100 erkekte 70'i, 100 kadından 25'i başka birisi ile beraber olduğunu
söylüyor. Boşanmalar 1955 de %10 iken 1995 de % 52 ye çıkmış durumda.
Burada
cinsel aldatmaların büyük rolü var.
Aile
saadetine zarar verecek böyle bir davranış, onaylanacak bir davranış değildir.
Bir insan hem evli kalırım hem cinsel olarak istediğimi yaparım diyorsa bu
evliliğin doğasına aykırıdır. Er geç bir bedel ödemek zorunda kalacaktır.
Fakat
bir kimse beşeri zaaf olarak böyle bir eylemde bulunuyor ve sonra pişman
oluyorsa yapılacak şeyler vardır.
Bu
ilişki siz istemedikçe asla sona ermez. Yapılan bazı hatalı tutumlar eşleri
haklıyken haksız duruma düşürmektedir.
Birinci
tutum: Misilleme yapmak
İnsanda
doğal bir dürtü vardır. Öç almak, ona aynı ilaçtan içirmek, aynı acıyı
çektirmek, yani kendi yasak ilişkinize sahip olmak.
Bazen
de eşinize istenilebilir, beğenilebilir olduğunuzu göstermek, kanıtlamak,
kıskandırmak için yapma arzusu uyanabilir. Fakat sonuç genelde yıkım
olmaktadır. Sallantıda olan evlilik yıkılmakla sonlanacaktır. Yahut taraflardan
biri ceza evine diğeri mezaristana gidecektir.
İkinci
tutum: Duyguları bastırmak
Ağlamaya
ihtiyacınız varsa ağlamalısınız, incindiyseniz açıklamalısınız. İnsanın
kendisini denetlemesi iyidir ama bu duygularını ifade etmemesi anlamına gelmez.
Duygularınızı doğru yöntemlerle ifade etmelisiniz. Kavga dili haklı insanı
haksız duruma düşürür. Karşı tarafı savunmaya iter. Onun vicdanını rahatsız
edecek duygu ifadesinin yolunu bulabilirsiniz.
Üçüncü
tutum: İşlenen suçu sopa gibi kullanmak
Bazı
insanlar sevdiklerinin hata yapmasından hoşlanır. Başkalarının hatası onun
hatasını az gösterir. Bu hatayı sevdiğini denetlemek için sopa gibi kullanır.
Böyle uygulamalar doğru yöntemler değildir. Aradaki sevgiyi uyandırmaz. Korku
egemen bir ilişki iki tarafı da mutlu etmeyecektir.
Başkasının
hatasında kalbi kırılan kimse "Sen dili" ile değil "Ben
dili" ile konuşmayı başarmalıdır. Semavi bağışlayıcılık idealdir ancak
herkes başaramaz. Bağışlamayı zamana bırakan bir insan karşı tarafı suçlamak,
yargılamak gibi kolay bir yol yerine kendini sorgulamak, öz eleştiri gibi ben
dilini kullanmalıdır.
"Suçun
bir bölümü benim üzerimde" diyebilen bir insan gizlenmiş tehlikelerin
oyununu bozacaktır.
Dördüncü
tutum: Ayrıntılara dalmak
Acı
olayları sürekli sorgulamak karşı tarafa kendini aşağılanmış hissettirir. Bazı
insanlarda korkunç bir soru sorma ve merak dürtüsü vardır. Olayın ayrıntılarını
dakikası dakikasına öğrenmek kötü niyetli bir dürtüdür. Halk arasında güzel bir
söz vardır "Pisliği karıştırıp sonra kokuyor demek" gibi. Gerçekten
hataların üzerine toprak örtmeyi başarabilmek çok zordur ama gereklidir.
Hatasını kabul eden bir insana sürekli hesap sormak onu aşağılayacaktır.
Kendini kötü hisseden bir insanda karşı tarafa sevgi duygularını uyandıramaz.
Muhtemelen kaçınma davranışına veya kavga diline sebebiyet verilir.
Beşinci
tutum: Kendine güveni kaybetmek
Olayları
ayrıştırabilmek çok önemlidir. Eşiniz sekse mi düşkün, baştan mı çıkarıldı?
Eşiniz sizin kötü bir eş olduğunuzu mu düşünüyor, yoksa zayıflık mı gösteriyor?
Bu
olay sizin çekici olmadığınız, sevilecek biri olmadığınız anlamına mı geliyor?
Böyle bir kanaat insanı depresif yapacaktır. Ancak olayları ayrıştırarak
düşünen bir insan "Benim hatam varsa bile böyle davranması
gerekmezdi" diyerek kendine güveni kaybetmeyecektir.
Kendisine
değer vermek ayrı öz eleştiri yapmak ayrıdır. Bir insan kendine güveni
kaybetmeden kendini sorgulayıp geliştirmenin yolunu bulabilir.
"Bu
olay bana neyi öğretti" diyebilmek bilgece bir yaklaşımdır.
Feminist
Kadınlar.
Feminist
kadın denildiğinde erkeklerden nefret eden, kadın-erkek ilişkilerini savaş
alanı olarak gören, cinsel özgürlük tutkunu kadınlar anlaşılır.
Gerçek
feministler yalvaran erkeklerden hoşlanırlar. Erkeğe seks için ihtiyaç
hisseder. Erkeği doğal düşman olarak görme eğilimi aslında erkek egemen
kültürlere tepki olarak oluştu. Gerçekten de kadını ucuz köle olarak gören
değer vermeyen güdülmesi gereken tutumlara sessiz kalınmamalıydı.
Erkeklerin
kadınlar üzerinde hakkı olduğu gibi kadınlarında erkekler üzerinde hakkı vardı.
Bunu Hz. Peygamber veda hutbesinde söylemişti. Ancak uygulamada bu tam
gerçekleşmedi. Günümüzde bu inanç çizgisindeki kişiler kadın-erkek ayrımını
netleştirmelidirler.
Allah'ın
nazarında kadın ve erkek eşdeğerdedir. Kadın ve erkek birbirini tamamlamak için
yaratılmışlardır.
O
halde erkek egemen veya kadın egemen hareketler sorgulanmalıdır.
Erkeklere
kadınsız, kadınlara erkeksiz yaşamayı önermeye kimsenin hakkı yoktur. Bu
insanın psikolojik doğasına aykırıdır.
Kadın
erkek açısından sadakate dayalı güzel bir ilişkiden daha mutlu edici bir zevk
kaynağı yok gibidir.
Özgür
ve bağımsız eş!
Mutlu
evliliği birbirlerine bakan iki eş değil birlikte dışarıya aynı noktaya bakmayı
başarabilen kişiler oluşturur.
İşletmecilikte
bir kural vardır. Büyük yönetici farklı insanları aynı amaç etrafında benzer
hareket şekliyle çalıştıran yöneticidir.
Bu
kural evlilikte de geçerlidir. İki farlı insan iyi bir evlilik hedefine
farklılıklarını yaşayarak birbirlerini ezmeden ulaşabilirler.
Evlilik
psikolojik bir ihtiyaçtır. Bir çıkar ortaklığı değildir. Eşini para makinesi
gibi gören, bozulan makineleri tamir ettiren, akan boruyu onaran insan gibi
görmek bencilliktir.
Fakat
çok bağımsız kadın biliriz ki, kariyeri var, dolu hayatı, tatmin edici iş,
ihtiyaçlarını gideren yardımcısı var ama bir erkeğe ihtiyaç hisseder. Evde
kendisini bekleyen, gününü nasıl geçtiğini merak eden, onu umursayan, konuşacak
birinin olması yani bir dostunun olması her iki cins içinde psikolojik doyum
demektir.
Evliliği
cinsellik dışında dostluk ilişki sırtını dayayacağı dayanak, sığınacağı bir
liman gibi düşünmek insanın doğasında vardır.
Evlilik
dostluk ise birbirine ruhen eşit ve tamamlayıcı olmalıdır. Kadın egemen ve
erkek egemen hareketler evliliğin ruhuna aykırıdır.
Gizli
feministlik
Evlilik
danışmanları eski yıllarda ümitsiz, yalvaran, gözyaşları içinde bir kadın,
duyarsız, otoriter, öfkeli bir koca örneğine çok rastlarlardı.
Ancak
son yıllarda, kocasının zevk almasını engelleyen "İki kaşığı varsa birini kır onu devamlı
gergin ip üstünde tut " mantığıyla hareket eden, evde kontrolü elde tutmak
isteyen eşlere çok rastlıyoruz.
Feminist
hareket kadın-erkek ilişkisini savaş alanı haline getirdi.
Görünüşte
ve söylemde feminist olmayan ama uygulamada feminist olan geleneksel kadın tipi
evliliği savaş alanı haline çeviriyor.
Özellikle
kocasının ailesine karşı itici, dışlayıcı tutumları ile ona sahip olmak
istiyor. Feminist bir bencillikte denebilen bu tutum sorunu bazı erkekler aman
gerginlik olmasın diyerek teslimi silah ederek anne-babasına sırtlarını
dönüyorlar.
Bazı
erkekler fizik güç kullanmaya kadar aşırı tepkilere girebiliyor.
Geleneksel
feminizmde erkek çocuğun annesinin de kendi geçmişinde benzer tutum içinde
olduğu söylenebilir.
Feminizm
ister açık ister gizli olsun evlilikte romantizmi yok ediyor, sevgiyi
azaltıyor, düşmanlık duygularını alevlendiriyor.
Kayınvalide
Sendromu
Evlilik
danışmanlarının çok konuştuğu konulardan biriside, kayınvalide ve pederi sevmek
ancak aynı zamanda onlarla özgür olmak mümkün mü?
Bir
erkek çocuk da annesiyle güçlü, sıcak ilişki, bağ kurduysa bu övgüye layık bir
durumdur. Evlendikten sonra annesinden onu incitmeden uzaklaşmayı başarmışsa bu
tutum övgüye layık bir durum olacaktır. Bu durum iyi anneyi de mutlu edecektir.
Genç
kızlara iyi kocaların annelerini gerçekten seven erkekler olduğunu
söyleyebiliriz. Böyle erkekler uzaktan sevmeyi de sürdürebilirler. Annelerine
ve eşlerine güzellikle hayır diyebilmek kolay kazanılan bir beceri değildir.
Kaynak:
Akra FM – Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Evlilik Hizmetçilik mi!
Bazı hanımlar dert yanıyor.
Kocam
beni hizmetçisi olarak görüyor.
Benimle
ilgilenmiyor.
Evi
otel gibi kullanıyor.
Benim
kazancıma el koymuş.
Kendimi
özgür ve hür hissedemiyorum...
Geliniz bu konuları biraz irdelemeye çalışalım.
İnsanın 3 tane yaşı var.
Temyiz
yaşı, yani iyi ve kötünün ayrımını yapabildiği yaş.
Büluğ
yaşı, yani Allah (cc) katında sorumluluklarının başladığı yaş.
Rüşd
yaşı, yani kanuni olarak 18'ine ayak bastığı yaşı.
Dolayısıyla "her şey olup bittikten sonra sorulara cevap aramak yerine" hiç olmazsa büluğ çağından itibaren bu konuların evde, okulda gençlere öğretilmesi gerekiyor.
Evet, bazı erkekler kadınları hizmetçisi olarak görüyor, maalesef doğru.
Oysaki
herkesin nüfus cüzdanı ayrıdır.
Eşlerimiz
bizim bilgisayardaki program uzantımız değil ve onların "ayrı birer
birey" olduğunun farkına varmamız gerekiyor.
Özgürlükten neyi kast ediyoruz?
Cinsel
yönden özgür olmak kast ediliyor ise, bu yanlış.
Ama
yıllardan beri, bu sakat düşünce, bu millete medya yoluyla pompalandı.
Bir kadının kocasına hizmet etmesi, onun özgürlüğünü elinden almaz, tam tersi onun Cenneti kazanmasına vesile olduğu için kadını gerçekten özgür yapar.
Çünkü
Hadisi Şerifte Resûlullah Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur.
“Bir kadın beş
vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir
de kocasına itaat ederse, ona 'Haydi cennetin hangi
kapısından istersen gir' denilir.”
Ne
büyük müjde...
Günümüzde sıkça karşılaşılan bir sorun da, evin reisinin kim olduğu, sorusunun cevabıdır.
Gelenekler,
erkeğe evin reisi olma hakkını veriyor, ama kanunlar vermiyor.
Kanunlara
göre, bir kadın çalışmak için kocasından müsaade almak zorunda değil.
Aslında
olay ne biliyor musunuz?
Erkek
milleti ergenlikten bir türlü kurtulamıyor, dolayısıyla evin gerçek anlamda da
bir türlü reisi olamıyor.
Toplumun kırmızı çizgileri de maalesef yok olmaya yüz tutmuş.
Kadın
televizyonda hocaya soruyor. "Evliyim, başka birisiyle imam nikahı kıydım,
günah işliyor muyum?
Bu
soruya ne diyelim şimdi...
Ba'de
Harab ül Basra..
Tefekkür
etmeyen, irfanı olmayan eğitim sisteminden yetişen nesiller.
Aslında mahkemelerdeki boşanma davalarının bir kısmı, en baştan hiç olmaması gereken evliliklere ait boşanma davaları.
Bir başka anlaşmazlık konusu.
Hocam,
biz karı koca çalışıyoruz.
Maaşları
harcama noktasında aramızda anlaşmazlık var.
Ne
tavsiye edersiniz?
Herkes
kendi kazancının %20'sini kişisel harcamaları için ayırsın, kalanı ortak
havuzdan harcansın"
Bu
bir çözüm yolu olabilir.
Kavgaya
gürültüye gerek yok.
Bu işlerin düzelmesini gerçekten istiyor muyuz?
Cevabımız
evet ise, hem kadın hem erkek "ahlâkî Muhammediye" ile
ahlaklanacağız.
Ahlaki
Muhammediye nedir?
Açıp
kitaplardan okursunuz.
Kadın
erkek insanlardan "ahlâkî Muhammediye" kokusu gelirse, orada şeytan
ve nefis olmaz.
Sosyal Sağlık ve İletişim Teknikleri
İnsan
sağlığı 3 bölümden oluşur.
Beden
sağlığı, ruh sağlığı ve sosyal sağlık.
Nasıl
ki vücudumuzun bir yeri ağrıdığında doktora gidiyorsak hatta doktora gitmeden
vücut sağlığımız bozulmasın diye gerekli koruyucu önlemleri alıyorsak aynı şeyi
psiko sosyal sağlığımız (ruh+sosyal) içinde yapmalıyız.
Aksi
halde bir anlık dikkatsizlik sonunda şarampole yuvarlanan araba misali telafisi
çok güç sonuçlar doğabilir.
İnsan
başkalarıyla nasıl iletişim kuracağını konusundaki teknikleri öğrenmeli, kendi
ruh sağlığını korumasını bilmelidir.
Oldukça
farklı insan karakterleri olduğundan insanları yönlendirmek oldukça zordur.
Burada
yönlendirmekten ifade edilen kasıt, tabiri caizse, arabayı yolda tutmak için
nasıl belli sürüş tekniklerine uyuyorsak, insanlar arası iletişimimizi de
kazasız belasız bir şekilde sürdürebilmek kastedilmiştir.
İnsan
beyninin en fazla binde biri ile beşini kullanmaktadır. İnsan kabiliyeti
oranında daha ileriye gidebilir.
Kapasitemizi
geliştirmede bilim sanatının hünerlerinden faydalanmalıyız.
Yönlendirme
tekniklerinin maddelerini okurken uzman yerine kendimizi düşüneceğiz.
Muhatabımız
ise örneğin okulda kabiliyeti oranında başarılı olmayan bir öğrenci, evde
refikamız, dışarıda iletişim kurduğumuz her bir birey olabilir.
Yalnız
yönlendirme tekniklerini uygulayabilmek için ruh sağlığımızın yerinde olması
gerekir.
Ruh
sağlığının 8 öğesine uyamayan kimsenin yönlendirme tekniklerini tam manasıyla
uygulaması mümkün değildir.
Bazı
şeyler aniden gelir. Trafik kazası gibi. Ancak kanser, stres, ülser bir anda ve
bir sebepten değil, bir birikim neticesinde gelir.
Yürüyen
bir araba yürüyor diye bakımı ihmal edilmez.
Ya
da filan yeri bozuldu diye çöpe atılmaz.
İşte
psiko sosyal sağlığımızı korumazsak fatura beden sağlığımıza çıkabilir.
Şimdi
ruh sağlığının 8 öğesini madde madde inceleyelim.
RUH SAĞLIĞININ ÖGELERİ:
1- Toplumla ahenkli ilişkiler kurabilmektir.
2-
Hayatın türlü stres ve sıkıntılarına tahammül edebilmektir.
3-
Kişinin kendi şartları içerisinde başarılı olabilmesidir.
4-
Heyecansal olgunluk. Heyecanlarımıza hakim olmalıyız. Karşı taraf hata yaptıysa
sakin olmalıyız. Benzin benzinle söndürülmez. His ve mantığımız birbirini
dengelemelidir. Kuşların bile iki kanadı dengede olmasa havada uçabilir mi.
Heyecanımız bize hata yaptırmamalı. Önemli olan bilginin kullanılmasıdır.
Kullanmadıktan sonra neye yarar. Son söyleyeceğimiz sözü ilk başta
söylemeyeceğiz. Hata yapmamak zafer kazanmak için yeter. Stresle mücadele
tekniklerini bilmezsek heyecanımıza hâkim olamayız.
5-
İnsan kötü ve zor durumlara düşse de umudunu yitirmemelidir. Ruhunu teslim
edinceye kadar. Her insanın kendine göre bir anayasası, çizilmiş bir rotası
olmalıdır. Tıpkı bir geminin pusulası gibi günlük aylık senelik ve ömürlük
planımız programımız hedefimiz olmalıdır. Hedefini bilmeyen bir gemiye hiçbir
rüzgâr yardım edemez.
6-
İç dünyamız ile dış dünyamız dengede olmalıdır. İnsan realist olmalıdır. Kendi
iç âlemimiz de kurduğumuz hayaller dış dünyamızdaki hayatın gerçeklerine uygun
olmalıdır. Bakırköy Akıl Hastanesinin girişinde düşünen adam heykeli vardır.
Bundan ders çıkarmalıdır. Gerçekleştiremeyeceğimiz şeyleri sürekli düşünmenin
faturası ruh sağlığımıza çıkacaktır. Bireyin iç dünyası kendi hayal âleminin
patronudur, kralıdır. Ancak dış dünyada birtakım şeyleri elde etmenin bedelleri
vardır. Olmayacak şeyleri sürekli düşün düşün. Ne olacak bu işin sonu. Hayatta
insana engel olacak sinekler bitmez. İnsan başaramayacağı ham hayal şeyler peşinde
koşmamalıdır. Hayallerimiz sevk ve idare edecek sağlam bir aklımız olmalıdır.
7-
Mevcut durumu koruyabilme ve yüceltebilme prensibidir.
8-
Belirlenmiş ahlak ve norm kurallarına aykırı davranmamak, davranış biçimi
bakımından müspet olmak.
Dünya
sağlık teşkilatının raporuna göre her iki kişiden biri zaman zaman ruh hastası
pozisyonuna düşmektedir. Bazı işlerin çözümü yoktur. Lazım gelen sabırdır. Her
kişinin değişik ahlak ve norm yapısı vardır. İnsanın ilmini ve usulünü bilmemiz
gerekir. Toplumların alt yapısını bilmeden konuşmak doğru değildir. Buda
iletişim teknikleri ile olur.
YÖNLENDİRME TEKNİKLERİ
Birinci madde güdümleme yapmamaktır.
Güdümleme
yaparak insanları yönlendiremeyiz.
Güdümleme
yerine kendimizi sevdirmeye çalışmalı, etkileşim kurmaya çalışmalıyız. İnsanın
kendi yazgısını kendisinin belirleme hakkına saygı duymalıyız. Bir insanın
annesi, babası, patronu v.s. olabiliriz ancak insanın her şeyi değiliz.
Bulunduğumuz
pozisyona göre iletişim kurmamız çok önemlidir.
Çocuğumuzun
nüfus cüzdanı biz değiliz.
Kişi
ile uzman arasında (uzman yerine kendimizi düşünelim) karşılıklı sevgi ve saygı
üzerine bir durum belirlenmelidir.
Nasihat
yerine, sorunu, sorun sahibine çözdürme metodu kullanılmalıdır.
Örneğin
ilkokuldaki bir çocuk bizim zannettiğimiz gibi çocuk değildir. Toplam 8 basamak
olan psiko sosyal basamağın 7. sindedir.
Kumaşın
yırtık yerini kendi ipliği ile dikmeye çalışmalıyız. Tıpta dahi böyledir.
Kişinin kendi dokusundan alınan bir damar bir başka yerine dikiliyor.
İnsanlar
biyo-psiko sosyal yapıya sahiptir. Maşa varken elimizi niye ateşe tutalım.
Yönlendirme
teknikleri varken niçin bunlardan faydalanmayalım.
Unutmayalım
ki huyuna gidilirse aslanlar, kaplanlar dahi insana hizmet etmektedir.
O
halde çözüm için izlenecek yol ve zorunlu değişiklikler uzman ile kişi arasında
oluşturulur.
Endüstride
iş veriminin artırılmasında çalışan işçilerden teklif isteme metodu vardır.
Çünkü
en büyük sıkıntıyı, soruna neden olanlar çekmektedir.
Yararlanılan Kaynak: Akra FM – Prof. Dr. Kemal
Çakmaklı.
Kritik Analitik Düşünme
Size
ayaklarınıza baktırır iken, yüzünüze tokat atmak isteyenleri sezinlemektir.
Yumruğu
değil, yumruk atanı değil, yumruğu attıranı görebilmektir.
Büyük
resmi görebilmektir.
Açık
pozisyona düşmemektir. Sadece finansal yönden değil. Yalan söylemek, sözünde
durmamak, günah işlemekte açık pozisyondur.
Size sunulan çözüm yolları haricinde başka çözüm
yolları olabileceğini düşünmektir.
KAD,
temelde zihinsel işlevlerin kullanıldığı bilişsel bir beceridir/aktivitedir.
Dikkat, hafıza, muhakeme, algılama ve çıkarsama yapma gibi bir dizi zihinsel
sürecin, eş zamanlı olarak etkileştiği, bir süreçler bütününü temsil eder.
Kritik
analitik düşünme, eleştirel düşünmedir.
Eleştirel
düşünme, günümüzdeki anlamıyla “tenkit” değildir.
Eleştirel
düşünme, bir konunun tarafsız bir şekilde analiz edilmesini ve gerçek
kanıtların değerlendirilmesini içeren bir değerlendirme süreci ve yeteneğidir.
Aslında
KAD, ortaya yeni çıkmış bir kavram değildir, eski dildeki Basiret ve Feraset
kavramlarının karşılığıdır.
Şimdi
Kritik Analitik Düşünme kavramının tek tek kelimelerini anlamaya çalışalım.
Kritik
Etmek: Eleştirmek, incelemek, araştırmak.
Analitik:
Çözümleme, tahlil.
Mesela
A şehrinden B şehrine gideceksiniz?
Önce
kritiğini yapıyorsunuz. 5 farklı yol var. Her bir yoldan gitmenin fayda ve
zararlarını eleştirel bakış açısıyla inceleyip araştırıyorsunuz. Hangisi daha
güvenli, menzile daha çabuk ulaştırır vs.
Sonra
karar kıldığımız yolun analitiğine yani çözümleme ve tahliline geçiyorsunuz. Ne
kadar yakıt lazım, dinlenme tesisleri nerede, en çok kaza nerelerde oluyor vs.
KAD’ı
anlamak için insan önce kendisini tanımalıdır.
Mesela
bir koç aynada kendini görse hasmım diye saldırır.
KAD’ın
ana hedefi tarafsız bir düşünür hale gelebilmektir.
Bunun
için ilk yapılması gereken kendimizin hangi düşünce seviyesinde olduğumuzu
tespit etmektir.
Bunun
da ilk şartı insanın kendini anlamasından geçer.
İnsanın
kendini anlaması için düşüncenin ne olduğunu anlaması gerekir.
Anlamak
ise bir süreci gerektirir.
Düşünmenin
ne olduğunu anlayan bir insan, kaliteli sorular sorabilen insandır.
Bir
konuyu anlamadı iseniz, o konunun ilk teorisinden işe başlamalıdır.
Çoğu
kişi için düşünmek bilinç dışı bir eylemdir.
Düşünme
eylemi bilinç dışı düzeyde ise, herhangi bir sorunu göremez ve dolayısıyla onu
sorunlarla başa çıkamazsınız.
Peki,
bu yeteneği nasıl edebiliriz?
Şu
soruların cevabını düşünün.
En
iyi düşünürler, hangi yöntemleri kullanarak öğrenme sürecine katkı vermiş?
Karar
alma ve problem çözmede hangi yöntemleri kullanıyorlar?
Mantık
dışı düşüncelerle başa çıkma yöntemleri nelerdir?
Konvansiyonel
yalanlar nasıl anlaşılır?
Satır
aralarını okumak ve cümleyi tersten okumak ne demektir?
Zihinsel
manipülasyon ne demektir?
Stratejik
düşünme evreleri nelerdir ve ileri düşünür olmak için ne yapmalıdır?
İyi
düşünürler, sorgulayıcı, amaca yönelik, yüzeyde kalmayan düşünürlerdir. İyi düşünürler, güçlü ve zayıf yönlerini
(SWOT – Güçlü-Zayıf-Fırsatlar-Tehditler)
analiz eder, duygu ile mantıklarının dengesini gözetir, düşünceyi parçalara
ayırıp analiz ederek düşüncenin bilinçli bir şekilde öğrenilmesi gereken bir
sanat olduğunun farkında olanlardır.
İyi
düşünürler, düşünme becerilerini hayatlarının her boyutunda kullanırlar.
İyi
düşünürler her geçen gün hayatlarının kalitesini geliştiren kişilerdir.
İyi
düşünürler, kendi düşüncelerinin iyi bir eleştirmenidirler. Bunu kendimizi daha
geliştirmek ve usta bir düşünür olmak için yapmalıyız.
İyi
düşünürler, düşünce alışkanlıklarını değiştirebilen kişilerdir.
En
iyi düşünürler sistematik ve dikkatli bir şekilde ağır adımlarla yürüyenler,
doğru sorular soranlar, önemli fikirler kovalayanlar, fikirler arasında
bağlantı kurabilenler, mücadelenin değerini bilen kişilerdir.
Çok
daha akıllı, zeki ve dikkatli olmamız gerekiyor.
Daha
derinlikli düşünmek için kelimelere hâkim olmanız önemli.
En
az 5000 kelime bilmek lazım.
Kavramlar
sizin düşünme kapasitenizi gösterir. Mesela "tevhid" bir kavramdır.
"pi"
sayısını bilmek ise bir bilgidir.
Bilmek
yetmiyor, bilgiyi sanata dönüştürmek gerekiyor.
Sağlıklı ve Doğal Beslenme
İlk
şart kazancın helal yoldan olmasıdır.
Beden
ve Akıl Sağlığınız İçin!
40
ya da 50'nizden sonra keşke dememek için bu tavsiyelere kulak verin!
Yapıp
yapmamak size kalmış...
İdrarınızın
rengi ve kokusu belli olmayacak duruma gelinceye kadar, her gün yeterli ve
kaliteli su için.
Tuvaletiniz
geldiği zaman en kısa sürede ihtiyaç giderin.
Saatlerce
beklemeyin.
Aksi
durumda ilerleyen yaşlarda "prostat ve böbrek sorunları" yaşarsınız.
Dar
streçli elbiseler kan dolaşımını engeller.
Gençler,
moda ya da özenti değil sağlığınız daha önemli.
Bağırsaklar
ikinci beyniniz gibidir.
Bu
nedenle mümkün mertebe her gün dışarıda yemek yemeyin.
Aile
fertlerinizle bile anlaşamazsınız.
Aynı
yemekleri yemiyor iseniz, zamanla kişiliğiniz farklılaşır.
Çünkü
hepinizin aldığı kimyasallar farklı.
Özel
durunlar hariç, sağlıklı kalmak için günde iki öğün yemek yiyin.
Gün
doğduktan sonra ve gün batmadan evvel.
Tatlı
ya da meyve aynı anda olmamak üzere yemekten en az 30 dakika önce yenir.
Yemekten
hemen sonra tatlı ya da meyve yenmez.
İki
hayvansal gıdayı mümkünse aynı öğünde yemeyin.
Tereyağı
yiyorsanız yumurta yemeyin.
Et
yiyorsanız ayran tüketmeyin.
Plastik
kutularda hazır ayran asla tüketmeyin.
Paketlenmiş
endüstriyel gıdalardan uzak durun.
Karaciğeriniz
zarar görür ve kan değerleriniz düşer.
Akciğer
fonksiyonlarınız bozulur ve kafanız yeteri kadar çalışmaz.
Cola
ve enerji içeceklerinden kesinlikle uzak durun.
Akşam
22.00 - 02.00 saatleri arasında uyuyun.
Boks
ve futboldan uzak durun. Seyretmek dâhil. Çünkü faşist duygular oluşturur.
Ama
bütün eklemlerinizi hareket ettirecek yürüyüş, yüzme, ata binme gibi sporları
yapabilirsiniz.
Sigara,
alkol ve uyuşturucudan uzak durun. Beş cihetten insana zararı var.
Dine, akla, bedene, mala, yeni doğacak
nesillerre.
Kaynak:
https://youtu.be/7wl8w7ky-dw
Sağlıklı beslenme üzerine aşağıda 4 dakikalık güzel bir video
linki verilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=N4Pw-DU3JDc&list=PLo5I1yOJKpvm_1EIWAgJMVKZV1det6eX1&index=1
Yaşlı
bir bilge, çölde bir vahada oturmuş, düşünüyormuş.
Genç
birisi, ona yaklaşır ve der ki:
“Lütfen beni öğrencin olarak kabul et.”
Bilge,
parmağıyla kumların üzerinde düz bir çizgi çeker;
“Çizgiyi kısalt” der.
Genç,
avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
Bilge
der ki:
“Git, öğren de gel!”
Aradan
bir süre geçtikten sonra delikanlı tekrar gelir. Bilge, yine bir çizgi çizer:
“Kısalt!” der.
Delikanlı,
bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul
etmez:
Git,
öğren de gel!
Uzun
bir zaman sonra delikanlının tekrar yanına geldiğini gören Bilge, kumların üzerine yine bir çizgi çeker ve onu
kısaltmasını ister.
Delikanlı:
“Çok düşündüm ama bulamadım. Siz kısaltın!”
Bilge,
çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker:
“İşte şimdi kısaldı.” der...
Bir
zamanlar Dünyanın en çok satan Nokia diye bir telefon vardı
Koreliler
rakiplerini bitirmek için Nokia’nın fabrikasını yerle bir etmeyi hiç
düşünmediler
Ondan
çok daha iyisini Samsung’u çok daha uygun fiyata yaparak bitirdiler Nokia’yı..
Almanların
benimde beğendiğim çok övündükleri Sig Sauer diye bir silahları vardı
Canik
diye bir Türk şirketi çok daha iyisini yaparak bitirdi Sig Saueri geçenlerde
pes edip fabrikasını bile kapatmışlar
İsrail’in
çok övündüğü Heron Amerika’nın da Predatör denen ihaları vardı bir zamanlar
silahlı olanını parayla bile vermiyorlardı bize
Ama
çılgın bir delikanlı çok daha iyisini çok daha ucuza yaparak Bayraktar ve
Akıncıyla bitirdi saltanatlarını
Hayatımızda
karşımıza çıkan tüm düşmanlarla mutlaka savaşmamız gerekmiyor
Onlardan
çok daha gelişmişini yaptığımızda onlar zaten bizimle savaşmayı akıllarına bile
getiremeyeceklerdir.
“Türkiye İslam Dünyasının Ağabeyidir - Ömer
Tuğrul İnançer”
---
Okumakla, ders almakla, hoca dibinde diz çökmekle bilgi edinilmez. Bunlar bilgi
edinmenin vasıtalarıdır. Tefekkür ile bilgi öğrenilir. Bunu yapmak için,
okuduğunu hazmedip okuduklarınla, gördüklerinle duyduklarınla mecz edeceksin.
---
Öğrenmenin zemini ise, sevgidir. Bu sevgi egoizm sevgisi değil. Şeyh Galip ne
diyor: Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen. Yani, kendine iyi bak çünkü
âlemin özüsün sen.
---
Nefsinin kölesi olanlar yağ lekesi gibi çevreyi kirletir ve temizlemek için
özel gayret gerekir.
---
Materyalist, bedeni rahatlığa yönelik davranış biçimleri, bizleri insani
duygulardan uzaklaştırıyor.
---
Bizim taleplerimiz bizim seviyemizi gösterir. Mesela daha iyi bir evinin olması
“hayatının gayesi” olmamalı. İnsan, evini bataklıkta değil zirvelerde yapmalı.
İnsanı insan yapan istekleridir. Mevlana ne diyor: Neyi talep ediyorsan sen
O’sun.
---
Allah sevildikçe tanınır, Resûlullah tanındıkça sevilir.
---
Dünyadaki bütün Müslümanlar hal diliyle şöyle diyor: Türkiye iyi bizler iyi.
---
Ortadoğu’nun petrol zenginine hitaben: Kardeşin aç, sen dünyanın en büyük
yatına biniyorsun.
---
Biz istesek te istemesek te, İslam dünyasının ağabeyiyiz.
---
Buradaki Türk kelimesi ırk anlamında şovenizm değildir. Biz cenazeyi bile
defnederken “Bismillah ve ale milleti Resûlullah” deriz.
---
İnsanı insan yapan, iradesiyle yaptığı hareketlerdir. Bunu mensubiyet ile
değiştiremeyiz.
---
Siyasi muhterislerin çizdikleri sınırlar gönle hitap etmez.
---
Hadisattan (tarihten) ibret almazsan, sen ibretlik olursun.
---
Bizim kültürümüzde muhabbet, mükellefiyetten önce gelir.
---
Maalesef, bugünkü maarif yani eğitim sistemi ahlaki duyguları vermekten uzak.
Bize Batı Medeniyeti öğretiliyor.
---
Oysaki batı medeniyeti insan ve malzeme hırsızı bir medeniyettir. İşte
Afrika’da sömürülen insanlar, işte Amerika’da zencilere yapılan muameleler.
Kaynak:
https://youtu.be/rY-2l48a59w
Mizaç İlmini Neden Öğrenmeliyiz?
En
başta kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak için.
Hz.
Ali derki:
İnsanlar
sıcaklık soğukluk kuruluk nemlilikten oluşan bir karışımdır.
Anasırı
Erbaa: Hava, su, ateş, toprak.
İnsanın
kişiliğinde baskın unsurlar hangileri?
Toprak
gibi hoşgörülü, deniz gibi geniş gönüllü, sema gibi her yerde olmak...
Erzurumlu
İsmail Hakkı hazretlerinin Marifet name eserinde bu hususlarda bir hayli bilgi
var.
İbni
Sina, Farabi, İbni Haldun Aristoteles’ten bu konularda öğreneceğimiz bir hayli
husus var.
Eskiden
bu ilimler 19. yüzyılın ilk yarısına kadar, günlük dilde konuşuluyor idi.
Bugünkü
Facebook, İnstagram ya da Twitter gibi.
Mesela
Aristoteles, inciyi tarif ederken hem soğuk nemli hem de sıcak nemli diyor.
Neden?
Çünkü hem suyun içinde hem de suyun içinde etin içinde.
Mesela
üzüntünün verem etmesi nasıl oluyor?
Veremin
bir sebebi de rutubet.
Ortak
bir yerde buluşur ise, verem oluyor.
Bu
kümede soğukluk nemlilik rutubet üzüntü dert, bir küme.
Dünyada
her şey küme küme.
Karın
ağrısına neden papatya çayı iyi geliyor?
Karın
ağrısı soğuk nemli.
Papatya
sıcak kuru.
Yani
hastalıklar zıddı ile tedavi oluyor.
Papatya,
herkes için karın ağrısına iyi gelmez.
Birisi
içer şifa bulur, çünkü nedeni soğukluk
Birisi
içer bir şey olmaz, çünkü onun karın ağrısının nedeni gaz.
Peki,
mizaca dair neden yeterli bilgimiz yok.
Çünkü
dilimiz değişti.
Mesela
Farabi'nin tıp ve felsefe kitapları Avrupa'da okutuluyor.
İbni
Sina'nın tıp kitabı İsrail'de Tel Aviv'de okutuluyor.
Peki,
bizdeki tıp fakültelerinde niçin okutulmuyor?
Çünkü
ilaç sektörü var.
Herkese
aynı ilacı vermek için, mizacın göz ardı edilmesi gerekiyor.
Bütün
hastalıkların çaresi var ama dilimiz değiştiği için (geçmişle irtibat koptuğu
için) anlayamıyoruz.
Hastalıkların
çözümü ayakkabı bağlamak gibi belli aslında.
Mesela,
soğuk mizaçlı birinin zayıflaması için sıcak-kuru beslenmesi lazım.
Dana
eti yerine kuzu eti.
Süt
yoğurt ayran yerine kuruyemiş tüketmesi gibi.
Yemekten
daha önemlisi ise duygular.
Soğuk
bir insan, dostları ile sıcak bir ortam bulur.
Tereyağını
eriten sıcaklıktır.
Yediğimiz
içtiğimiz şeyler mizacımıza etki eder.
Hatta
izlediğimiz şeyler bile.
Temelde
mizaç değişmez ama kişiliğimiz değişime uğrar.
Mesela
siz yurtdışında doğdunuz, diliniz yaşamınız biraz değişti ama özünüz aynı.
Herkes
size Türk der.
İnsana
değer verilmeyen bir dünyada yaşıyoruz.
O
kadar çok sahte acılarımız var ki.
Zıtlıklar
yüceltir, konfor uyutur.
Hoca
talebe ilişkisinde zıtlık olabilir.
Böylece
talebe orta yolu bulur.
Ama
evlilikte olmaz.
Evliliklerde
kendinize zıt birini seçerek kendinizi terbiye ettirmeyiniz.
Çünkü
eşiniz sizin yol arkadaşınız, terbiyeciniz değil.
Evlenirken
karakterinize uyan birini seçin.
Metcalf
yasası gereğince bir ağda ne kadar çok olunursa, o kadar güçlü olunacağı
teorisini hatırlayarak, sosyal proje çalışmalarına aktif katılım göstermek
önemli.
Multi
disipliner bir çağda yaşıyoruz.
Bu
nedenle "hiç bir zaman tek bir iş yapmayın" tavsiyesi, aslında
beraberinde harika sonuçları da getiriyor.
Ekmek
veya yoğurda çalınan maya misali gibi, etrafımızı kuşatmalıyız.
Kurmuş
olduğumuz hayaller yeri geliyor bireysel çalışma gerektiriyor ama ekipsiz asla
olmuyor.
Dayanışma
ve gönüllülük ilkesini hep hatırımızda tutuyoruz.
Özellikle
ekip çalışmasına önem ve öncelik verenler daha başarılı oluyor.
En
zeki veya en çok çalışanlar değil, yaptığı işe en iyi adapte olanlar daha
başarılı oluyor.
Teknoloji
ile birlikte kültürel yapı değişiyor.
Bu
değişim karşısında "kendi temel değerlerimizden vazgeçmeden" gelecek
günlere kendimizi ne kadar hazır hissediyoruz?
Konfor
alanımızdan çıkarak, uzmanlık alanımızı başka alanlara da aktarabilme
becerilerimizi geliştirmemiz gerekiyor.
Yaşadığımız
çağda rekabet çok fazla ve bu durum bizleri becerilerimizi geliştirmeye mecbur
kılıyor.
Uluslararası
bir ağda yaşıyoruz.
Bilgi
ve teknolojiye kolay ulaşım var ama bu kez de bilgiyi doğrulama gündeme
geliyor.
Bu
arada bilgi ile bilmek arasında bakmak ile görmek gibi bir farkta var.
Bilmek
için çaba göstermek gerekiyor.
Kültür
Teknoloji ve Sanat Yazıları.
Şule
Yayınları. 2012. Bazı Alıntılar.
Modern
Teknoloji ve Manevi Kültür.
Elektrik
enerjisini ehlileştirme çağında, maddi kültürdeki büyük gelişmelerin insanlık
için büyük faydalar getirdiği kadar, hiçbir devirde görülmemiş ölçüde büyük
tehlikeleri davet ettiğini görüyoruz.
Eğer
bu değişime göre, manevi kültürümüzü koruyamaz isek, insanlığın sonu hüsran
olacaktır.
İnsanların
iradesinin bir takım vekiller ile temsil edilmesi ve onlar adına karar
verilmesi, yaşadığımız çağda “bürokratik engel” olarak görülmektedir. Çünkü
dijital kültür, problemlerin çözümü için “doğrudan doğruya demokrasi” ilkesine
göre hareket etmektedir.
Enerji
Problemi.
Atomun
parçalanması ile kıyaslanamayacak ölçüde çok daha güçlü bir şekilde enerji elde
etme yöntemi olan “Fusion Enerjisi” ve enerji naklederken hiçbir direnç
göstermeyen süper iletkenlerin (superconductive) olduğu bir çağda, bildiğimiz
şekli ile medeniyetin sonu gelmiş bulunmaktadır.
Sanayi
teknolojisi ve onun başımıza açtığı belalardan çok daha üstün bir teknolojiye
geçiş (robotlar, yapay zekâ ve genetik teknolojisi) dünyadaki sosyal
değişmeleri de beraberinde getirmektedir.
Bunun
üstesinden, ancak bütün devletlerin (iyi ve erdemli insanların) planlı bir
işbirliği sayesinde gelinebilir.
Genetik
Alanındaki Gelişmeler.
Maddi
kültürdeki büyük değişimler, çok değişik düşünce tarzlarının doğmasına yol
açmakta olup, ülkelerin münevver tabakaları, istikballeri için gerekli
tedbirleri almak zorundadırlar.
(Kişisel
Notum: Metaverse ve kripto para örneklerinde olduğu gibi)
Genetik
teknolojideki meydana gelen gelişmeler, diğer teknolojik gelişmelerden çok daha
hızlı olacağa benziyor.
(Kişisel
Notum: Covid19 olayında yaşayarak gördük)
Mesela
bir ateş böceğinin karanlıkta parlamasına yol açacak geni, bir tütün
kromozomuna monte etmek suretiyle, karanlıkta fosforlu gibi parlayan tütün
yaprağı imal etmek gibi. Bu misal enteresandır. Çünkü bitki ve hayvan genleri
gibi çok farklı iki mahlûk arasında bir sentez mevzu bahistir.
(İnsana
ait “human genom” denilen gen haritasının 2000 yılında tamamlandı.)
Bugün
itibariyle, yaradılışı bozmaya ait müdahaleler, insanlığın kıyametini getirecek
boyuta gelmiştir.
Robot
Teknolojisindeki Gelişmeler.
Sanayi
cemiyetlerinin şartları ve problemleri içinde düşünülmüş teoriler, bugün için
geçerliliğini yitirmiştir. Marks’ın emek ve değer teorileri, Henry George’un
iktisat teorileri gibi.
Yaşadığımız
çağdaki sanayi de kullanılan yüzbinlerce robotları geride bıraktık, şu an
biyonik robot teknolojisi üzerinde çalışmalar devam ediyor.
Bugün
için “hukuk, iktisat, demokrasi, hürriyet” gibi eskiye ait aldatmacalar, bir
laf-ı güzaf olarak kalmaya mahkûmdur.
Adil
hane bir sistem ortaya koyamaz isek, dünyanın akıbetinin ne olacağı belli
olmaz. Bir gün bir terörist nükleer bomba ele geçirir ve fitili ateşler.
Modern
teknoloji sayesinde “güçlü olmak” aldatıcı olabilir, bazen tek bir insan dahi,
bütün cemiyete meydan okuyabilmektedir.
20.
Yüzyıl.
Güçlü
olma politikasını esas alan batılıların, materyalist ve ahlaksız bir dünya
oluşturma çabalarına şahitlik ediyoruz.
Fiziki
açlık hakkında çok şey bildiğimiz halde, ruhi açlık hakkında neredeyse hiçbir
şey bilmiyoruz.
Bedenin
ihtiyaçları üzerinde bu kadar duruyoruz, peki ya ruhumuz?
Bütün
bedeni arzuları doyurmakla beraber, ruhi bir açlığın pençesinde kıvranan
insanları, hangi zevk ne zamana kadar tatmin edebilir?
Küresel
medeniyetin “içinde Tanrı olmayan dünya hayali” insanın da yapacak hiçbir ciddi
işi kalmadığını gösteriyor.
Aptal
Kutusu.
Hayatın
mesuliyetlerinden kaçmak istiyorsanız,
Bütün
inisiyatifini başkalarının idaresine terk etmiş iradesiz bir halk yığını olmak
istiyorsanız,
Sizi
aptallaştıran bir süreç görmek istiyorsanız,
Geçmişi
hatırlamayan, geleceği düşünemeyen, yaşadığı an’a sahip çıkamadığı için
kalbinin sesine kulak veremeyen insanları görmek istiyorsanız,
Mankurt
gibi hafızanızı kaybedip, düşünemeyen biri olmak istiyorsanız,
Hatırlanmaya
değecek “değerli çok az şey” seyrederek ömürlerinizi boşa tüketmek istiyorsanız,
Ne
ilmi tefekküre ne de beşeriyetin tarihi tecrübesini değerlendirme vaktim
kalmasın; diyorsanız,
Televizyon
izlemeye devam edin.
Televizyon
“aptal emekliler cemiyeti”
Mekteplere Elveda.
Endüstri
kültürünün telkin ettiği kitle eğitimi, standart bilgiler, ihtisaslaşma,
imtihan usulleri tahsil ve terbiyeyi zoraki eğitime dönüştüren metotlar, okumuş
zümrelerin adedini artırarak cemiyetin daha kültürlü olacağını zannetmek,
ortaçağ eğitim tarzına göre kıyaslandığında bile daha geridedir.
Kitlelerin
eğitimi, bugünkü bilgisayar teknolojisinin doğru kullanımı ile zaten mümkündür
ve bunun için zaman kaybına da gerek yoktur.
Ortaçağ’daki
hoca/talebe, usta/çırak ilişkisi bugün yerini kitle eğitimine bırakmıştır.
Hâlbuki zoraki bir eğitimin faydasız olduğunu gösteren pek çok emareler vardır.
Biz
insanları yarış atları gibi imtihanlara tabi tutarak, onlara hiç merak
etmedikleri şeyleri, zorla öğretebileceğimizi zannediyoruz.
Böyle
zoraki bir tahsil, manasına nüfuz edilmeden ezberlenmiş ve unutulmuş, okuyan insanların
aptallaştırıldığı cahil insanlar yetiştirmek demektir.
Sistem
tamamen değişmeli.
Kültür
ve Teknoloji.
Kültür,
Latince toprağı ekmek ve ona ihtimam göstermek demektir.
Medeniyet,
ziraat inkılabı ile başlamıştır.
İnsanoğlu
hadiselerin manasını, nesnelere isimler vererek anlatmaktadır.
Ancak
çağdaşlaşma, modernleşme, ilim, teknoloji gibi kavramları putlaştırıp,
tartışılmaz hale getirmenin tehlikesinin de farkında olmalıyız.
Mesela,
kendi kültürümüze bağlı kalarak, Batı Medeniyetinin içerisinde kalmak mümkün
değildir.
Mevlana’nın
dediği gibi, her şeyin avantajı da vardır, dezavantajı da.
Bizler
Tanzimat’tan bu yana batının teknolojik üstünlüklerine bakarak, Batı’yı taklit
etme yoluna girmişiz. Oysaki taklit ederek daha üstün bir seviyeye gelemeyiz.
Prusya
kralının üç güzel sözü vardır. “Herkes kendi kendini kurtarmalı” “Beni
istediğiniz kadar tenkit edin ama bana itaat edin” “Ömrüm boyunca köleleri
yönetmekten usandım”
Yaşamak
görmektir ama herkes tecrübelerinden istifade edemez.
Roma
kavimlerinin bir sözü vardır. “Böl ve yönet” Bölündük ve yönetiliyoruz.
Modernleşme,
çağdaşlaşma, teknoloji sözleri kulağa hoş geliyor ama bu arada kendi
kültürümüze ve değerlerimize yabancılaşıyoruz.
Bir
bifteğin yenilir mi yenilmez mi olduğunu anlamak için, bütün bir öküzü yemek
gerekmez.
Geleceğimizi
“teknoloji putuna çok fazla sarılarak kurtarmak isterken” geçmişimizi ve
ebediyetimizi kaybediyoruz.
Politik
maslahatlara göre yönlendirilmiş kültür politikaları ile medeniyet ve
kültürümüze sahip çıkamayız, dünyadaki büyük problemler ile de başa çıkamayız.
Bugünkü
eğitim sistemi, simyagerlerin (Ortaçağda nesneleri altına çevirmeye çalışan
kişilerin) yaptığı sikkelerle, sahte (kalp) paralar yapmaya benziyor, hiçbir
şeye yaramıyor ve insanlar bunun gerçek değerini gördüğü zaman, size minnettar
olmayacak. Biz mekteplerde cahil kişileri okutup, daha cahil yapıyoruz.
Televizyon ile de, en cahil insanları en budala insanlar haline getiriyoruz.
Cahilin
ilim sahibi olması hatta delilerin bile akıllanması mümkündür ama aptal bir
insanın iflah olması pek mümkün değildir. Bunu sanayi sonrası toplum yani
“bilgi toplumunda” daha iyi görüyoruz. Eskiden köleler vardı, şimdi de
“teknolojik köleler”
Yani;
kitle iletişim araçları kontrolünde, kendi fikir ve inancı bulunmayan,
menfaatinden başka hedefi olmayan, şahsiyetsiz tipler.
Teknolojik
gelişmeler, tabiatın dengesini alt üst ediyor. Getirdikleri yanında bir de
götürdükleri var. Lüks, konfor ve maddi kazançlar hayatımızı tehdit eder hale
geldi. Kültürel bakımdan, ailevi bakımdan, manevi değerler açısından. Reklam
yoluyla kitleleri aldatma, insan vakarı ve haysiyetini ayaklar altına alıyor.
Çare
nedir diye soranlara?
Ben
tek başıma bütün milletin meselelerini yüklenecek değilim. Biraz da millet,
tarihi bilgi ve tecrübelerimize dayanarak çözümler üretmeli.
Radyo
TV; Kültür ve Medeniyet.
Sanat
en başından beri dinden ilham almış ve dine hizmet etmiştir. Ta ki, değerler
dünyasının parçalandığı modern zamanlar dediğimiz son üç dört asra gelinceye
kadar. Modern zamanlar insanı sanayi cemiyetinin dişlileri arasında yok etmiş
ve un ufak hale getirmiştir. Dinin olmadığı yerde uzak görüşlülük da olmaz,
kültür de.
Televizyon
vasıtasıyla çok uzak mahreçlerden kumanda edilen sözde dünya görüşleri ile
aptallaşmış, şaşkın bir vaziyetteyiz.
Hz.
İsa; “gözlerinin önündekini tanı görmediğin sana ilham olunacaktır” demişti.
Televizyon
yüzünden düşünemez, beyinleri yıkanmış, aptallaştırılmış, görüntülere esir,
cahil kitleler oluştu. Şimdi yalnızca seyr ediyoruz ama gözlerimizin önündekini
tanımadan.
İnsanlık,
kendisine gökten yağan bilgi ve eğlence dalgalarına karşı nasıl bir tepkide
bulunacak?
Artık
“aksiyon adamları” değil “seyirciler ırkı” olduk.
İnternette
’ki Bomba.
Uzaktan
frekans yoluyla, savaş aletlerinin kumanda edilebildiği bir çağda yaşıyoruz.
Bilgisayar
programlarının içerisine önceden yerleştirilmiş virüs programları ile
belirlenen gün gelince frekans dalgası ile bu programları faaliyete geçirmek
mümkündür.
(Kişisel
Notum: Bir nevi aşılama. Eski kavimlerden beri var olan aşılamanın günümüz versiyonu.)
Dikkat,
“internet tiyatrosunun içinde bomba var.”
İletişim
imkânlarının artması, insanlar arası gerçek iletişimi yok etme safhasına geldi.
İlim
ve teknoloji ilerliyor ama cehalet daha fazla ilerliyor.
İnsanlığa
asıl gerekli olan bilgi ve gerçekleri perdeleyen ve geniş halk yığınlarını
manipüle eden bir medya var. Reklamcılar, insanoğlunu aklın yönetmediğini çok
iyi biliyor.
Bugün
devletler, uluslararası şirketlerin kontrolüne girmiştir.
Medeniyet
kültürleri öldürüyor. Faziletli şehir devletleri kurmak elzem hale geldi.
Devletler yeniden yapılanmalı.
Aşırı
bürokratik yapılar, sahte şekillenmeler, bir tırtıl gibi sürekli yiyerek şişen
ve sürünen devlet yapılarının yeni ve bambaşka bünyeye kavuşması gerekiyor.
Bugünkü
dünyanın problemleri, cihanşümul olarak bütün insanlığın problemleri olarak ele
alınmalıdır.
Bugünkü
dünya devletleri, kendi gerçek varlık sebebinden uzaklaşarak, halkın
menfaatlerini uluslararası şirketlere pazarlamada aracılık eden bir yapıya
bürünmüştür. Böyle bir statüko, hiçbir mazeret ile meşrulaştırılamaz.
Zavallı
Sanat.
Tolstoy
diyor ki: “Düşmanlarım beni sanata ve ilme düşmanmışım gibi tanıtıyorlar.
Hâlbuki ömrüm bunlarla geçti ve sanat benim için hava ve su kadar lazım olan
şeyler. Ben sanata değil, insanları ifsat eden hiçbir müspet gayesi bulunmayan
sanata karşıyım.”
Sanatı
hüner sergilemekten ibaret sananların yeri sirktir.
Sanat
sadece bir maharet ve ustalık ise, bu işe uzun zaman harcayan pratik ve normal
zekâlı herkes bunu yapabilir. Kamil manasıyla insan olmak için sadece maharet
ve ustalık yetmez aynı zamanda irfan sahibi büyük bir insan olmak lazım.
Sanat,
Allah’ın hizmetinde olabileceği gibi, şeytanın da hizmetinde olabilir. Sanatta
başka bir endişe ve kriter aramaya gerek yoktur. İnsanları ifsat eden bir sanat
imha edilmelidir.
Eflatun
ne demiş. “Homeros güzel olsa da, mânevî iklimi tasvir edeceğim diyerek
insanlara benzeyen tanrılar tasvir ettiği için zararlı ve yasaklanmalıdır”
Sırf
sanat eseri diyerek, sanatı putlaştırmak doğru bir yaklaşım değildir.
Çünkü
hayat ve hakikati sırf güzellik açısından tartışamazsınız, beşeriyetin daha
mühim gayeleri var.
Şeytan
insanları, sanatın tesiri ile dünyaya bağlamayı ve ukbayı unutturmaya çalışır,
bu oyuna gelmemek lazım.
Allah
bes, baki heves.
Sanat
ve ilim iyinin de hizmetinde olabilir, kötünün de.
Öğrenci
arkadaşlar bilgi ve görgülerini artırmak için yurtdışına gitsinler.
Ama
diploma için denklik almak çok çok zor.
Hatta
Kanada'da tıp doktorluğu yapan birisi aynen şöyle demiş.
Türkiye'nin
değerini, kıymetini buraları gelip görmeden anlayamazsınız.
Gençlerimizin
bir kısmı, tabir caizse Avrupa ve Amerika’ya kapağı atma derdinde. Aslında
gidenler için manzara hiç de iç açıcı değil. “Dışı seni içi beni yakar” misali.
Ama yine de gerçeklerle yüzleşmek adına gençleri yurtdışında bir süre bulunmaya
teşvik etmek gerekiyor. Çünkü her şeye rağmen, Türkiye’nin değeri,
yurtdışındayken daha iyi anlaşılıyor.
Aşağıdaki
sözler, Ontario Teknik Üniversitesi’nde Profesör olan bir arkadaşımıza ait:
Geçenlerde
Ontario’ya, İstanbul’dan özel üniversite mezunu 2 kız öğrenci geldi. Dil
okuluna. Kira odabaşına 1500 dolar. Bir restoranda yiyecek paketliyorlarmış.
Saati brüt 13 dolar. Part time, ayda eline geçen yaklaşık 1200 dolarmış. 2’si
ancak 1 oda kiralayabiliyor. Isınması, suyu, tel masrafı aldıklarıyla ödeyecek
halleri yok. Kredileri olmadığından kiralık yer bulmakta zorlanıyorlar. Şu anda
Toronto’da 2 odalı 60 m2 lik apartman dairesi 850 bin dolar. Evler 1,5 milyon
dolar. 4 odalı bir evin masrafı ayda 2000 dolar, yemek hariç. Yemek en azından
aylık 1000 dolar. Yani yeni nesil için ev almak hayal. Çocuklar baba evinde
yaşıyorlar. Türkiye’deki doktor arkadaşlar, akılları varsa gelmesinler. Zaten
gelseler de doktorluk değil uber (taksi) şoförü olur çoğu. Çünkü çalışma
lisansı almak için imtihanları geçmek hiç kolay değil.
Yani
sözün özü:
Öğrencilik
bitmeden, yurtdışına gitsinler.
Staj
yapsınlar.
Seminer
derslerine girsinler.
Yaz
aylarında çalışsınlar.
Yurtdışını
görsünler tanısınlar.
Ondan
sonra tekrar konuşalım!
Dolu Bardağın Üstüne Su Doldurulmaz!
Sevgili
Genç Arkadaşlarım.
Okumak
için her türlü fedakârlığı yapıyorsunuz.
Ama
yetmez...
Bir
şeyi bir yere koymak için, önce yer açmanız lazım.
İstisnalar
olsa da, bugün çoğunluğumuzun kafası Tik Tok, İnstagram, Facebook, maç, müzik
vs. tamamen dolu.
Çoğumuz
derslerde anlatılanları belki o an anlıyoruz ama sonrası gelmiyor.
Sosyal
medyadaki saçma sapan, gereksiz, yalan yanlış yoğun bombardımanın önüne geçmek
için ne yapmalı!
Akıllı
telefonlar, bilgisayar oyunları, televizyonlar, akıllıca kullanılmaz ve
bağımlılık yaparsa, insanı ahmaklaştırıyor.
Görsel,
işitsel hafıza hangisi daha güçlü?
Bir
şeyin teorisine inerek öğrenme.
Anahtar
cümleler ile öğrenme.
İlişkilendirme
metodu ile öğrenme.
Zihin
haritalama tekniği.
Feynman
tekniği ile öğrenme.
Bunların
hepsi birer yöntem.
Önemli
olan husus, öğrenilen bilgileri kalıcı hafızaya nasıl alacağız?
İlk
olarak, ezberlediğimiz ya da öğrendiğimiz konuları önce geçici bellek
mesabesinde olan baştaki beyin kaydeder.
Kalıcı
öğrenme için ise, bu bilgilerin ana karta yani kalpteki beyne işlenmesi
gerekir.
Eğer
kalp huzur içerisinde ise, kayıt kolay olur.
Kalp
meşgul ise öğrenme ya olmaz, ya da kısmi olur.
Geçici
bellek yani beynin öğrendiği ise, kısa süre sonra unutulur.
Mesela,
yemek yendiği zaman (kalıcı öğrenme merkezi olan) kalp, midedeki hazım ve
sonrasında besinlerin enerjisini vücuda kan yoluyla dağıtmakla meşgul.
Mesela,
sosyal medya ve televizyonlardaki her gün binlerce görüntü, baştaki beyine yani
ön belleğe hücum etmiş.
Beyin,
bütün gece bunları çözümlemek ile vakit geçirir ve sabahleyin yorgun
kalkarsınız.
Çünkü
tek bir resim karesi bile, neredeyse küçük hacimli bir kitap kadar yer
kaplıyor.
Bu
nedenle işe şuradan başlıyoruz.
1-
Evdeki televizyon ile aranıza mesafe koyun.
2-
Akıllı telefonları, tuşlu telefon ile değiştirin.
Yani
sosyal medyanın esiri olmayın.
Sadece
faydalı kısımlarını alın.
Bu
bilgilerden sonra (ön şart diyelim) şimdi gelelim esas meseleye.
1-
Bir konuyu kalıcı öğrenmek için, gece yatmadan önce ve sabah uyandığında
çalışmalısın.
Bunu
hafta sonu, ay sonu ve yılsonu bir kez daha tekrar ederseniz, ömür boyu
hatırınızda kalır.
2-
Diyelim olmadı. Ezberlemeniz gereken şeyler var. Bu kez, öğrenme ve hafızada
tutma güçlüğü yaşayan öğrenciler, bir şeyi gece yatmadan önce 5 kere sabah
kalktığında 5 kere tekrar ederse, muhtemelen sorun çözülür.
3-
Son olarak vücudun aldığı gıdaların sadece doğal olması yetmez, aynı zamanda ne
fazla ne eksik, tam kararında olması gerekir.
Doğal
olmayan gıdalar ise, vücudun kimyasal yapısını bozar ve öğrenme güçlüğüne neden
olur.
Bunları
yapın, Allah'ın (cc) izniyle sorun %90 üstü çözülür.
Çözülmez
ise, birebir görüşme lazım gelir.
Çözüm
yazıda kolay ama asıl olanı ise, irade göstermek.
Bize Gösterilmeye Çalışılan ve Perdenin
Arkasındaki Gerçek Dünya
Amerika,
1. Körfez Harbinden bu yana, Irak ve Afganistan’ı işgali dâhil, Suriye, Sudan
ve Bosna Hersek'te insan genetiğini bozan kanserojen kaynağı nükleer içeriğe
sahip füzeler kullanmıştır.
Amerika
bu nedenle, yani uzun vadeli kanserojen etkileri nedeniyle, askerlerini Irak ve
Afganistan'dan geri çekmiştir.
BM
genel kurulu, bu tip mermileri (nükleer içerikli) yasaklamış.
(İlginç
olan ise 144 ülkenin katıldığı oylamada 4 ülke hayır demiş. Amerika, İsrail,
İngiltere ve Fransa)
İşte
size, demokrasi ve insan hakları getiriyoruz diyen güya medeni devletlerin
içyüzü.
Ülkemizde
YouTube üzerinden "Türkiye'ye özel yayın yapan" +90 diye bir kanal
var.
Kurucuları
kim?
Voice
of Amerika, BBC İngiltere, Kanal 24 Fransa ve Deutsche Welle Almanya.
Niçin
acaba?
Demek
ki yakın vadede, bizim üzerimizde bir planları var!
Gençlerin
zihin dünyasını berbat etmek için, beynini yıkamak için kurulmuş bir kanal.
Ama
burnumuz sürtülse de, ayağımız sürçse de, Allah (cc) bizlere, tarihten gelen
misyonumuzu gerçekleştirebilmek için fırsatlar sunuyor ve düşmanlarımızı
birbirine musallat ediyor.
En'âm
Sûresi / 129. Ayet
İşte
kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden zalimlerin bir kısmını, diğerlerinin
başına diker/peşine takarız (o da onları felâkete götürür).
Bu
âyet zalimler için bir açık tehdittir.
Bir
insan, hangi mesleği yaparsa yapsın, önce insan olması lazım.
İnsan
yalnız kendini geliştirmek için yaşamaz, bütün insanlığa hizmet etmek için
yaşaması lazım.
Bilim
ve teknik, ancak ahlâk ve etik kurallara göre yapılırsa, insanlığa hizmet eder.
Esasen,
dünya var olduğundan bu yana 2 tane esas yani temel "medeniyet" var.
Hak
ve Batıl.
Bir
de bunun altında "kültürler" var.
Kritik
Analitik düşünemez iseniz, önünüze gelen hazır şeyleri büyük bir hakikat
sanırsınız.
Gelişmenin
birinci şartı aklı kullanabilmektir.
Aklı
kullanabilmek için sürekli sorgulama lazım. Bu şey doğru mu yanlış mı?
Bir
şeyin doğru olup olmadığını anlamak için dayandığı prensiplerin doğru olması
lazım.
Bunun
için de matematik bilmek lazımdır.
Eflatun
(Platon) geometri bilmeyen bizim akademimize gelmesin demiştir.
Gelişmek
için bir başka husus dil bilmektir. Bunun da temeli, anadilini iyi bilmekten
geçer.
Üçüncü
olarak dini doğru bilmek ve anlamak gerekir.
Ama
dini bilmek demek "hayatınızda bunu tatbik etmek" demektir.
Din
duygusu aynı zamanda vatan ve millet sevgisi kazandırır.
Dünyada
devam eden yanlış işlere dur diyebilmek için, yaptığınız şeyleri milletinizin
hizmetine sunabilmek için, yaşadığınız hayatı anlamlandırabilmek için din
lazımdır.
Çünkü
İslamiyet’in en önemli kurallarından birisi "doğru olan şeylerin"
yanında olmaktır.
Giordano
Bruno (1548- 1600)
Rönesans
felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve
zaman mefhumundan uzak,
" Kulağa küpe olacak* cinsten, “İki Şey”
felsefesini yazdı…
İki
şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1-
Bakış açısını değiştirmek
2-
Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki
şey yanlış yapmanı engeller:
1-
Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2-
Hak yememek
İki
şey kişiyi gözden düşürür:
1-
Demagoji (Laf kalabalığı)
2-
Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki
şey insanı ’Nitelikli İnsan’ yapar:
1-
İradeye hâkim olmak
2-
Uyumlu Olmak
İki
şey ’Ekstra Değer’ katar:
1-
Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2-
Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki
şey geri bırakır:
1-
Kararsızlık
2-
Cesaretsizlik
İki
şey kâşif yapar:
1-
Nitelikli çevre
2-
Biraz delilik
İki
şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1-
Baskın yeteneği bulmak
2-
Sevdiğin işi yapmak
İki
şey başarının sırrıdır:
1-
Ustalardan ustalığı öğrenmek
2-
Kendini güncellemek
İki
şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1-
Niyetin saf olması
2-
Ruhsal farkındalık
İki
şey milyonlarca insandan ayırır:
1-
Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2-
Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki
şey gelişmeyi engeller:
1-
Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2-
Felakete odaklanmış olmak
İki
şey çözüm getirir:
1-
Tebessüm (gülümseme)
2-
Sükût (susmak)
İki
şey in değeri kaybedilince anlaşılır:
1-
Anne
2-
Baba
İki
şey geri alınmaz:
1-
Geçen zaman
2-
Söylenen söz
İki
şey ulaşmaya değerdir:
1-
Sevgi
2-
Bilgi
İki
şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:
1-
Nefes alabilmek
2-
Nefes verebilmek
"Allah,
iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır"
Bir
güruh var.
Işık
hızıyla ve verimliliği en üst seviyede tutarak 24 saat çalışıyor.
Oyuncudur,
kurucudur, yönetir.
Bir
de, bir tayfa var, 60-km hızla 8,5 saat çalışır.
Sabah
20 dk. işe gecikir, öğlen arası öncesi sonrası
30
dk. ortada yok,
Öğlen
3'den sonra akşam 5.30'a kadar bitiş modunda ve bilmediği konu yoktur.
Günde
8,5 saat sosyal medyada gezer!
İnanın
ki haktır bu vasfa zillet...
Hayatı Anlamadan Hızlı Yaşamak.
-
Üstadım. Hızlı okuma tekniklerini biliyor musunuz?
-
Evet. - En son ne okudunuz?
-
Tolstoy'un 4 ciltlik Harp ve Hile kitabını yarım saatte bitirdim "Aklımda
kaldığına göre olay Moskova'da geçiyordu"
Helal
ve Sağlıklı Beslenmek
Yediğimiz
gıdaların sadece helal olması yetmez aynı zamanda doğal ve fıtrata uygun olması
da çok önemli.
Çünkü
insanın yedikleri maneviyatını ve enerjisini etkiler.
Özellikle
abur cubur hazır ve katkılı gıdalar, içerisinde helal kesim olmayan etlerden
yapılan ürünler fıtratımızı bozar.
Böyle
insanlara sen bir şey dersin, tamam der, sonra kendi bildiğini okur.
Bu
şekilde yenilen gıdalar ve her gün maruz kalınan “ahlaki değerlere aykırı”
dijital medya, zaman içinde beyinleri uyuşturur.
Bundan
20-30 yıl önce bir şekilde duyarlılık düzeyi yüksek bir insan yetişmesi mümkün
idi.
Bugün
ise çok çok zor.
Bu
nedenle önce sistemi kökünden düzeltmek lazım.
Bunun
için hatalarımızla yüzleşmemiz lazım...
Ama
hocam, gerçekleri konuşanlar linçe uğruyor.
Doğrudur.
Ne
demiş şair.
Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür.
Zira büyüklerimiz bizden daha iyi düşünür.
Diploma Avcılığı
Şunu
rahatlıkla söyleyebiliriz ki günümüz dünyasında eğer kendinizi yeterli ölçüde
geliştiremediyseniz, mezun olduğunuz okul hangisi olursa olsun işveren için pek
bir anlam ifade etmiyor.
Alanınızdaki
yenilikleri takip etmeyip okul dışında herhangi bir uğraş alanı edinmediyseniz,
tek hedefiniz mezuniyet olmuşsa ve her şeyden önemlisi dünyadaki varlık
nedeninizi kavrayamadıysanız yenidünya düzeninde tutunmanız çok zor.
Merhum
düşünürümüz Nurettin Topçu, “Türkiye’nin Maarif Davası” isimli eserinde şöyle
der: “Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır.”
Topçu’nun
diploma avcılığı ile kastettiği, okul dersleriyle zihnini sınırlamış,
entelektüel gelişimini önemsememiş, sadece para ve istikbal için sınavlara
hazırlanmış, maddeyi mananın önüne koymuş bir eğitim ve düşünce sistemi.
Bu
sistemi benimseyen genç, sadece diploma hedefiyle hayat yolculuğunu sürdürüp
ömrünün en verimli günlerini, çevresindeki ruh bahçelerinde açan güzel
çiçekleri ve güzellikleri görmeden boşu boşuna tüketir.
Burada
bize düşen görev diplomanın değil hakikatin peşinde koşmak, elimizdeki
imkânlarla bir yandan akademik olarak ilerlerken bir yandan da sadece kendimiz
için değil bulunduğumuz coğrafya için de ne gibi fedakârlıklar yapabileceğimizi
düşünmek olmalıdır.
Okumak
soylu bir eylemdir Diploma avcılığı sizi kitaplardan uzaklaştırır. Sadece
işinize yarayacak kitapları okuyup diğer kitapları zaman kaybı olarak görür ve
hedefinize ulaşır ulaşmaz kitap okumayı bırakırsınız.
Oysa
insanın dünyaya geliş amacı daima iyiliğe doğru gelişim ve değişimdir. Bu amaç
doğrultusunda bize yardımcı olacak en büyük kaynak, kitaplardır.
Hangi
bölümde, hangi okulda okursanız okuyun, hangi meslek dalıyla uğraşırsanız
uğraşın asla terk etmemeniz gereken alışkanlıkların başında kitap okumanın
geldiğini unutmayın.
Okumak
soylu bir eylemdir, okuyun. Kendiniz için, aileniz için, ait olduğunuz
topraklar için okuyun. “Ama vakit bulamıyorum!” aldatmacasıyla kendinizi
kandırmayın; kitap okumak için muhakkak bir vakit bulunur, bulamıyorsanız bile
en azından günde bir saat diğer işlerinizden feragat edip kendinizi okumaya
adayın.
Her
yıl binlerce öğrenci üniversitelerden mezun oluyor ve iş dünyasına atılmaya
çalışıyor; peki işveren neden sizi seçsin?
Sınav
öncesi çok çalışıp prestijli bir üniversiteyi kazanmış, üniversite zamanında da
sadece derslerine odaklanıp mezun olmuş biri mi yoksa daima okumuş, araştırmış,
kendince yazmış, çeşitli projelerde gönüllü olarak çalışıp fedakârlıklarda
bulunmuş bir öğrenci mi tercih edilir iş dünyasında?
İnsanları
ve hatta ülkeleri dünyada farklı kılan şey düşünceye ve sanata gösterdikleri
ilgi ve alakadır. Ülkemizin değerlerinden merhum Ord. Prof. Süheyl Ünver,
“Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. O meşgale bütün kültürümüzdür.”
der.
Şimdilerde
çevrenize bir bakın; işi olan binlerce insan mevcut fakat bir meşgalesi, ince
bir zevki olan çok az insan görürsünüz. Odaklandıkları tek şey daha fazla
kazançtır.
Bu
olumsuzlukları ortadan kaldırmak, bilimde ve sanatta yeniden bu coğrafyayı
layık olduğu seviyeye çıkarmak için öncelikli hedefimiz; gerçeğin bilgisini
araştıran, her daim okuyan, sabreden, sorgulayan, risk alan, zihnini kimseye
kiraya vermeyen, en az bir sanat alanına ilgi duyan, fiziksel ve ruhsal olarak
dinç, yeri geldiğinde topluma öncülük edecek kişiler olmaktır.
Bizler
kadim bir kültürün bu topraklardaki temsilcileriyiz; sadece kendimiz için
değil, dünyadaki tüm mazlumlar ve muhtaçlar için de yaşadığımızı iyi
bilmeliyiz. İşte o zaman bu gençliği durduracak hiçbir kuvvet olmayacaktır.
"Ticaret açısından Yahudilerle Türklerin
Farkları"
Ticaretin
kuralları vardır. Bu kurallar evrenseldir. Türkler tarih boyunca ticaretle az
iştigal etmişlerdir. Daha çok savaşlarla vakit geçirmişlerdir.
Yahudiler
ise binlerce yıldır ticaretle uğraşırlar. Ticaretten kazandıkları parayı ise
doğru yerlerde değerlendirerek yollarına devam ederler. Tevrat'ın 22. kitabı
olan Süleyman Özdeyişleri ‘nde "erdemli" olmak isteyen bir tüccar
için ciddi tavsiyeler vardır.
Jacques
Attali ise Yahudiler Dünya ve Para kitabında kendilerinin neden ticarette
başarılı olduklarının sırlarını ve tarihini anlatır. Cezayir kökenli Fransız
Yahudi’si ve aynı zamanda bir haham olan Attali'nin kitabı Yahudilerin
ticaretteki başarılarını anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap.
"Hiçbir
başarı tesadüf değildir" sözünde olduğu gibi ticarette Yahudilerin
başarısı da tesadüf değildir. Belirli bir bilgi birikimine ve tecrübelerin
nesilden nesile aktarılmasına dayalıdır.
Ticarette
esas olan sadece para kazanmak değildir. Para kazanmak ticaretin bir
aşamasıdır. Esas olan kazandığınız parayı tutmak ve doğru yerlerde
değerlendirmektir. Serveti nesillerden nesillere aktarmak ise başlı başına bir
beceridir.
Takvimler
2013 yılını gösteriyordu. Çocukluğunu Sultan Hamam’da geçirmiş, eğitimini
yarıda bırakmış ve hayat mektebinde kendini yetiştirmiş, görüşlerine çok önem
ve değer verdiğim bir patronun kapısını çaldım. Dedim ki: Patron belli ki bizim
millet bu servetleri elde tutamayacak. Gelin birlikte bir kitap yazalım. Siz
anlatın. Ben yazayım. Servet nasıl korunur? Serveti korumak için ne yapmak
gerekir? Millete bir faydamız olsun.
Meslek
hayatım boyunca işimin bir parçası olarak yüzlerce patronla saatlerce sohbet
ettim. Deneyimlerini dinledim. Gözlemlerini ve tespitlerini inceledim. Bunlar
içinde bu işi hakkıyla yapacak tek patron, kapısını çaldığım patrondu. Kendisi
işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek teklifimi reddetti. Benim de
deneyimlerim öyle bir kitabı yazmaya o gün için yetmezdi. Kitabı yazamadık.
Türklerin
ticarette başarılı olması için Yahudilerin ticaret prensiplerini çok iyi
anlaması gerekiyor. Geçmişte bunu anlasaydık bugün çok farklı noktalarda
olurduk.
Şimdi
gelelim Yahudiler ile Türklerin ticaret açısından karşılaştırmasına.
1)
Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte
tutarlar. Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkân bulurlarsa-
1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle
yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır.
Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek
akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire...
2)
Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya
özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır.
Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de
eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat
babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen
gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder.
Türkler
ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya
yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı
beğenmemek üzerinedir.
Bunların
doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa
bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider.
Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.
3)
Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak
kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazılık
öncelikli tercihleridir.
Türkler
ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa "100
lirası var" havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti
"lüzumsuz" olarak görürler.
Arapların
ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz.
Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları
kudreti nispetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.
4)
Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında
Romalılar İsrail'i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir
tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline
getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbraniceyi 7 yaşında Yiddişçeyi
öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden
en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.
Türkler
eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hâkim değillerdir. Dünyanın her
yerinde el-kol ile anlaşırlar:) Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı
bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir:)
5)
Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay
dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek
varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.
6)
Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını
çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka
Yahudi ailelerin iş yerlerinde... Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü
görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve
yanlışlıkları tamamlasın diye...
Türklerde
ise çocuklar babalarının iş yerlerinde "prens" ya da
"prenses" unvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)
7)
Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır.
Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para
kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan
al-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al.
Türklerde
ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır.
Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin havsalası almaz.
8)
Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları
insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına
inanırlar.
Türkler
ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların
kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.
9)
Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler.
Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para
kazanır. İnovasyon açıktır.
Türkler
ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir
yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.
10)
Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla;
Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.
Yahudiler
her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya
çalışırlar. Yattıkları fahişelerle
evlenmeyi düşünmezler.
Türkler
ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya
da metres ilişkisidir.
Ailenin
önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.
11)
Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi
çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi
için aile üyeleri elinden geleni yapar.
Türklerde
ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum
duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.
12)
Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme
işin parçasıdır.
Türklerde
ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak
kabul edilir.
Durumun
özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60
yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90'ından fazlası güvene ve
güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.
13)
Yahudiler bir işi araştırırken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik
incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel
düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar.
Türkler
ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını
düşünürler. Olumsuz taraflarını söyleyenleri sevmezler.
14)
Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli
bir kısmını "yedek akçe" olarak ayırırlar.
Türkler
geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. 1980
sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.
15)
Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler.
Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.
Türkler
ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki
damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.
16)
Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma
içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde
hareket ederler.
Türklerde
ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya
meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın
tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar.
17)
Yahudiler mal ya da varlık satarken kazancı gördüklerinde malla vedalaşırlar.
Satacakları mala âşık olmazlar. Mallarıyla duygusal bağ kurmazlar. Geleneksel
anlayışları "Satmayıp pişman olacağına ucuza zattım "diye pişman
olmak şeklindedir.
Türkler
ise malı satmaya değil satmamaya çalışırlar:) Satacakları mala âşık olurlar.
Sattıklarında pişman olurlar. Sattıkları malda gözleri kalır. Sattıktan 10, 20,
30 ya da 40 yıl sonra lafını ederler.
Doğrusu
şudur: Değerini veren olursa satılmayacak mal yoktur. Önemli olan ne kadar
sattığınız değildir. Elinize geçen parayı nasıl değerlendirdiğinizdir.
18)
Batık alacak konusunda Yahudiler ne kurtarırlarsa onu kazanç olarak görürler.
Batıktan gelen parada üçe beşe bakmazlar.
Türkler
ise batık alacak olsa dahi son kuruşuna kadar tahsil etmeye çalışırlar. Kimsede
"delikli kuruş" bırakmak işlerine gelmez.
Kaynak:
https://www.tebernuskirecci.com.tr/ticaret-acisindan-yahudilerle-turklerin-farklari-99780.html
Ulusal
Sivil Toplum Kuruluşları Nelerle İlgilenebilir?
Okullarda
öğretim var, peki eğitim var mı?
Memleketin
durumu iyiye gitmiyor, yöneticiler şöyle böyle, diye sürekli dert yanıyoruz.
Aslında
bir nevi kendi kendimizi şikâyet etmiş oluyoruz.
Çünkü
bir toplum, layık olduğu şeyi bulur.
Aynaya
bakıp, aynada görünen eleştiri yaptığımız toplum, biziz.
Enflasyonun
esas sebebi israf, rüşvet ve bunun sonucu ortaya çıkan ahlâki zafiyet.
Dolar
ve akaryakıt ise alt başlıklar.
Bir
örnek verelim. Ahlâki zafiyet, halkın ürünlere daha ucuz ulaşması için
kooperatifleşmeyi de engelliyor. Çünkü kimse kimseye güvenemiyor. Yasal olarak
ta maalesef destek olmayınca, olması gereken ne ise onu yaşıyoruz.
Elin
gâvuru dediğimiz insanlar Noel'de indirim yaparak kendilerini sevdirmeye
çalışırken,
Müslümanız
diyen bizler, hemen her Ramazan öncesi zam üstüne zam yapar.
Bir
tuhaf milletiz.
Üstelik
tuhaflığımızı kabul de etmiyoruz, itirafta etmiyoruz.
Ticaretin
ana kuralı sermayeyi korumaktır.
Ama
bunu bahane kılarak, kimileri içindeki iyiyi, kimileri de içindeki kötüyü
ortaya çıkarıyor.
Halikarnas
Balıkçısı şöyle der.
Fırtınalar
gemiyi yorar, ama güverteyi de tertemiz eder.
Bütün
günahların başı haram yemektir. Haram yiyen insanın yaptığı "emri bil
maruf nehyi anil münker" halka tesir etmez.
Hak
etmediğimiz konforu yaşamak, israf, kul hakkına riayet etmemek, hesapsız
yapılan yatırımlar...
Sonuçlarını
hep birlikte yaşıyoruz.
Allah
(cc) iyilerle karşılaştırsın.
Biz
kardeşiz diyorsun amma Habil misin Kabil misin?
Önce
Ahlak Lazım.
Faizler
düşünce vatandaş daire fiyatını artırmış.
Vatandaş
bu.
İstediği
fiyata alır, istediği fiyata satar.
Esas
mesele bambaşka bir yerde..
Ucuz
veya pahalı o daireyi alan nasıl alıyor.
Hangi
ticari faaliyetin sonucunda ne kazandı, ne kadar vergi verdi ve kalanıyla daire
alıyor..
Esas
sorulması gereken soru bu.
ABD
ve İngiltere'de yeni aldığınız otomobili önce eşiniz ama ikinci olarak vergi
dairesi memuru tebrik edermiş..
Son
beş yıllık bilançonuz aldığınız otomobili izah edemiyorsa işler kötü..
Hem
araba gider. Hem de vergi kaçırmak tam yargılanırsınız..
Hodri
meydan..
İstanbul'da
Zeytinburnu sahilde 150 M2 daire 1.5 - 2 milyon dolar fiyatla satılıyor .
Hadi
bakalım..
Kimler
alıyor bu daireleri.
Hangi
parayla alıyor. Nasıl kazanmış..
Ne
vergi vermiş..
Bunları
sorgulamadan fiyat artmış diye dertlenmek sadece kulağa hoş gelen söylemler.
Hepsi
bu.
Kazara
bunları sorgulayabilsek var ya..!!
Ülkenin
ahlaki yapısı pat diye ortaya dökülecek..
Keşke
sorgulayabilsek de önümüzdeki 50 yıl sonrasının ahlaki, dini ve
manevi yapısını inşa edebilmek için bir adım atsak.
Örnek Şablon
Mesela İskenderun
Belediyesine inşaat ruhsatı başvurusu için bir dilekçe yazalım.
Sayfanın en üst ortasında
dilekçeyi yazan şirket/şahıs firması adı yazılır.
Hemen altta sol tarafa konu,
sağ tarafa tarih yazılır.
Biraz alta orta kısma dilekçe
yazacağımız kurumun ismi-bulunduğu il/ilçe yazılır.
Biraz daha altına satırbaşı
yaparak talebimizi herhangi bir belirsizliğe yer bırakmadan ifade ederiz.
El yazısı ile yazıyorsak,
okunaklı ve satırlar düz olacak şekilde görünüme dikkat ederiz.
Dilekçe bitiminde sol alt
kısma varsa dilekçe ekleri, sağ alt kısma ise firma kaşesi/imzası atılır.
Dilekçe tamamlanır.
Şimdi bir sonraki sayfada
örnek dilekçemizi yazalım.
… Ada … Pafta … Parselde
kayıtlı bir taşınmaz üzerine inşaat ruhsatı almak üzere, şirketi vekaleten
temsil eden birisi bir dilekçe yazmış olsun.
ABC Ltd Şti
Hisar Mah. Ruhsat Sokak. No:10
İskenderun/Hatay
Konu: İnşaat Ruhsatı
Alınması
15/03/2022
Belediye Başkanlığına
(İmar İşleri
Müdürlüğü/Daire Başkanlığı)
2022 Pafta 203 Ada 23 nolu parsel
üzerinde, Belediyeniz tarafından onaylanan ekteki imar planına uygun olarak,
(Ek1) arsa sahibi Durmuş Baysal’a vekâleten (Ek2) ekte sunulan projelere (Ek3)
uygun olarak inşaata başlamak istiyoruz.
İnşaat ruhsatı alabilmek için
Belediyenizce gereğinin yapılmasını ve söz konusu inşaatın temel kazısına
başlayabilmek için gerekli iznin verilmesini saygılarımızla arz ederiz.
Şirket Kaşesi
Yetkili
İsim ve İmza
EKLER:
Ek
1- İmar Durum Belgesi (1 Sayfa)
Ek
2- Noter Onaylı Vekâletname Örneği (1 Sayfa)
Ek
3- Projeler (3 Takım)
Ek
4- Zemin Etüt Raporu (3 Takım)
Ek
5- Şirketimizi Temsil Yetkilisine Ait İmza Sirküleri (1 Sayfa)
Ek
6- Yapı Denetim Firması Anlaşma Tutanağı (3 Sayfa)
Ek
7- Temel Ruhsatı Alınması İçin Yatırılan Harç Makbuzu (1 Sayfa)
Ek
8- …..
Yorumlar
Yorum Gönder