Ana içeriğe atla

Gençler İçin Kariyer Yolculuğu

1. Bölüm:

Kariyer Yolculuğuna Hazır mısınız?


Birinin hayatını değiştirmesi kendi seçimidir. Hayatınızı gerçekten değiştirmek istiyorsanız, bugün başlayın. Sabır, bağlılık ve disiplin bu hedefin anahtarıdır.


İlk Adım: Seçtiğin mesleği yapmakta kararlı mısın?


Hayatta başarılı olmanın 3 temel kuralı:

1- Planlı yaşa.

2- O anda hangi işi yapman en önemli ise onu yap.

İşini yaparken;

a) Tam odaklan. 

b) Hakkını vererek yap.

c) Sıkı çalış.

3- Sabır ve sebat et.

Sebatın her noktasında sabır vardır, aynen sütün içerisindeki yağ gibi.


Üç Kısa Ama Etkileyici Husus!

1) Anlayış:

Kurumsal yapıyı muhafaza etmek ne demek?

Geçmişten kalan değerleri koruyarak, geleceğe adım atmak.

2) İsraf:

Türkiye'nin kurumsal firmalarından birinin yönetici kademesinden birinin israf anlayışını istifadenize sunuyorum.

"Bir zarfı kullanılamayacak hale gelinceye kadar kullanmak."

Nasıl yani:

Gönderen ve gönderici kısmını silip silip yeniden yazmak.

Soru: İhtiyacı var mı?

Tabi ki hayır.

Ama, israf kavramına yaklaşımı görüyor musunuz?

3) Gündem.

Kendi gündemini oluşturanlar, başkalarının gündeminde boğulmazlar.


Tolstoy’un kral ve münzevi hikâyesi.

https://irfandunyamiz.com/tolstoyun-kral-ve-munzevi-hikayesii/


1. Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:

Düşün! Bir de Sağlıklı Düşün.

Ufka Yolculuk 10. Kültür Yarışma Kitabı.

Milli Eğitim Bakanlığı Tavsiyeli.

 

Kariyer Planı Temelde 2’ye ayrılır.

Dünya ve Ahiret Kariyeri.

 

Dünya Kariyer Planı:

1- Seçtiğin mesleği yapmaya kararlı mısın?

2- Mesleğini icra etmek için gerekli maddi ve manevi donanımlara sahip misin?

3- Toplumsal güç odaklarını dikkate alıyor musun?

4- Yeteri kadar insan biriktirdin mi?

5- Rekabet edebilme gücünü elde ettin mi?

6- Sosyal yönden güçlü bir kişiliğin var mı?

7- Analitik düşünme yeteneğine sahip misin?

 

Ahiret Kariyeri:

Bu ikinci bölüm gönülden isteğe bağlıdır.

1- Her şeyin başı iman. (Nisâ 137)

2- İyilik yap, kötülükten uzak dur. (Zilzâl 7-8)

3- Şeytana uyma. (Nûr 21)

4- Sabırlı ol, namaz ile kendini sürekli şarj et. ( 153)

5- Allah (cc) için cihat et. (Âl-i İmrân 142)

6- Nefsini tezkiye et. (Fecr 27-30)

7- İstikametin Cennet yolu olsun. (Nisâ 57)


2. Bölüm:

Zekâ ve Kişilik Nedir?

 

https://youtu.be/45kZL2Io218

(Enneagram Kişilik Testi)

 

2. Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:

Dehanı Keşfet, Zekânı ve Hafızanı Geliştir.

(Ali Erkan Kavaklı, Sefa Saygılı, Ali Akben)

 

3. Bölüm:

Kişisel Özellikler ve Mizaç.

Kendini tanıma "sabit bir varlığı tanıma" değildir, akan bir nehri takip etmek gibidir.

İnsan sürekli değişiyor, bu nedenle astroloji ya da Enneagram kişilik testine göre ben buyum demek, eksik ve hatalı oluyor ve kendimizi sürekli güncellememiz gerekiyor.

Sabit bir tarafımız var, sörf tahtası gibi, ama önemli olan o tahtayı nasıl kullandığımız, yani işin ustalığı.

Hepimizin içinde bulunduğu özel yaşam koşulları yani kâinatın tarihinde bir kere olacak denk gelmeler silsilesi, bizim kişiliğimizi inşa ediyor.

Mizaç ve karakterimizde bazı sabitlerimiz olsa da, yaşam bizlere o kadar zengin bir deneyim sunuyor ki, bizi benzersiz bir hayat yaşamaya mecbur kılıyor, bu nedenle "böyle gelmiş böyle gidecek şeklindeki düşünce" işte bu nedenle yanlış.


Mizaç+ Karakter = Kişilik

Mizaç doğuştan gelen özellikler: Yaratılışla birlikte var olan ruhsal eğilimlerimizi yani potansiyelimizi temsil ediyor ve insanın genetik yapısıyla ilgili.

Hani 7'sinde neyse 70'inde o derler, ya.

Karakter ise, doğduktan sonra ailesinin ve çevresinin etkisiyle, kişinin mizacı üstüne inşa edilen alışkanlıkları ve değerleri oluşturuyor.

Kişilik daha çok çocukluk ve ergenlik döneminde oluşmaya başlar.

(Devrim Ersöz. Youtube)

 

“Mizaç İlmini Neden Öğrenmeliyiz?” yazısını okumak için 15. Bölüme ilerleyiniz.

 

3. Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:

Tarih Felsefesi Yazıları

Prof. Dr. Şahin Uçar.

 

Kişisel Özellikler

https://youtu.be/nTjPo821YrY

(Yeteneklerini nasıl keşfedersin. Beyhan Budak)


4. Bölüm:

Becerilerim.


https://youtu.be/Ircr1E1V5Y4

(21. Yüzyılın Eğitim Becerileri. Prof. Dr. Nevzat Tarhan)

 

“Becerilerimizi Geliştirmek” konulu yazıyı okumak için 15. Bölüme ilerleyiniz.

 

4. Hafta Kitap Okuma Kitabı Önerisi:

Mühendislikte Felsefe Mantık Bilim ve Etik

Prof. Dr. Zekai Şen.

 

5. Bölüm:

Kariyer Kavramı Üzerine.

 

Kariyer planını oluştururken mesleki alan dışındaki “diğer unsurları da” dikkate almak icap eder.

1- Mesleki alan

2- Kritik Analitik Düşünme. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

3- Sosyal Sağlık ve İletişim Teknikleri (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

4- Sağlıklı ve Doğal Beslenme (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

5- Evlilik Okulu (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

6- Adabı Muaşeret (Batılılar mesleki disiplin için "etik" başkasına karşı sorumluluk için ise "moral" değerler diyor)

7- Heyet İlmi (Kozmografya Bilgisi)

8- Dil Öğrenme

https://abdullahdurmusbaysal.blogspot.com/p/english-learning-group-ingilizce.html


https://www.youtube.com/watch?v=3A7s0biARpk&list=PLo5I1yOJKpvlv2Rn3s9EYjyrVvSiFzS0l&index=3

(Ahmet Selami Vanlı-Evlilik Okulu)

 

https://www.youtube.com/watch?v=e2gpIjymtzc&list=PLo5I1yOJKpvlv2Rn3s9EYjyrVvSiFzS0l&index=2

(Abdullah Durmuş BAYSAL-Evlilik Okulu)

 

6. Bölüm:

Kariyerime Hazırlanma Aşamaları?


https://youtu.be/UEbrMTK4Ixc

(Kendime nasıl kariyer belirlemeliyim. Pusula yani değerlerimiz ve rota yani ileriye dönük hedeflerimiz olmalı.)


https://youtu.be/MKlx1DLa9EA

(Tutkularının peşinden koşma, senin için değerli olan şeyi yap.)

 

https://youtu.be/4e6KSaCxcHs

(Kariyerimi nasıl seçerim. Tedx konuşması)


Bir Hedefiniz Var ve Ona Ulaşmak mı İstiyorsunuz?

Olabileceğim en iyi kişi olmak varken, neden olduğum yerde olayım?

Düşünce yapımı nasıl değiştirebilirim?

Şu soruya cevap verin.

Kafa yapınız,

Sabit kafa yapısı mı yoksa gelişmiş kafa yapısı mı?

Benim üst limitlerim bu, daha fazlasını yapamam diyorsanız "sabit kafa" yapısına sahipsiniz.

Mesela okulda yeteri kadar not alabiliyor isem, daha fazlasını niçin çalışayım diyorsanız, sabit bir kafa yapınız var demektir.

Gelişmiş kafa yapısı ise, kendini zorlamak ve zorluklarla başa çıkabilmektir.

İsteksizliklere karşı direnç gösterebilmektir.

Peki, yapmak istediğiniz şeyi, size ne yaptırır?

Başarı için motivasyona bel bağlamayın çünkü motivasyon uçucudur.

Kısa vadede işe yarar ama uzun vadede işe yaramaz.

Örneğin, bir maraton yarışmacısınız ve bugün dışarıda yağmur yağıyor ve antrenman yapmak istemiyorum, dersiniz.

Motivasyon yerine "disiplin ile birlikte güdü" sizi bir noktadan başka bir noktaya taşır.

Peki, güdü'yü nasıl elde edebiliriz.

Güdü sahibi insanlarla tanışarak.

"Yaptığın şeyleri neden yapmak istiyorsun" cümlesi üzerinde düşünün.

Olabileceğin en iyi kişi olmak varken, neden olduğum yerde olayım.

Sosyal medya ile "gereksiz zaman kaybı" önümüzdeki en büyük engel.

Derine odaklanmadıkça, yüzeysel çalışmalar bizi başarıya ve hedefe ulaştırmaz.

Yüksek Kapasiteli İş = Harcanan Zaman × Odaklanma Kalitesi.

Formülde dikkat çeken bir şey var. Zaman sabit ama odaklanma kapasitesi size bağlı.

Kendini aşırı zorlamak ile kendini zorlamak arasında bir denge var.

Tükenmişlik psikolojisinden nasıl kurtulabiliriz?

Düzenli eksersiz yaparak, vücut sağlığını zinde tut.

Yediğiniz yemekler yeterince sağlıklı mı?

Çünkü bu durum aynı zamanda sizin zihin sağlığınızı da etkiler.

Çalışırken oturuş pozisyonu sağlıklı mı?

Tüm bunları ve benzeri şeyleri kendiniz için yapın.

Daha iyi bir insan olmak için.

Diğer insanlara yardım etmek için.

Olabileceğinin en iyisi olmak için!

Önerilen video linki aşağıdadır.

https://www.youtube.com/watch?v=kICh_d6tHQk&t=61s


7. Bölüm:

Ulusal Sivil Toplum Kuruluşlarını Tanımanın Önemi.


https://youtu.be/_jnITmNzH0A

 

Yaptığımız her iş aslında bir pazarlamadır. 

Pazarlamanın 4P Kuralı.

Product: Ürün

Price: Fiyat

Place: Dağıtım 

Promotion: Tutundurma, Benimsetme.

4P'den daha önemli olan ise, ilk etapta hedef kitleyi doğru belirlemek.

Hedef kitleyi belirlerken teşhis, tanılama ve değişimi takip etme önemli.

Pazarlama ikna esasına dayanır.

İkna'da, bilgi vermek, hatırlatmak ve değer katmak önemlidir.

Değerin bileşenleri neler olabilir?

Örneğin müşterilerinizin hangi sorununu çözüyorsunuz?

Bir şeyin değerli olması için sizce en önemli hususlar nelerdir?


3F Kuralı.

Fırsat, Fayda, Fedakarlık... (Written by DB)


Dünya Kariyeri Yaparken, Kul Hakkını Göz Ardı Edemeyiz.

Ülkemizin bugünkü şartlarında, siyasetin içinde, ahlâk inşa edilemez.

Ahlakın daha önceden inşa edilmesi lazım.

Doğruluk, dürüstlük adalet gibi erdemlerin, daha çocuk yaşlardan itibaren, ahlâkî ve manevi değerleri ön planda tutan sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla daha yoğun bir şekilde verilmesi icap ediyor.

Kaynak: 

https://www.enpolitik.com/yazar/huseyin-acarlar/yiyin-efendiler-yiyin-bu-han-i-istiha-sizin-5614-kose-yazisi

 

Devlet ve Sivil Toplum

http://www.baltalimani.com/pdf/Devletvestolum.pdf

Bir yerde yeni bir düzen kurmak istiyorsanız, orada kaos ve kargaşa çıkartın.

Uluslararası lobileri tanımadan, içeride olup bitenleri anlamlandırabilmek zor.


Önerilen Video.

https://www.youtube.com/live/YSpEQQkMvJM?si=a5540Wd2bG5Xo-rH&t=2104


8. Bölüm:

Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarını Tanımanın Önemi.


Dünyada 4 çeşit güç var.

Dünyayı anlamak istiyorsanız, asimetrik düşünmeyi bilmelisiniz.

Dünyayı düzeltmek isteyen, kendinden başlasın.

Bilmek, üretmek ve yönetmek gücüne sahip olanlar, dünyada söz sahibi olanlardır.

Küresel bir kargaşada ayakta kalmanın yolu buradan geçer.

Düşmanınızı da belirleyebiliyor iseniz, gerçek güç sahibi olursunuz.

Büyük devletlerin göçüşü büyük olur ama ağır olur.

Bir binanın ancak temellerindeki çatlayan kolonları görürseniz, daha iyi fikir yürütürsünüz.

Ancak, ölümü aşan bir ideali olan insan, hedefine ulaşır.

Dünyada 4 ana güç var. Amerika, Rusya, AB, Çin.

AB'nin beyni Almanya ve borazanı Fransa.

Amerika, Güney Kore ve Tayvan üzerinden Çin'e sataşırken, Çin ise Kuzey Kore üzerinden Amerika’ya sataşıyor.

Kaynak:

https://www.youtube.com/watch?v=Uc3K5p1h0zA


Örgütlerin arka planlarını bilmeden rastgele katılım göstermek, ulusal güvenlik sorunlarına neden olur. İsmine bakıp aldanmamak lazım. Kime ve hangi mihraklara hizmet ediyorlar.

İşte görüyorsunuz, Afrika’nın zenginliklerini sömüren Avrupalılar konfor içinde yaşarken, Afrika halkı açlıkla pençeleşiyor.

 

9. Bölüm:

Kamu Sektörünü Yakından Tanıyalım.

 

Kpss puanı ve mülakat

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu

Memuriyet dananın kuyruğu gibidir. Ne uzanır ne kısalır.

Rızkın 9/10’u ticarettedir.

Hukukta her olay farklıdır. Bu nedenle her bir iş hatasız olmalıdır. Aksi halde denetimlerde zimmet çıkabilir.

Unvan yükselmesi.

Kamu İhale Yasası, Yapım İşleri Genel Şartnamesi, Borçlar Kanunu benzeri çalıştığınız pozisyon ile ilgili yasa ve yönetmelikleri bilmeniz lazım.

 

Teknik Elemanlar İçin Yaklaşık maliyet hesabı bilmek önemli…

 

Hayatta bazen insan haklı olduğunu kimseye anlatamaz.

Kanunlar ve vicdan her zaman örtüşmez.

Fuzuli ne demiş: "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil. Çektiğim âlâmı bir ben birde Allah’ım bilir.

Muallim Naci ise bir beyitte: Atılmışım iki la-yefhemin (laf anlamazın) meyanesine (ortasına) Zemine (yere) anlatamam, asumane (göğe)anlatamam.

 

10. Bölüm:

Özel Sektörü Yakından Tanıyalım.


Konu oldukça geniş ve kapsamlı…

Maaşlı mı bir iş mi, kendi işi mi?

Maaşlı ise kurumsal mı, bir şahıs şirketi mi?

Kendi işi ise, şahıs şirketi mi, KOBİ mi?

Kendi işini kurmak için sermaye var mı, yoksa kazancını vade farkına mı yem edecek?

Diyelim birisi cebinize 1 milyon TL koydu, ne yaparsınız?

Önce işi öğrenmek lazım. Her halükarda en az 3 yıl en çok 5 yıl tecrübe kazanmalı.

Eğer 5 senede tecrübe kazanamaz ise, sen o işin adamı değilsin.

Serbest piyasada ilişkiler önemli. Yeteri kadar insan biriktirdin mi?

Özel sektörde iseniz, spor, sanat, sinema ve tiyatro gibi hususlar…

Her halükarda önce iş disiplini sonra yaşam disiplini lazım.

Piyasada kimse kimsenin karakaşı ela gözü için maaş vermez ve kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz.

Hocam içimizi karartıyorsun diyenlere? Hocaya teşekkür etsinler, hayat karartmasın da…

Hadi bir dükkân açalım öyle kolay değil. Adam yıllarını vermiş, her sabah 6’da kalkmış akşam sekize kadar mücadele vermiş.

Özel sektörde hakkını mahkemede ararsın, kamu da 657 sayılı kanun var.

Kamuda maaş belli, özel sektörde maddi imkânlar daha iyi olabilir.

İşinin ehli isen, pazarlık şansın var.

Her zaman için ihtiyaç akçesi biriktir.

3 TL paran varsa, 1 TL işine sermaye, 1 TL yedek, 1 TL yedeğin yedeği kalsın.

Kamuda siyaset etkin, özel sektörde daha rahat.

Yapı Denetim Firmasında çalışmak ve hukuki sorumluluk…

İnsanların güvenini kazanmak iş yapmak için önemli.

Hayat bazen pazarlamada, bazen pazarda meyve sebze satmayı, bazen de inşaat yapmaya insanı mahkûm edebilir.

Proje işlerinde emeğinin karşılığını alamamak…

Çekleri zamanında ödemek…

Patron mazeret kabul etmez…

 

Konu İle İlgili Hikâyeler.

Makine mühendisi oğluna iş arayan baba.

Nişanlısı ile iş arayan koskoca mühendis.

Bernoulli denklemini bilmeyen yeni mezun mühendis.

Bodrum kata doğalgaz borusu döşeyen yüklenici.

Yeni mezun mimarlara bir yıl bana maaş öderseniz, seni işe alırım diyen Mimar.

Autocad biliyorum diyerek işe girip, üç gün sonra işi bırakan mimar.

 

Torpil denilen şey, çağlar boyu süregelen bir olgu.

Ben ne yaparsam yapayım, bir şey olmaz demeyeceğiz.

Hadi torpille bir kişiyi işe aldı, iki kişiyi.

Sonuçta şirketin işlerini yürütecek kalifiye elemana ihtiyaç var.

 

11. Bölüm:

Akademiyi Yakından Tanıyalım.

Üniversitede kalmak için gerekli şartlar…

Dışarıdan doktoraya devam etmek…

Tecrübe sahibi 3-5 yıl sonrası akademiye geçmek…

Hukuk bilmek…

Yüklenici firma fen ve sanat kurallarını yerine getirmemiştir…

Yüklenici firma sadakat ve özen borcunu yerine getirmemiştir…

İddia sahibinin iddiaları delil ve kanıt niteliği taşımayan sübjektif iddialardır…

Ehveni şerreyn tercih edilir…

Def-i mefâsid celbi menafiden iyidir…

 

12. Bölüm:

Girişimcilik Ruhu.

Gerektiğinde riske girmekten kaçınan kişi, en sonunda her şeyi düzeltmek için riske girer.

Ticaretin ana kuralı sermayeyi korumaktır.

Amerika’da ekonomi fakültelerinde okutulan derste söylenenler. Ticaret-Siyaset-Savaş

Amerika’da bankada çalışırken işine son verilen adamın hikâyesi.


Güzel bir girişimcilik hikayesi.

Mimar Sinan Mühendisler Birliği 10. Geleneksel Zirve.

https://youtu.be/cjMn1jbslhI

 

Anahtar Kelimeler.

Format atmak.

Virüslerle mücadele.

Öz'e dönmek.

 

Anahtar Kelimeler.

Medya-Finans-Enerji-Yönetime hâkim olan dünyaya hükmeder.

 

İngiliz aklı: Böl, parçala, yönet. Görüntüde o halkın içinden biri ama gerçekte kendilerine hizmet edenler vasıtasıyla ülkeleri kontrol etme taktiği.

 

Ticaret Açısından Yahudilerle Türklerin Farkları. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“İşin Özü” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Türkiye İslam Dünyasının Ağabeyidir - Ömer Tuğrul İnançer” yazısı. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

Fakir bir ev düşünün. Borç içinde kıvranıyor. Ama evin altında bir hazine (küp altın) var.

Bizim durum da aynen bunun gibi.

Balkanlardan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Türki Cumhuriyetlere uzanan geniş bir coğrafyanın ağabeyi konumundayız.

Yani biz aslında bir hazinenin üstünde oturuyoruz.


13. Bölüm:

Özgeçmiş ve Dilekçe Yazma.


Linkedin Profili edinin.

Kariyer.net benzeri uygulamaları kullanın.

Sosyal medya hesaplarınız işe alımlarda inceleniyor. Retweet'lerinize bakılıyor, sosyal medya geçmişinizi kendi telefonunuzdan silseniz bile ana server 'da geçmişinizin mevcut olduğunu hatırınızda tutarak, interneti ahlaki sınırlar içerisinde kullanmaya özen gösteriniz.

Kritik Analitik Düşünebilmek, Analiz Yeteneği Yüksek Olmak, Grup Çalışmasına Yatkın Olmak, Sağlıklı Olmak işe alımlarda önemli kriterler.

 

Dilekçe Yazma

Örnek Dilekçe için. (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

İş Bulmak İçin Nasıl Bir Yol İzleyebilirim.

https://www.youtube.com/watch?v=2qh4HJJJdak&list=PLo5I1yOJKpvmg2dgJhGHi7kBJmacu1rBM&index=14

 

14. Bölüm:

Değerlendirme Bölümü.


Her şeyden Önce Ahlak Lazım.

Bu hayata bir kez geldiniz. Hayatı bir İngiliz bir Amerikan gibi değil, kendi kültür ve medeniyetimize uygun olarak yaşayın.

 

Beyhude gamlanma divane gönül.

Cümle âlemin rızkını veren vardır.

Yaptığın hatayı görmüyor sanma.

Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır.

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

Fuzuli


Kariyer planlamada en önemli şey “Allah’ın (cc) rızasını kazanmaktır.” 

“Bir bitmeyecek şevk verirken beste

Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”

Yahya Kemal.


Kariyer planlamasında ikinci en önemli nokta "ne yapıp edin, anne ve babanızın duasını alın."


Allah'a olan güven ve teslimiyetiniz tam olsun.

Bu size huzur verir.

Sezai Karakoç, Ey sevgili şiirinde bakın ne diyor.

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…

 

Bilge Mimar Rahmetli Turgut Cansevir’in sözünü hatırlayın.

Şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder.

 

Meşhur düşünürümüz Dr. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “diploma avcısı” olmayın.

 

Yemek yapmasını bilmeyen gelin, yerim dar dermiş.

Yani “mazeret terazisi her şeyi tartar

Mazeretleri sığınak olarak görmeyelim.

 

Sosyal medya ve dijital dünyanın zararlarından kendimizi koruyalım.

Mesela her akşam 3 saati kendimize ayıralım.

Bir saat ders, bir saat kitap okuma, bir saat dil öğrenme.

 

Dil öğrenmeye önem verelim.

Her gün 5 kelime “edinen” 2 yılın sonunda 3000 kelime-kavram öğrenir.

Öğrenmek demek ezberlemek değil, anlamak ve tasdik etmektir.

 

Öğrendiğimiz dili konuşmaktan korkamayalım, çekinmeyelim.

Ko-ko Metodunu (Konuşmaktan Korkma) uygulayın.

Karşıdaki kişi sizi ayıplamaz.

Örnek verelim.

Geçen haftadan bu yana neler yaptın, cümlesi üzerinden.

Resmi: What have you done since last week?

İnformal: from last week to present What did you do?

İnformal: from last week to now What did you do?

Tarzanca: from, you, last week, now, what did do? Very pardon What did you do?

Nasıl Türkçede, Ben ister ekmek, diyen birini ayıplamak yerine, hayır bu böyle söylenmez diyerek düzeltiyoruz, aynen bunun gibi.

 

Bir şeyi elde ederken, helal ve meşru yoldan elde etmeye çalışın.

Helalden kazanılan 10 bin ile haramdan kazanılan 20 bin TL’nin kıyaslanması.

Matematiksel olarak 20 bin büyüktür ama bereket bakımından 10 bin büyüktür.

Helal para nasıl kazanılır? İşin hakkını vermek, alınan satılan şeyin ya da yapılan işin helal olması, faizden uzak durmak…

 

Zamanın Kıymetini Bilin.

Totoya, fabrikanın üretim bandında bazı bölümlere solak işçi alımı yapıyordu, çünkü konum itibarıyla sağ elle yapılan iş sol elle yapıldığında, toplam üretim kapasitesinde birkaç saniyelik bir artış oluyordu." Birkaç saniye.. Toyota gibi bir dünya devi..

Konuşmamızı işiten ve Rusya'da mesleki eğitiminin zirvesini yapmış diğer Mühendis abimiz ise konuya gülerek girdi ve mesai saati içinde 11:17 ve 11:25 saatleri arasında görev yerinde bulunmadığım için 8 iş günü 2 saat fazla çalışacağımı, tekrarı halinde … Oysa ben binada terasta idim ve proje hakkında fikir yürütüyordum.

Birkaç saniyeyi hesaplayan Toyota 8 dakika için nerdeyse 2 hafta +2 saat fazladan mesai yaptıran Rusya'nın seçkin bilim kurumu 'НАР'

Biraz yürüyüş yaptım ve içim acıdı. Binlerce genç oturmuş, organize bir şekilde vakit öldürüyorlardı.

Vaktin değerini bilmeyen bir toplum, değer üretemez. Elin Amerikalısı köfte ve kahvenin anavatanında deli gibi satış yaparken, biz ancak Amerika’ya sinirlenip kahvesini protesto ederiz…

Elin oğlu da elli yıl sonra insanların neye ihtiyaç duyacağını düşünüp yapay zekâ destekli programlar yazar. Bizse delikanlılığın kitabını yazmakla övünürüz. Keyfimize çok düşkünüz. Ay deyince aklımıza mehtap gelir, Mars deyince tavla. Sanat deyince aklımıza gelen tek şey şarkı yapmak.

Alttan bir sürü dersimiz var ve bizse kalkıp üst perdeden ahlak dersi veriyoruz!

Kaynak: 

https://twitter.com/AY_BkCaN/status/1528444608958681088?t=Td5inSnxQFnrBMOWznipng&s=08

 

Nerede Ne Konuşacağını Bil Ne Konuşmayacağını da!

Memlekette işler bozuk.

Yanlış cümle.

İnsanın olduğu yerde, kazanan da olur, kaybeden de.

 

Memleketin genel durumu iyiye gitmiyor.

Yanlış cümle.

İyiye gitmeyen ne?

Ahlâki zafiyet dersen eyvallah.

Ama savunma sanayi dersen, yanlış.

 

Doğan her şey büyümek ister.

Mesela dolar "yükselmek" ister.

Covid "yayılmak" ister.

Bitkiler "uzamak" ister.

...

İnsan ise, "bir şey olmak ister"

Ama iyi, ama kötü, tercihlerine bağlı.

Ama hocam, dolar canlı bir varlık değil ki, neden büyümek istesin?

Onun da cevabı "bir şey olmak isteyen insanın" yaptıklarında saklı.

Burada ise konuyu açıklamak için daha başka kavramlara ihtiyaç duyuyoruz.

--- Anglo Sakson kültürü emperyalizmi.

--- Subliminal mesaj ve algı operasyonu.

--- Küresel tek dünya devleti ve transhümanizm ideolojisi.

Hocam, bu kavramlar ne oluyor?

Değerli kardeşlerim "hepinizi seviyorum ama kendimi daha çok seviyorum" demek oluyor.

 

Yaşadığımız Dünyayı Tanımak

Bu memlekette olan bitenlerin cevabını anlamak istiyorsan aşağıdaki kavramları anlaman lazım.

Transhümanizm

Blockchain

Kripto Para

Mülksüz Dünya

Metaverse

Crispr Gen Teknolojisi

Guide Stone’da yazılanlar…

Hayat, iyilerin ve kötülerin hiç bitmeyen mücadelesi.

Ama hocam, Allah niçin kötülüklere müsaade ediyor?

Allah, kötülüğün yapılmasına razı gelmez ama yaratır. Çünkü burası imtihan yeri. Cenabı Hak, herkese irade vermiş. Burası melekler âlemi değil, insanlık âlemi. Zulüm yapanlar ve zulme uğrayanlar, ahirette kesinlikle karşılığını görecek. Her âlemin bir yaradılış hikmeti var. Hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi.. gibi bir çok alem var.


“Yurtdışında Çalışma Fikri” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Şahin Uçar. Kültür Teknoloji ve Sanat Yazıları.” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Dolu Bardağın Üstüne Su Doldurulmaz” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Uzun Vadeli Öğrenme” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Bize Gösterilmeye Çalışılan ve Perdenin Arkasındaki Gerçek Dünya” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“İki Şey” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Bir Güruh ve Bir Tayfa” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Hayatı Anlamadan Hızlı Yaşamak” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

“Diploma Avcılığı” (Daha fazla bilgi için 15. Bölüme müracaat)

 

Dünyada Olan Biten Hiç Bir Şey Tesadüf Değil.

Yıllar öncesinden planlar yapılıyor ve filmlerde konu oluyor.

https://youtu.be/MDF1SESMm9I

 

Harvard Hocasından Beni Böyle Eğitemezsin Video Linki

https://youtu.be/wEoDY5I3N-k

 

Hayatın Anlamıyla Buluşmak İçin

https://kuran.diyanet.gov.tr/Tefsir/


Ne Yapmak Sizi Özel Kılar?

Hepimizin ortak özelliği insan olmamız ama hepimiz sıra dışı ve farklıyız.

Seçtiğiniz mesleğin hangi alanında çalışmalısınız?

Bunun için hangi özelliğinizin ön planda olduğunu keşfedin.

-- Risk almayı sevmeyenler devlet memuru olmak için KPSS sınavına çalışsın.

-- Önsezisi kuvvetli, risk alabilen kıvrak zekâlılar ve iyi para kazanmayı tercih edenler, piyasada 2-5 yıl arası deneyimin ardından kendi işini kursun.

-- El becerileri iyi olan ve detayları fark etmede başarılı olanlar, bir firmada iyi bir ücretle iş bulmaya çalışsın.

-- Büyük resmi görmede başarılı, önsezisi kuvvetli, iletişimi ve idare etme sanatında iyi olanlar, 5 yıllık tecrübenin ardından, çalışacağı alanda ufaktan başlayarak yöneticilik pozisyonunda ilerlemeye çalışsınlar.

-- Yaptığı işi başkalarıyla paylaşmaktan mutlu olanlar eğitici olma yolunda ilerlesin.

-- Grup çalışmasına yatkın olmayan bireysel kişilikler, yapacağı mesleğin dijital alanlarında ilerlesinler.

-- Seyahat etmeyi sevenler, söz söyleme sanatında kendilerini geliştirip, bir kaç dili orta seviyede konuşmasını öğrenip, macera yüklü iş arasınlar.

-- Kendisinin ne olduğunu henüz keşfedemeyenler, keşfedinceye kadar sıradan asgari ücretli bir iş arasınlar.

-- Gece gündüz eğlence, bilgisayar oyunları, sosyal medya bağımlısı olanlar ise filmlerde figüran olsunlar...

Dünyada o kadar çok film dönüyor ki..

 

15. BÖLÜM:

 

Kariyer Planları Yapılırken Dikkate Alınacak Hususlarla İlgili Okuma Parçaları.

 

1- Evlilik Okulu Üzerine.

Evlilik Öncesi

İnsanların eşleşmesi ile evlilik farklıdır. Eşleşme biyolojik, evlilik kültüreldir.

Evlilik bir nevi su örneğinde olduğu gibi uzayda bağımsız dolaşan hidrojen ve oksijenin bağımsızlıklarını kısıtlayarak bir araya gelip evrene hayat vermeleri gibi topluma hayat vermeleridir.

Doğduk, büyüdük, okula gittik, evlendik gibi sıradan düşüncelerden kurtularak, evliliği erkeğin cinsel ihtiyaçlarının kadının ise duygusal ihtiyaçlarının giderildiği bir müessese olarak görmemek gerekir.

Evlilik bir projedir. Her iki tarafın bu projeye yatırım yapması gerekir.

Evlilikten baylar ve bayanlar ne bekler. Erkeklerin hayatında birinci planda iş yaşamı gelmektedir. Bu sırada kendisine yardımcı olacak, çocuklarını yetiştirecek bir eşe ihtiyaç vardır.

Kadın ise eşinden sadakat bekler. Ev hanımlığında üretimi hemen gözükmez. Yıllar sonra meydana çıkar. Ama bir kadın çalıştığı zaman aybaşında maaşını alır ve üretimi hemen gözükür, fakat kadının çalışmak zorunda olması kadının evdeki rolüne zarar verir ve annelik rolünü zayıflatır.

Kadının ve erkeğin evlilik öncesi karşılıklı beklentilerini ortaya koymak çok önemlidir.

Evlilik, hayatın insana verdiği bir konum değil, öğrenilmesi gereken bir süreçtir.

Kadın evlilikte kendisine sahiplenilmesini ister. Dışarı çıkan eşinin eve ne zaman döneceğini bilmesi gerekir. Böyle olursa çocuklarına daha iyi annelik yapar.

Sadece âşık olmaya dayalı evlilikler hayatın zorlukları karşısında dağılır.

Evlilik sözleşmesi menfaat paylaşması değildir, hayatı paylaşmaktır.

İyi bir çocuk yetiştirmek iyi bir fabrika kurmaktan daha mı önemsizdir.

Evlilikten önce işin maddesel kısmı (ev, koltuk vs.) çok önemsenir, sanki evliliği bir arada tutacak şey mal birliği gibi algılanır. Fakat soyut kavramlar bu derece önemsenmez.

Evlenecek kişilerin denk olması çok önemlidir.

Başkalarının hatırı için evlenilmez ve istenmeden yapılan evlenmeler katlanmalara sebep olur.

Peygamber Efendimiz (sas) kadın dört şeyi için evlenilir. Dini, malı, soyu, güzelliği. Sen dindar kadına bak mesut olursun buyurmaktadır. Çünkü diğerleri geçicidir. Kalıcı olan ahlak güzelliğidir.

Eşler Olmasaydı, Bekârlık Sultanlık mıdır?

Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır.

Evlilikte iki tane bir araya gelip on bir olur ve hayata iki gözle değil dört gözle bakılır.

Problem olduğunda erkek beyni hemen zihinsel sığınağına çekilir, kadın ise konuşarak sorunları paylaşmak ister.

Ben hem evleneceğim hem kafama göre yaşayacağım diyen kimsenin evlenmemesi daha iyidir.

Evlenecek kimse ne istediğini biliyorsa sorun yoktur. Bunları madde madde yazmalı ve öncelik sırasına koymalıdır. Bu maddelerden büyük çoğunluğu tutuyorsa biraz esnek olarak bismillah deyip başlayacak.

Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa tamamından vazgeçilmez. Biz mükemmel miyiz ki karşı taraftan kusursuz olmasını bekliyoruz.

Evlilikten önce kadınların kaygıları, evlendikten sonra erkeklerin kaygıları daha çok olur.

Sabırlı olmak katlanmak değildir. Sabır bir şeyler yaparak aktif sabırdır. Ertelemek değildir. Açık kapıyı arayıp bulmak lazımdır. Kapalı kapıları zorlamak akılsızlıktır.

Sorunları biriktirmek yerine yaşam tecrübesi olanlardan faydalanmak gerekir.

Boşboğazlık yapıp önce konuşup sonradan düşünmemelidir. Sözler kurşun gibidir. Dikkatli olmak gerekir.

Evlilik bir ihtiyaçtır. Mutluluğu yakalamak için çile çekmek gayret etmek gerekir. Burada alın teri vardır. İki taraf birbirini değiştirmeye çalışmayacak. Altın orta noktada buluşmaya çalışacak. Tabi ki evlilikte fikir çatışması olabilir. Evlilikten değil yanlış davranmaktan korkalım.

Uzun süren nişanlılık dönemi çok tehlikeli ve risklidir. Çünkü evleneceğiz diye iyi niyetle kurulan arkadaşlıklar sonunda birbirinin kusurunu görüp vazgeçme durumları oluyor. Oysa kusursuz insan yoktur. Burada en çok kızlar mağdur oluyor.

Evlendikten sonra nasıl davranmak gerekir?

Evlendikten sonra hayattaki roller değişiyor. Yeni bir senaryo yazılması gerekiyor.

Mesela evlenmeden önce küçük kız iken dokunma ve okşama ile sürekli sevilen bir kız evlendiğinde kocası daha çok hediye alma yoluyla sevgisini belli etmek istiyorsa yeni rol ve senaryoya alışamayan bu kız kendisini sevilmiyor diye hissedebilir.

Bir kayınvalide beyninde gelinini benim evladımı elinden almaya gelen bir kişi olarak görürse bu farkında olmadan onun davranışlarına yansır.

Bu defa gelin bu kadın niye bana hain hain bakıyor diye düşünür. Bu durumda iki arada bir derede kalan erkekler bu durumda nasıl davranmalıdır.

Avukat ve savcı gibi değil hâkim gibi davranmak ve her olayda objektif davranmak gereklidir.

Erkek annesine olan sevgisi dolayısıyla hanımına anneme niçin böyle davranıyorsun diye sorduğunda kadın otomatik savunmaya geçerek, demek ki kayınvalidem kocamı elimden almaya çalışıyor, demek ki düşüncelerimde haklıymışım diye düşünmeye başlar ve ona uygun davranış modeliyle olayların daha çok üzerine gider.

Kendimizi davranışlarımızla değil niyetimizle, başkalarını niyetleriyle değil davranışlarıyla değerlendirme hastalığımız vardır. Bu durumda kadın, kocam annesine olan sevgisi dolayısıyla böyle konuşuyor diye düşünmeli, erkekse her olayda annesini haklı gören zalim bir avukat rolünde olmamalıdır.

Evlilik kişilere göre değişmekle birlikte genelde üç bölümden oluşur.

Birincisi Romantik dönem olup, 0–10 yıl arası değişkenlikte sürebilir.

İkincisi Güç çatışması dönemidir. Ömür boyu sürebilir.

Üçüncüsü bağlılık dönemi ya da ayrılık dönemidir.

Güç çatışması dönemini atlatamayan ve bu dönemde karşılıklı uzlaşma sağlayamayan eşler ayrılık noktasına gelir.

Romantik dönemden sonra erkekler ilgisini evden işine yöneltiyor. Ancak bu dönemi atlatan akıllı kişiler bağlılık dönemine geçer.    

Modernizmin getirdiği sıkıntılardan biri kadının cinsel sömürü aracı olarak kullanılmasıdır. Evlilikte temel unsur sadakattir. Dolayısıyla ben evlenirim ama arada bir kaçamak da yaparım diyen kimsenin bu düşüncelerinden kurtulması gereklidir.

Erkek ve kadının evlilikte beyin sistematiği farklıdır. Erkek beyni cinselliği ön planda tutar. Kadın beyninde ise romantizm ön plandadır. Dış görünüşe önem veren bir yaşam felsefesine sahip bir erkek dışarıda cici bayanları görmekte evde ise hanımının makyajsız sabah yorgun ve olumsuz yönlerini gördüğünde, bu tip yaşam felsefesine sahip erkekler her zaman risklidir. 

Evlenecek kişilerle yaşam felsefesi aynı olmalıdır. Evliliği iyi ve kötü günlerin paylaşıldığı bir sığınak olarak görmelidir. Namus kadın içinde erkek içinde aynıdır.

Sadakat olmazsa sevgi ve saygı azalır. İnsan sevilmediği yerde kendini mutlu hissedemez. Feminizmin öncüsü Bety Frett’in yapılan bir mülakatta kadının konforu “bir erkekle sadakate dayalı beraberliktir” demesi ibretlik bir söyleşidir.

Hangi tip yaşam felsefesine sahip erkekler sadakate önem veriyor, hangisi vermiyor. Bu da insanın söylemleri ile değil yaşantısıyla belli olur.

Asıl olan somut değil soyut zevklerdir.

İşte burada aklımıza Mevlana geliyor. Devamlı mütebbessimdir. Allah (cc) dostudur. Peygamber aşığıdır. Onun bu iç hali ve duruşu nedeniyle insanlar etrafında halka olmuşlardır. En büyük aşk ilahi aşktır. Herkes küçük bir Mevlana olmaya çalışmalıdır.

Sevgi saygı herkeste olabilir. İnsan doğduğunda tüm sevgisini annesine, sonra baba eş akraba vs. yöneltir. Asıl olan ilahi sevgidir.

Dünya hayatının içindeki güzellikler geçici sevgidir, içinde acı tohumlar vardır. Oysa ilahi sevgi içerisinde karşılık görememe ve acı tohum yoktur.

Dünya bir deniz gibidir. İnsan ise gemi gibidir. İçine almazsa hareket özgürlüğü vardır. İçine alırsan batarsın.

Dünya sevgisi elimizde olsun ama gönlümüzde olmasın. Asıl mutluluk ölümden sonraki hayata hazırlanmaktır.

Aile İçi İletişim Nasıl Olmalıdır?

İletişim denildiği zaman çoğunluklu birbiriyle konuşmak anlaşılır ancak Mevlana’nın bir sözü vardır.

Birbirleriyle anlaşanlar aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlardır.

İletişimin iki ayağı vardır. Bilgi aktarımı ve duygu paylaşımı.

Erkekler bilgi aktarımı ayağını ön planda tutarlar.

Kadınlar ise duygu paylaşım ayağını ön planda tutarlar. Bir kadın bir sorun yaşadığı zaman öncelikle o sorunun giderilmesi değil o sorunun paylaşılmasını isterler. O konuyu tekrar tekrar anlatır dururlar. Çünkü kadının beyninin sağ tarafındaki duygusal beyni daha çok çalışır.

Erkeğin iş hayatındaki rolü, evdeki rolü, babalık rolü ayrı ayrıdır. Evdeki hanımına ben sizin her türlü fiziki ihtiyaçlarınızı gideriyorum daha ne istiyorsun mantığıyla hareket edip, paylaşımı ön planda tutmazsak bunun bedelini öderiz. Fizik kanunları olduğu gibi psikolojinin de kanunları vardır.

Evlilik şirket gibi değildir ve zor durumlarda gemiyi terk etmek düşünülemez.

Çocuğa emir vermek yerine fikir vermek gerekiyor.

Sürekli eleştirilen çocuklar kendini eksik hisseder ve ona bir şey denildiği zaman derhal “ben bir şey yapmadım” tepkisini verir.

Bir kadının sürekli geçmişte yaşadığı sıkıntılardan bahsetmesi, kayınvalidesinin yaptığı eziyetleri devamlı anlatması olayı karşısında ne yapabiliriz. Çocuklarına sürekli karışan bir anne ne yapmalıdır. Bu tip kadınlar mükemmeliyetçi yapıda olduklarından beyinleri olumsuz duyguları çok üretir. Beyinleri sürekli alarmda çalışır. İnsanın yaratılışında onu mutlu etmeye yetecek salgılar mevcuttur. Bu şekilde devamlı davranırsa aküyü boşaltıp yarın daha büyük sıkıntılarla kalacağını düşünmelidir.

Bir insan niçin hep geçmişini düşünmek ister. Çünkü insanda geçmiş ve gelecek algılama genleri vardır. Bu durumda geçmişe takılıp kalma yerine benim bunları yaşamam gerekiyormuş diye rıza göstermeli ve ders çıkarmalıdır.

Peygamber Efendimiz s.a.v. “Olanda hayır vardır” buyurarak konuyu çok güzel özetlemiştir. Cenabı Hak adildir. Kimseye zulmetmez. 

Bir yara iyileşirken sürekli kaşımak nasıl doğru değilse eski acıları sürekli kaşımak doğru değildir. Bu tip yaşamaya devam ederlerse sürekli romatizma, ağrı, kolesterol, beyin damar hastalıkları vs. durumlarla karşılaşır.

İnsanın geçmişte yaşadığı sıkıntılar onun için bir kazanımdır. Kişiyi olgunlaştırır. Önemli olan bundan sonrasıdır. Sürekli geçmişten bahseden insanların diğer insanlardan üç dört kat fazla sevgi ve övgü sözlerine ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.

Aile içi iletişimde negatife vurgu yapmak yerine sürekli pozitifi ön plana çıkarmak metodu uygulanmalıdır. Negatiflerle uğraşmak sürekli kavgayı çıkarır. Ev insan için bir sığınak olmalıdır. Her olayda ağzıma geleni söyleyeyim rahat edeyim mantığı son derece yanlıştır. Düşünerek hareket etmelidir. Tıpkı araba kullanımını öğrenir gibi iletişim becerisini öğrenmelidir.

Yaşlıların evlatlarına olan müdahaleleri aile içi ilişkileri yapış yapış yapar. İnsanın özeli kalmaz. Bunu da yaparken ben anneyim onun iyiliği için yapıyorum der. İnsan evladını uzaktan sevmesini öğrenmelidir.

Büyük hatalar yapmadıkça çocukların küçük hatalarına göz yummalıdır. Örneğin koltuğa çıkmaya çalışan bir çocuğu kendi haline bırakmakta yanlış, alıp onu koltuğa koymakta yanlıştır. Doğrusu evladım ben senin yanındayım korkma düşersen ben seni tutarım deyip onun kendi başına koltuğa çıkmasını sağlamaya çalışmalıdır.

Peki, müdahaleci anne babalara nasıl davranmalıdır. Ses tonunu yükseltmeden kelimeleri dikkatle seçerek onlara hayır demesini bilmelidir. Bunu da bir gün yapıp bir gün yapmama şeklinde değil sürekli böyle davranmalıdır. Annesine bir şey demeyip sürekli içine atan çocuklar birden patlar ve haklıyken haksız duruma düşerler. Çocuk 17 yaşına gelmiş hala annesi ekmeğin üstüne bir şeyler sürüp çocuğa yediriyor. Bu durum kabul edilemez.

Öğretmen tarzı anne babalık çok tehlikelidir.

Gençlerin ise aşırı tepki vererek bu durumdan kurtulmaya çalışmaları da yanlıştır. 

Birde anneler evlatlarına farkında olmadan duygusal baskı yaparlar. Bunun yerine evladının bireyselleşmesine katkıda bulunması gerekir.

Böyle durumda çocuklarına sevgi ve sabırlarını vermelidir. Peygamber Efendimiz s.a.v. “Ergenlik dönemi delilik dönemidir” buyurarak konuyu özetlemiştir. Gençlerin bu dönemi atlatabilmek için yüksek idealleri olmalıdır. Örneğin öldükten sonra ben nasıl anılmak istiyorum gibi.

İnsanın piramit idealinin en üstüne soyut idealleri manevi idealleri koymalıdır. Eğer böyle olmazsa olaylar onu yönetir. Tersi durumda o olayları yönetir. Önüne bir engel çıktığında hemen yolunu değiştirmez. Ancak herkesin özeli olduğu unutulmamalıdır. Yaradadına karşı kulluk görevi gibi.

Çocuk iyi ve güzel şeyleri yaptıkça anne ve babanın müdahaleleri azalır. Üzüntü insana açı çeksin diye değil hayattan bir şeyler öğrenmek için verilmiş bir duygudur.

Öldürmeyen darbeler insanı güçlendirir. Dağlarda büyük fırtınalara dayanan ağaçlar vardır. Günümüzde gençlere böyle idealler verilmedi. Hep zevkinin peşinde koşan maddeci insanlar örnek gösterildi.

Evlilikte bir sorun çıktığı zaman eşi problemi ailesine yansıtan, ya da sürekli boşanmaktan bahseden ya da sorunlardan kaçan bir tip için ne yapmalıdır.

Evlilikte sorunları üçüncü kişiye anlatmak en son seçenektir. Çünkü anlatılan kişi iyi niyetli olsa bile problemi daha da büyütebilir.

Burada üçüncü kişilerin doğru olması çok önemlidir. Genelde evlilik nasıl gidiyor diye soran çokbilmiş ablalara duygu paylaşımı ile anlatılan evlilikteki sorunlar yanlış akıl vermelerle daha da büyüyor.

Anne baba meraklı bile olsalar, erkeler bu benim hayatım lütfen müdahale etmeyin, bir problem varsa da biz bunun üstesinden geliriz demesini bilmelidir.

Bazı annesine düşkün kadınlarda evde olup biten her şeyi fotokopi makinesi gibi anlatır. Buda çok sakıncalıdır. Evliliğin bir özeli vardır. Fırtınayı göze almayan bir gemi ilerleyemez. Evlilikte de sorunlar olabilir.

Duyguların Eğitimi

Bir otomobilin motoru ve direksiyonu vardır. İşte motoru duygulara beyni ise direksiyona benzetebiliriz.

Beyindeki sol taraf, aktif düşünen, mukayese ve sayısal yönü olan, bencillik tarafı olan kısmıdır. Erkek beyninin daha çok bu kısmı çalışır. O nedenle erkekler ucuz ve kaliteli olsun der.

Beyindeki sağ taraf, duygusal düşünen, bütüncül ve sanat zevki olan Empatik kısımdır. Kadın beyninin daha çok bu kısmı çalışır. O nedenle güzel ve estetiklik ön plandadır.

Bu ikisi arasındaki denge ön beyinde kurulur. Sağ ve sol beynin patronu ön beyindir. Konuşma becerisini sağ beyin verdiğinden kız çocukların konuşma becerisi daha fazla, erkek çocukların daha azdır. 

Evlilikte erkekler için çözüm, kadınlar için paylaşım ön plandadır.       

İnsan koruyucu ruh sağlığına önem vermek zorundadır. Bu da iki adımdan oluşuyor. Önce içindeki kötü duyguları yok edecek sonra yaşam kalitesini yükseltmeye çalışacak.

Akıl her şeyi çözmüyor. Duygularda önemlidir.

Duyguların ifadesi konuşmakla olur.

Toplumda konuşamama heyecanlanma sosyal fobi olarak adlandırılır. Kişinin istemi dışında olan bir sorundur. Kalabalıklarda herkes kendisine bakıyor zanneder. Toplantılarda kapıların kenarına oturur. Tedavisi, bunun zıddıdır. Yani daha çok sosyal ortama girmek, başarılı olacağına inandığı alanlarda çalışıp başarılı olmak ve korkularının üzerine gitmek gereklidir.

Dünya sağlık örgütü eğer önlem alınmaz ise 2020 yılından sonra en önemli sorunun intiharlar ve depresyon olacağını ifade etmiştir. Bunun nedeni ise duyguları kontrol edememekten geçer.

Depresyon ruhsal değil, beynin kimyasal yapısından kaynaklanan bir rahatsızlıktır.

Beyinde sürekli stres hormonları salgılandığından beyindeki denge bozulur.

Tedavi edilmez ise geçici yöntemlerle (sigaraya başlamak, çikolata yemek vs.) bu iş çözülmez.

Depresyondaki bir insanın acısını anlamak çok zordur.

Bu insanlara takma kafana demek acısını daha da artırır. Ölümü düşünmek depresyon belirtisi değildir.

Ölümü istemek depresyon belirtisidir. 

Hayatı sadece dünya hayatından ibaret sanan insanlar ölümü bir kurtuluş olarak görür.

Oysa insandaki ölümsüzlük arzusu öldükten sonraki hayatın bir delilidir. Bir de evreni yaratan bir güç vardır.

Demek ki insanlara ölümsüzlük duygusunu veren yaratıcı güç, ölümden sonraki hayatı da yaratmıştır.

Batı medeniyeti şu anda ölümden sonraki hayatı sorgulamamanın bedelini ödemektedir.

Çünkü hesap verme düşüncesi olmadığından sadece kendisi için yaşayan, istediğini yapmak konusunda kendisini hür hisseden benmerkezci bir yapıya sahiptirler. Zaman ve ölüm konusunu düşünen tek canlı insandır.

Bu da insanın yaradılışındaki genlerden kaynaklanmaktadır.

İnsanda duygunun olması hayata renk, eğitilmesi güzellik katar. En önemli duygu sevgidir.

İyi bir işadamı ya da ev hanımı olmak iyi bir anne ve baba olmak değildir. Çocuğu yedirip içirip giydirip okula göndermek yetmez. Çocuğa sevildiğini, değer verildiğini ve paylaşıldığını hissettirmek gerekir. Ancak bu her dediğini yapmak değildir.

İnsan sadece zihinsel zekâsını kullanarak okulda çok başarılı olabilir ama iş hayatında ve evlilik hayatında birçok sorunlarla karşılaşır. Bu nedenle zihinsel zekânın yanında sosyal ve duygusal zekâyı da geliştirmek önemlidir.

İki günü eşit olan ziyandadır.

İnsanda yeniliği aramakla ilgili genetik kodlar mevcuttur.

İnsan inandığı şeyi gerçekleştirebilir. Bu nedenle Peygamber efendimiz s.a.v. görülen kötü rüyaların anlatılmaması gerektiğini söylemiştir.

Bunun çok ciddi bilimsel gerçekleri vardır.

Beyin farkında olmadan o işe yönleniyor.

Örneğin sabah 4’te kesin olarak kalmaya niyet ederek yatan bir kişi o saatte uyanabilmektedir.

Yine bir başka örnek verecek olursak, sigarayı bırakmak olayı da beyinde başlayıp biten bir hadisedir.

İyi ve Kötü Huylar

İnsanın kendi iradesi dışında gelişen olaylara karşı iki sihirli kelime vardır. Sabır ve şükür.

İnsan yaşadığı olaylar için hayata küsmek yerine bu olay bana ne kazandırdı diye düşünmelidir. İnsanlık tarihi boyunca en önemli kavram din kavramıdır.

Oysa daha önce hümanist psikoloji canının istediğini yapmamızı istiyordu. Bu özgürleştirme sonrası insan nefsine tapmaya ve başkalarına zarar vermeye başladı.

İnsanın ölümcül riske girmeye hakkı var mı?

Asıl özgürlük insanın arzularından ve dürtülerinden özgür olmasıdır. İnsanın içindeki kötülükleri tanıyıp yok kabul etmemesi gerekir ve bunların kontrol altında tutulması önemlidir.

Bunun için koruyucu ruh sağlığında dört basamak vardır. Kendini tanımak, kendini yönetmek, başkalarını tanımak, başkalarıyla uzlaşmaktır. (yönetmek değil)

Evren yaratılırken çift kutuplu yaratılmıştır. (Siyah beyaz, iyi ve kötü)

Hayatta iyilerin kazanması istenir ama doğru metodu ve yöntemi kim kullanırsa onlar kazanır.

Teknoloji kötü niyetli insanların elinde olursa sonuç ta kötü olur.

Ama teknoloji, kullanmasını bilmeyen iyi insanların elinde bir işe yaramaz.

Kötülükler kendiliğinden büyür. Bahçedeki ayrık otları ve vücuttaki kanser hücresi gibi.

Ama iyilikler emek ve gayret ister.

İşte benmerkezci insanlar toplumun kanseridir.

İslam âlimlerinden birisi bütün iyiliklerin kapısını alçakgönüllülük, bütün kötülüklerin kapısını bencillik açar demiştir.

İnsan için en iyinin ne olduğunu onu yaratan bilir.

Şu anda dünyada Kaliforniya sendromu diye bir hastalık vardır. Bu hastalığın belirtileri, eğlenceye düşkünlük, benmerkezcilik, yalnız kalma, mutsuzluktur.

Başkalarını mutlu eden insanlar hem kendileri hem de başkalarını mutlu etmektedir.

İyinin farkında olmak için kötüyü tanımak gerekir. Kötüyü tanımak için Batıda şöyle bir tez vardır. Birisi bir iş yaptığında toplumda ona karşı verilen tepki ile ölçülme metodudur. Bu durum şu konuya cevap veremiyor. Güçlü olan birisine tepki verilememesi o şeyin doğru olduğunu göstermez. Bu durumda evrensel normlar oluşturmak gerekiyor ki bunu da semavi ve dinsel öğretilerde görüyoruz.

Örneğin kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına da yapma.

İnsanda iyi ve kötüyü seçme hakkı vardır ama iyi ve kötünün ne olduğunu ancak evrenin yaratıcısı belirler.

Dünyadaki birtakım geçici zevklere kendimizi kaptırmadan sabretmek ahiret saadetimizi kazanmamıza sebep olur.

O zaman varoluş nedenimizi düşünüp ona göre yaşamamız gerekmektedir. İnsanoğlu kötüden kaçmak için hep kötüden yakınmalı mıdır?

Aslında hayatta ilerleme araba sürmek gibidir. Hedefi belirlemek, uyanık olmak ve kurallara uymak.

Nefsi arzuları kontrol altına almaktaki en güzel yöntemde tasavvuf yoluna girmektir.

Toplum içinde sıkılma daralma konuşamama panik atak mıdır?

Hayır. Tek başına böyle bir şey olmuşa panik atak değildir.

Panik atak bozukluklarında kişinin istemi dışında kontrolünü kaybetme hissi olur.

Sanki sıkıntılı bir olayı o an yaşıyormuş gibi kendini hisseder.

Yapılan araştırmalarda kalp anjiyosu olup kalp hastalığı çıkmayan insanların % 57 sinde panik atak çıkmıştır.

Bu kişiler kendi kendini tedavi edemez.

Evde yalnız kalamazlar. Yaşamı oldukça kısıtlayan bir hastalıktır.

Panik atak hastalığında beyindeki hipotalamus bölgesinin kimyasal aktivitesi bozulmuştur. 

Toplum içinde konuşamama ise daha çok sosyal kaygıdan kaynaklanır.

Reddedilme, beğenilmeme korkusu olabilir.

Utangaç bir ortamda yetişmişse kendine başarılı olacağına inandığı bir alan seçip, elde edeceği başarılarla bu olayı yenebilir.

Yaşlı anne babasıyla yaşadığı için kendini yaşlı hisseden bir kişi?

Bu kişilerde muhtemelen enerji azalması olmuştur.

Beyindeki seremonim maddesi yeterli değildir.

Bir insanın yaşlılarla beraber yaşaması sonucunda onda böyle bir duygu oluşması acaba onları model olarak almasından mı yoksa kendine yeterli zaman mı ayıramamasından mı kaynaklanıyor.

En iyisi bu durumda yüksek bir ideal ve ilahi bir rıza için bu işi yaptığını düşünüp kendini rahatlatmalıdır.

Haklı olmak yetmez aynı zamanda adil olmak gerekir.

Kişi kendisine karşıda adil olmalıdır.

Bazı anneler bencil olduğundan kızı evlenirse evde yalnız kalacağı hissiyle kızını her istemeye geleni çeşitli bahanelerle atlatır.

Eğer kız bu durumun sonradan farkına varırsa problemler başlar.

Anne baba evladını uzaktan sevmesini öğrenmelidir.

Yani onun her şeyi olduğu yanılgısından kendilerini kurtarmalıdırlar.

Annelerde adalet ve merhamet (sevgi ve disiplin) duygusu dengede olmalıdır.

Sevgi bir su gibidir. Hangi kaba konursa onun şeklini alır.

Sabunu çok gevşek bırakırsan da çok sıkarsan da elinden kaçar gider.        

Evliliğin 3 Altın Kuralı.

Uzun ilişkiler karşı tarafın eksikliklerini abartır, üstünlüklerini küçümser."

Aile terapistlerine en çok sorulan soru şudur: "Evliliğin yıkılmasını neye bağlıyorsunuz? Ekonomik sıkıntılar mı? Konuşamamak mı? Parasızlık mı? Kıskançlık mı? Sadakatsizlik mi? İlgisizlik mi? Eğitimsizlik mi? Kişilik çatışması mı?

Bunların çoğu birer belirtidir. Gerçek sebep sevgi, saygı ve güven bağlarını zayıflatan herhangi bir şeydir. Evliliği bir arada tutan harcın malzemeleri sevgi, saygı ve güvenden oluşur.

1- İlgisizlik.

Sevgi bir ateştir. Sürekli yakılması ve beslenmesi gerekmektedir. İlgilenilmediğin de ateş nasıl sönerse sevgi ateşi de öyle söner gider.

Sevgiyi ateşleyen birinci şey ilgidir. Ateşe değer vermektir, bakımını yapmaktır.

Herkesin yaşadığı bir evi vardır. Evi yıkılmaktan, yıpranmaktan korumak için sürekli bakım ve ilgi gerekir. Bırakılırsa ev dağılır. Tamiri ertelenirse bozulmalar başlar. Belirli aralıklarla boya badana gerekir.

Bir eşya bilgisizlikten tahrip olabildiğine göre insan ilişkilerinde en önemli bağ olan sevgi de sürekli bakım ve ilgiye alınmazsa dağılıp çürüyecektir.

Evlilikte insanlar birbirlerine ilgilerini yitirdiler mi kalbi ilgilerini başka şeylere yöneltirler. Çocuklara, kariyere, evin eşyasına, spora, modaya, ev temizliğine, araba tutkusuna, şöhrete, zenginliğe... Böyle durumlarda evlilik ihmal edildiği için bakımsız kalacaktır ve yıpranmalar, arızalar, yani sorunlar başlayacaktır.

Erkekler daha mı ilgisiz?

Kendisini iş başarısına odaklamış bir kişi evlendiğinde eşine zaman ayırma ve ilgilenme gibi "gerçek dünya" ile karşılaştığında zihinsel bir pişmanlık hissedebilir. Eğer erkek bencilse sorun başlayacaktır. Evine zaman ayırmama gerekçesi olarak şöyle der "Ben zaten sizin için çalışıyorum, ekmek kavgası başka çarem yok". Kısa da olsa kaliteli bir beraberliği, hem iş hem ev başarısını beraber götürebileceğini düşünmezse fırtınalar başlayacaktır.

Diplomalı Hizmetçilik mi?

Evini otel ve restoran gibi kullanan bir erkek eve geldiğinde "Nasılsın?" demeyi ihmal edecektir. Sevgi dolu bir bakışı, bir tebessümü esirgeyecektir. Bütün gün çocuklarla, mutfakla uğraşmış bir kadın kendisine değer verilmediğini hissettiği an evliliği sorgulaması doğal bir hakkıdır.

Evlilik danışmanına gelen bir danışana eşi ile ilgili bilgiler sorarız; kişisel geçmişi, zevkleri, nefret ettiği şeyler... Bu bilgileri alırken eşinin göz rengini bilmeyen erkeklere rastlamak mümkündür. İyi baba, iyi iş adamı olmak yetmiyor, iyi bir koca da olmak gerekiyor.

Kadınlarda ilgisizliğin şekilleri:

Eve, eşyaya kendisini kaptırmış veya çocuklarla ilgilenmekten kocasına "Hoş geldin" demeyen eşler nadir değildir. Bütün gün bakımlı ve göz alıcı bayanlarla bir arada olan erkek evde iyi bir anne, iyi bir ev hanımı ama iyi bir eş ve arkadaş olmayan kadınla uzun süre beraberse evliliği sorgulamaya başlayacaktır.

Sağlam ailenin üç özelliği:

Nebraska Üniversitesinde 'İnsan Gelişimi ve Aile Bölümü' yöneticisi Nick Stinnett, güçlü ailelerle bir araştırma yaptı (1979).

Bulduğu üç önemli ortak özellik şunlardı:

Dine bağlılık: Sürekli ve düzenli Kiliseye gidiyorlardı.

Övgü ve takdir: Aile üyeleri karşılıklı ruhsal okşamalar içindeydiler

Birlikte zaman: İş, eğlence, yemek gibi çok alanda beraberdiler.

Dostluk mu, Evlilik mi?

Evliliğin uzun sürmesi için tarafların eşit ve denk olması önemlidir. Bunun tek istisnası vardır, "Dostluk duyguları". Yan yana durduklarında karıkoca diyemeyeceğiniz kişiler öyle paylaşımlar içindedirler ki beraber olduklarında kendilerini çok mutlu ve güvende hissederler.

Böyle kişilerde sevgi yakalandıktan sonra bazı adet ve davranışlarla beslenebilmiştir.

Dostluk davranışının en önemli özelliği, 'onu' memnun etmeye çalışmaktır. Onun zevklerine, isteklerine ve beklentilerine uygun çabalar içinde olmak. Küçük hediyeler almak. En önemli hediyenin ona ayrılan zaman olduğunu bilmek. Kendi çıkarını ikinci planda tutmak. En önemli içten, karşılıksız, samimi sevgi.

En iyi âşıkların en duygusal insanlar değil, birbirlerine en çok zaman ayıran insanlar olduğunu unutmayalım.

2– Kıskançlık.

İnsanın yaşayan ruhu üzerinde en zedeleyici duygulardan belki birincisi kıskançlıktır. Kıskançlık duygusu altında sahip olma, kendisine öncelik verme istekleri yatar. Sahip olduklarını kaybetme korkusu kıskançlık duygularını ayaklandırır.

Kıskançlık duygularını ayaklandıran başlıca şeyler eşlerin düşüncesizce yaptığı eylemlerdir.

Bir de kıskançlık hezeyanı vardır ki, gece eşini uykudan uyandırıp rüyada kimi görüyordun diye soran eşler biliyoruz. Telefona geç cevap verse, kapıyı geç açsa yanlış yorumlarla evde kavga çıkaran, TV seyrettirmeyen, gazete okutmayan eşler evde psikolojik terör estirirler. Somut hiçbir dayanağı olmayan böyle suçlamalar genelde kıskançlık paranoyasının belirtileridir. Bu bir hastalıktır. İlaç tedavisi gerektirir.

Asıl üzerinde durulması gereken şey kıskançlığın bu boyuta gelmeden önce yapılacak şeyleri iyi değerlendirmektir.

Kıskançlık evliliğin yıkılmasını engeller mi?

Kıskanç bir tipseniz kıskançlığınızın patolojik (marazi ) olup olmadığını sorgulayın. Patolojik kıskançlık somut olay ve gerçeklere dayanmaz. Hayali aldatılma korkuları vardır ve ihtimalleri olmuş gibi kabul eder. Kuşku fırtınası oluşturan kıskançlık evliliğe zarar verir. Ancak hafif bir kıskançlık evlilikte harç özelliği taşır. Sevgi ve ilginin bir ifadesidir. Suçlayıcı ve saldırgan olmayan kıskanç bir eş eşini yüceltir, kimseyle paylaşmaz ama onu da incitmez. Böyle kıskançlıklar faydalıdır.

Hangi kıskançlık evliliği yıkar?

Patolojik kıskançlık evde kıskançlık patlamaları ve kuşku fırtınası estirecektir. Bu durum da kavga demektir. Sürekli suçlanan bir eş savunmaya geçecektir. Böyle durumda eş ne yapmalıdır? Kesinlikle açık ve dürüst olmalıdır. Şaka bile olsa yalan söylememelidir. Marazi kıskançlık tedavi gerektiren bir durumdur. Mutlaka profesyonel yardım alınmalıdır. Aile terapisi ile birlikte ilaç tedavisi de gerekir. Beyinde kıskançlıkla ilgili hücre gruplarının kimyasal dengesinin bozulması söz konusudur. Bu tedavisi olan bir durumdur. Psikoterapi ve uyuşturucu olmayan ilaçlarla tedavi bir arada böyle hastalara yardım edilebilir. Kapıcıyla görüşmeyi, telefonda uzun konuşmayı sorun yapan bir eşle hayat zor geçer.

Eşim beni sevmiyor!

Kıskançlığın arka planındaki duygu budur. Eşinin aileye bağlılığı konusunda kafasında sorular uyanmıştır. Eşi eskisi gibi ona sarılmıyordur. Cinsellik azalmıştır. Güler yüzle sevgi ile bakmıyordur. Konuşmaktan kaçınıyordur kısaca ona olan ilgisinin azaldığını düşünmektedir. Düz mantıkla baktığında "Hayatında birisi var, artık onu seviyor " kuşkusu kafasında uyanacaktır. Böyle durumlarda eşinin kendisini sevip sevmediğini kontrol etmek için bilinç dışı testler yapacaktır. Kızdıracak ters sorular soracak, yalan söyleyip söylemediğini kontrol edecektir. Çok evlilikte böyle dönemler olmuştur. Eşini seven dürüst ve içten bir eş böyle durumda eşine ısrarla ve tekrarla yanıldığını söyleyecektir.

Kızıp tersleyecek değil ama sabır ve ikna yöntemleri ile kaygılarını giderecektir. Böyle durumlarda şaka bile olsa yalan söylememek gerekir.

Kıskançlığın arkasında ilgi azalmasının yattığı bilinirse çözüm kolaydır. Sevgi dolu bir balayı güler yüz ve birkaç güzel söz...

Ceza evlerinde, aile içi kıskançlığa bağlı cinayet olguları o kadar çok ki özellikle Karadenizli ailelerde bu çok yaygın. Başlangıçta çözüm kolay. Tek yolu kıskançlığın arkasındaki mesajı iyi anlamaktır.

Kıskanç eşin her dediği yapılırsa büyük risktir. İkiyüzlülükle suçlanır, çıldırabilirsiniz. Yanlış isteklere güzellikle hayır demeyi başarmak gerekir.

Seks yaşamınız nasıl?

Bir kadın kocasının başka bir kadına bakıyor olmasından rahatsız olması doğaldır. Bu duyarlılıktan taviz vermemelidir. Aksi takdirde kocasının elinden kaydığını görecektir.

Eşler ne yapıyor?

Birinci uygulama eşini seksten yoksun etme. Onu tehdit edecek, öfke, gözyaşı düşmanlıkla fırtınalar esecektir. Çoğu kadın bu davranışı gösterir. Sonuçta evlilik ilişkisi derin yara alır. Erkek eve yönelse de ikiyüzlülüğü seçecektir.

Yapılması gereken nedir?

Tam tersi. Akıllı kadın cinsel açıdan daha heyecanlanır, canlı ve neşeli olur. Kadının erkeğe karşı en etkili silahı cinsel etkileme gücüdür. Bu gücü kadınlar erkeği geri almak, eve bağlamak için, yasak ilişkiyi engellemek için kullanmalıdırlar. Çünkü erkek Poligam'a ( çok eşlilik ) yatkındır. Bu konuyu açtığınızda kadınlar "Ben cinselliği sevmiyorum, hoşlanmıyorum" diyorlar. Doğrudur. Özellikle kültürel özellik olarak kadınlar cinsel yönden duygularını bastırmaktadırlar. Ama seks çılgınlığının yaşandığı günümüzde eşlerinin yasak ilişkisini önlemek için yatakta aktif ve saldırgan kadınlar akıllı kadınlardır.

Uzun ayrılıklara dikkat!

Kısa yokluklar sevenler için duyguları güçlendirir. Birbirlerini özlemek sevenler için önemli bir ölçüdür. Uzun yokluklarda sevgi bağlarında zayıflamalar olağandır. İşkolik, kariyer peşinde erkekler veya kadınlar iş heyecanına o derece kendilerini kaptırırlar ki eş ve çocuklar akıllarına bile gelmez. İş seyahatleri sık ve uzun ayrılık gerektirirse evlilik için ateşle oynanıyor denebilir.

"Bensiz yaşamaya alışabilir" kaygısı eşler için önemlidir. "Göz görmeyince gönülde istemez". Evlilik için önemli bir uyarı ve tehlikedir. Askerlik, özel görev, yurt dışı çalışmaları zorunlu ayrılıklardır. Ancak dünyanın elektronik bir köy olduğu günümüzde gözle gönül mesafesi birbirine çok yaklaştı. Elektronik ilgi de sevgiyi devam ettirir.

Eşinize güvenmelisiniz!

Eşler zekice olmayan bir yaklaşımla eşini eve bağlı tutmak için "kontrollü gerilim stratejisi" uygulamaya çalışır. Eşini gergin bir ipin üzerinde tutmak kuşku fırtınası içerisinde çok eşin yaptığı hatadır.

Böyle suçlayıcı, yargılayıcı, tehdit edici yaklaşım ilişkide sevgiyi uyandırmaz, korkuyu uyandırır. Eğer bir eş kocasını aldatmak istiyorsa veya koca karısını aldatmak istiyorsa onun vicdanında bekçi yoksa ve sevgi ağır basmıyorsa bir yolunu bulacaktır.

O halde çözüm ilişkide "sevgiyi nasıl uyandırırız'a " kafa yormaktan geçer.

Hiç kimse kendisine güvenilmemesinden suçlanmaktan hoşlanmaz. Özellikle doğruyu söylüyorsa, ilişkiye zarar verir.

Güvenilmemiş olmak işimizde en kötüyü ortaya çıkarır.

Güvenilmiş olmak işimizdeki en iyiyi ortaya çıkarır.

Bir insanın eşine inanması ona verilecek en büyük armağandır.

Eşinize iyi isimlerle seslenirseniz o ismi koruyabilmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Rahmetli Ayhan Songar'ın torunu Almanya ya giderken ona bir nasihati vardı. "Kızım seni önce Allah'a sonra kendine emanet ediyorum". Küçük hanım "Bu güvene layık olma duygusunu hiç aklımdan çıkaramadım" diyordu.

3- Cinsel Aldatma

"Eşimin ilgi duyduğu bir kadın var, güzel bir evliliğimiz vardı. Bunu neden yaptı, ben ne yapmalıyım, ilgi duyduğu kişi benim kadar bile sevimli değil" Psikolojik danışmana sırf başvuru sebeplerimden biriside budur.

İstatistikler ABD' de 100 erkekte 70'i, 100 kadından 25'i başka birisi ile beraber olduğunu söylüyor. Boşanmalar 1955 de %10 iken 1995 de % 52 ye çıkmış durumda.

Burada cinsel aldatmaların büyük rolü var.

Aile saadetine zarar verecek böyle bir davranış, onaylanacak bir davranış değildir. Bir insan hem evli kalırım hem cinsel olarak istediğimi yaparım diyorsa bu evliliğin doğasına aykırıdır. Er geç bir bedel ödemek zorunda kalacaktır.

Fakat bir kimse beşeri zaaf olarak böyle bir eylemde bulunuyor ve sonra pişman oluyorsa yapılacak şeyler vardır.

Bu ilişki siz istemedikçe asla sona ermez. Yapılan bazı hatalı tutumlar eşleri haklıyken haksız duruma düşürmektedir.

Birinci tutum: Misilleme yapmak

İnsanda doğal bir dürtü vardır. Öç almak, ona aynı ilaçtan içirmek, aynı acıyı çektirmek, yani kendi yasak ilişkinize sahip olmak.

Bazen de eşinize istenilebilir, beğenilebilir olduğunuzu göstermek, kanıtlamak, kıskandırmak için yapma arzusu uyanabilir. Fakat sonuç genelde yıkım olmaktadır. Sallantıda olan evlilik yıkılmakla sonlanacaktır. Yahut taraflardan biri ceza evine diğeri mezaristana gidecektir.

İkinci tutum: Duyguları bastırmak

Ağlamaya ihtiyacınız varsa ağlamalısınız, incindiyseniz açıklamalısınız. İnsanın kendisini denetlemesi iyidir ama bu duygularını ifade etmemesi anlamına gelmez. Duygularınızı doğru yöntemlerle ifade etmelisiniz. Kavga dili haklı insanı haksız duruma düşürür. Karşı tarafı savunmaya iter. Onun vicdanını rahatsız edecek duygu ifadesinin yolunu bulabilirsiniz.

Üçüncü tutum: İşlenen suçu sopa gibi kullanmak

Bazı insanlar sevdiklerinin hata yapmasından hoşlanır. Başkalarının hatası onun hatasını az gösterir. Bu hatayı sevdiğini denetlemek için sopa gibi kullanır. Böyle uygulamalar doğru yöntemler değildir. Aradaki sevgiyi uyandırmaz. Korku egemen bir ilişki iki tarafı da mutlu etmeyecektir.

Başkasının hatasında kalbi kırılan kimse "Sen dili" ile değil "Ben dili" ile konuşmayı başarmalıdır. Semavi bağışlayıcılık idealdir ancak herkes başaramaz. Bağışlamayı zamana bırakan bir insan karşı tarafı suçlamak, yargılamak gibi kolay bir yol yerine kendini sorgulamak, öz eleştiri gibi ben dilini kullanmalıdır.

"Suçun bir bölümü benim üzerimde" diyebilen bir insan gizlenmiş tehlikelerin oyununu bozacaktır.

Dördüncü tutum: Ayrıntılara dalmak

Acı olayları sürekli sorgulamak karşı tarafa kendini aşağılanmış hissettirir. Bazı insanlarda korkunç bir soru sorma ve merak dürtüsü vardır. Olayın ayrıntılarını dakikası dakikasına öğrenmek kötü niyetli bir dürtüdür. Halk arasında güzel bir söz vardır "Pisliği karıştırıp sonra kokuyor demek" gibi. Gerçekten hataların üzerine toprak örtmeyi başarabilmek çok zordur ama gereklidir. Hatasını kabul eden bir insana sürekli hesap sormak onu aşağılayacaktır. Kendini kötü hisseden bir insanda karşı tarafa sevgi duygularını uyandıramaz. Muhtemelen kaçınma davranışına veya kavga diline sebebiyet verilir.

Beşinci tutum: Kendine güveni kaybetmek

Olayları ayrıştırabilmek çok önemlidir. Eşiniz sekse mi düşkün, baştan mı çıkarıldı? Eşiniz sizin kötü bir eş olduğunuzu mu düşünüyor, yoksa zayıflık mı gösteriyor?

Bu olay sizin çekici olmadığınız, sevilecek biri olmadığınız anlamına mı geliyor? Böyle bir kanaat insanı depresif yapacaktır. Ancak olayları ayrıştırarak düşünen bir insan "Benim hatam varsa bile böyle davranması gerekmezdi" diyerek kendine güveni kaybetmeyecektir.

Kendisine değer vermek ayrı öz eleştiri yapmak ayrıdır. Bir insan kendine güveni kaybetmeden kendini sorgulayıp geliştirmenin yolunu bulabilir.

"Bu olay bana neyi öğretti" diyebilmek bilgece bir yaklaşımdır.

Feminist Kadınlar.

Feminist kadın denildiğinde erkeklerden nefret eden, kadın-erkek ilişkilerini savaş alanı olarak gören, cinsel özgürlük tutkunu kadınlar anlaşılır.

Gerçek feministler yalvaran erkeklerden hoşlanırlar. Erkeğe seks için ihtiyaç hisseder. Erkeği doğal düşman olarak görme eğilimi aslında erkek egemen kültürlere tepki olarak oluştu. Gerçekten de kadını ucuz köle olarak gören değer vermeyen güdülmesi gereken tutumlara sessiz kalınmamalıydı.

Erkeklerin kadınlar üzerinde hakkı olduğu gibi kadınlarında erkekler üzerinde hakkı vardı. Bunu Hz. Peygamber veda hutbesinde söylemişti. Ancak uygulamada bu tam gerçekleşmedi. Günümüzde bu inanç çizgisindeki kişiler kadın-erkek ayrımını netleştirmelidirler.

Allah'ın nazarında kadın ve erkek eşdeğerdedir. Kadın ve erkek birbirini tamamlamak için yaratılmışlardır.

O halde erkek egemen veya kadın egemen hareketler sorgulanmalıdır.

Erkeklere kadınsız, kadınlara erkeksiz yaşamayı önermeye kimsenin hakkı yoktur. Bu insanın psikolojik doğasına aykırıdır.

Kadın erkek açısından sadakate dayalı güzel bir ilişkiden daha mutlu edici bir zevk kaynağı yok gibidir.

Özgür ve bağımsız eş!

Mutlu evliliği birbirlerine bakan iki eş değil birlikte dışarıya aynı noktaya bakmayı başarabilen kişiler oluşturur.

İşletmecilikte bir kural vardır. Büyük yönetici farklı insanları aynı amaç etrafında benzer hareket şekliyle çalıştıran yöneticidir.

Bu kural evlilikte de geçerlidir. İki farlı insan iyi bir evlilik hedefine farklılıklarını yaşayarak birbirlerini ezmeden ulaşabilirler.

Evlilik psikolojik bir ihtiyaçtır. Bir çıkar ortaklığı değildir. Eşini para makinesi gibi gören, bozulan makineleri tamir ettiren, akan boruyu onaran insan gibi görmek bencilliktir.

Fakat çok bağımsız kadın biliriz ki, kariyeri var, dolu hayatı, tatmin edici iş, ihtiyaçlarını gideren yardımcısı var ama bir erkeğe ihtiyaç hisseder. Evde kendisini bekleyen, gününü nasıl geçtiğini merak eden, onu umursayan, konuşacak birinin olması yani bir dostunun olması her iki cins içinde psikolojik doyum demektir.

Evliliği cinsellik dışında dostluk ilişki sırtını dayayacağı dayanak, sığınacağı bir liman gibi düşünmek insanın doğasında vardır.

Evlilik dostluk ise birbirine ruhen eşit ve tamamlayıcı olmalıdır. Kadın egemen ve erkek egemen hareketler evliliğin ruhuna aykırıdır.

Gizli feministlik

Evlilik danışmanları eski yıllarda ümitsiz, yalvaran, gözyaşları içinde bir kadın, duyarsız, otoriter, öfkeli bir koca örneğine çok rastlarlardı.

Ancak son yıllarda, kocasının zevk almasını engelleyen  "İki kaşığı varsa birini kır onu devamlı gergin ip üstünde tut " mantığıyla hareket eden, evde kontrolü elde tutmak isteyen eşlere çok rastlıyoruz.

Feminist hareket kadın-erkek ilişkisini savaş alanı haline getirdi.

Görünüşte ve söylemde feminist olmayan ama uygulamada feminist olan geleneksel kadın tipi evliliği savaş alanı haline çeviriyor.

Özellikle kocasının ailesine karşı itici, dışlayıcı tutumları ile ona sahip olmak istiyor. Feminist bir bencillikte denebilen bu tutum sorunu bazı erkekler aman gerginlik olmasın diyerek teslimi silah ederek anne-babasına sırtlarını dönüyorlar.

Bazı erkekler fizik güç kullanmaya kadar aşırı tepkilere girebiliyor.

Geleneksel feminizmde erkek çocuğun annesinin de kendi geçmişinde benzer tutum içinde olduğu söylenebilir.

Feminizm ister açık ister gizli olsun evlilikte romantizmi yok ediyor, sevgiyi azaltıyor, düşmanlık duygularını alevlendiriyor.

Kayınvalide Sendromu

Evlilik danışmanlarının çok konuştuğu konulardan biriside, kayınvalide ve pederi sevmek ancak aynı zamanda onlarla özgür olmak mümkün mü?

Bir erkek çocuk da annesiyle güçlü, sıcak ilişki, bağ kurduysa bu övgüye layık bir durumdur. Evlendikten sonra annesinden onu incitmeden uzaklaşmayı başarmışsa bu tutum övgüye layık bir durum olacaktır. Bu durum iyi anneyi de mutlu edecektir.

Genç kızlara iyi kocaların annelerini gerçekten seven erkekler olduğunu söyleyebiliriz. Böyle erkekler uzaktan sevmeyi de sürdürebilirler. Annelerine ve eşlerine güzellikle hayır diyebilmek kolay kazanılan bir beceri değildir.

Kaynak: Akra FM – Prof. Dr. Nevzat Tarhan


Evlilik Hizmetçilik mi!

Bazı hanımlar dert yanıyor.

Kocam beni hizmetçisi olarak görüyor.

Benimle ilgilenmiyor.

Evi otel gibi kullanıyor.

Benim kazancıma el koymuş.

Kendimi özgür ve hür hissedemiyorum...

Geliniz bu konuları biraz irdelemeye çalışalım.

İnsanın 3 tane yaşı var.

Temyiz yaşı, yani iyi ve kötünün ayrımını yapabildiği yaş.

Büluğ yaşı, yani Allah (cc) katında sorumluluklarının başladığı yaş.

Rüşd yaşı, yani kanuni olarak 18'ine ayak bastığı yaşı.

Dolayısıyla "her şey olup bittikten sonra sorulara cevap aramak yerine" hiç olmazsa büluğ çağından itibaren bu konuların evde, okulda gençlere öğretilmesi gerekiyor.

Evet, bazı erkekler kadınları hizmetçisi olarak görüyor, maalesef doğru.

Oysaki herkesin nüfus cüzdanı ayrıdır.

Eşlerimiz bizim bilgisayardaki program uzantımız değil ve onların "ayrı birer birey" olduğunun farkına varmamız gerekiyor.

Özgürlükten neyi kast ediyoruz?

Cinsel yönden özgür olmak kast ediliyor ise, bu yanlış.

Ama yıllardan beri, bu sakat düşünce, bu millete medya yoluyla pompalandı.

Bir kadının kocasına hizmet etmesi, onun özgürlüğünü elinden almaz, tam tersi onun Cenneti kazanmasına vesile olduğu için kadını gerçekten özgür yapar.

Çünkü Hadisi Şerifte Resûlullah Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur.

“Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona 'Haydi cennetin hangi kapısından istersen gir' denilir.”

Ne büyük müjde...

Günümüzde sıkça karşılaşılan bir sorun da, evin reisinin kim olduğu, sorusunun cevabıdır.

Gelenekler, erkeğe evin reisi olma hakkını veriyor, ama kanunlar vermiyor.

Kanunlara göre, bir kadın çalışmak için kocasından müsaade almak zorunda değil.

Aslında olay ne biliyor musunuz?

Erkek milleti ergenlikten bir türlü kurtulamıyor, dolayısıyla evin gerçek anlamda da bir türlü reisi olamıyor.

Toplumun kırmızı çizgileri de maalesef yok olmaya yüz tutmuş.

Kadın televizyonda hocaya soruyor. "Evliyim, başka birisiyle imam nikahı kıydım, günah işliyor muyum?

Bu soruya ne diyelim şimdi...

Ba'de Harab ül Basra..

Tefekkür etmeyen, irfanı olmayan eğitim sisteminden yetişen nesiller.

Aslında mahkemelerdeki boşanma davalarının bir kısmı, en baştan hiç olmaması gereken evliliklere ait boşanma davaları.

Bir başka anlaşmazlık konusu.

Hocam, biz karı koca çalışıyoruz.

Maaşları harcama noktasında aramızda anlaşmazlık var.

Ne tavsiye edersiniz?

Herkes kendi kazancının %20'sini kişisel harcamaları için ayırsın, kalanı ortak havuzdan harcansın"

Bu bir çözüm yolu olabilir.

Kavgaya gürültüye gerek yok.

Bu işlerin düzelmesini gerçekten istiyor muyuz?

Cevabımız evet ise, hem kadın hem erkek "ahlâkî Muhammediye" ile ahlaklanacağız.

Ahlaki Muhammediye nedir?

Açıp kitaplardan okursunuz.

Kadın erkek insanlardan "ahlâkî Muhammediye" kokusu gelirse, orada şeytan ve nefis olmaz.


Sosyal Sağlık ve İletişim Teknikleri

İnsan sağlığı 3 bölümden oluşur.

Beden sağlığı, ruh sağlığı ve sosyal sağlık.

Nasıl ki vücudumuzun bir yeri ağrıdığında doktora gidiyorsak hatta doktora gitmeden vücut sağlığımız bozulmasın diye gerekli koruyucu önlemleri alıyorsak aynı şeyi psiko sosyal sağlığımız (ruh+sosyal) içinde yapmalıyız.

Aksi halde bir anlık dikkatsizlik sonunda şarampole yuvarlanan araba misali telafisi çok güç sonuçlar doğabilir.

İnsan başkalarıyla nasıl iletişim kuracağını konusundaki teknikleri öğrenmeli, kendi ruh sağlığını korumasını bilmelidir.

Oldukça farklı insan karakterleri olduğundan insanları yönlendirmek oldukça zordur.

Burada yönlendirmekten ifade edilen kasıt, tabiri caizse, arabayı yolda tutmak için nasıl belli sürüş tekniklerine uyuyorsak, insanlar arası iletişimimizi de kazasız belasız bir şekilde sürdürebilmek kastedilmiştir.

İnsan beyninin en fazla binde biri ile beşini kullanmaktadır. İnsan kabiliyeti oranında daha ileriye gidebilir.

Kapasitemizi geliştirmede bilim sanatının hünerlerinden faydalanmalıyız.

Yönlendirme tekniklerinin maddelerini okurken uzman yerine kendimizi düşüneceğiz.

Muhatabımız ise örneğin okulda kabiliyeti oranında başarılı olmayan bir öğrenci, evde refikamız, dışarıda iletişim kurduğumuz her bir birey olabilir.

Yalnız yönlendirme tekniklerini uygulayabilmek için ruh sağlığımızın yerinde olması gerekir.

Ruh sağlığının 8 öğesine uyamayan kimsenin yönlendirme tekniklerini tam manasıyla uygulaması mümkün değildir.

Bazı şeyler aniden gelir. Trafik kazası gibi. Ancak kanser, stres, ülser bir anda ve bir sebepten değil, bir birikim neticesinde gelir.

Yürüyen bir araba yürüyor diye bakımı ihmal edilmez.

Ya da filan yeri bozuldu diye çöpe atılmaz. 

İşte psiko sosyal sağlığımızı korumazsak fatura beden sağlığımıza çıkabilir.

Şimdi ruh sağlığının 8 öğesini madde madde inceleyelim.

 

RUH SAĞLIĞININ ÖGELERİ:

1- Toplumla ahenkli ilişkiler kurabilmektir.

2- Hayatın türlü stres ve sıkıntılarına tahammül edebilmektir.

3- Kişinin kendi şartları içerisinde başarılı olabilmesidir.

4- Heyecansal olgunluk. Heyecanlarımıza hakim olmalıyız. Karşı taraf hata yaptıysa sakin olmalıyız. Benzin benzinle söndürülmez. His ve mantığımız birbirini dengelemelidir. Kuşların bile iki kanadı dengede olmasa havada uçabilir mi. Heyecanımız bize hata yaptırmamalı. Önemli olan bilginin kullanılmasıdır. Kullanmadıktan sonra neye yarar. Son söyleyeceğimiz sözü ilk başta söylemeyeceğiz. Hata yapmamak zafer kazanmak için yeter. Stresle mücadele tekniklerini bilmezsek heyecanımıza hâkim olamayız.

5- İnsan kötü ve zor durumlara düşse de umudunu yitirmemelidir. Ruhunu teslim edinceye kadar. Her insanın kendine göre bir anayasası, çizilmiş bir rotası olmalıdır. Tıpkı bir geminin pusulası gibi günlük aylık senelik ve ömürlük planımız programımız hedefimiz olmalıdır. Hedefini bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.

6- İç dünyamız ile dış dünyamız dengede olmalıdır. İnsan realist olmalıdır. Kendi iç âlemimiz de kurduğumuz hayaller dış dünyamızdaki hayatın gerçeklerine uygun olmalıdır. Bakırköy Akıl Hastanesinin girişinde düşünen adam heykeli vardır. Bundan ders çıkarmalıdır. Gerçekleştiremeyeceğimiz şeyleri sürekli düşünmenin faturası ruh sağlığımıza çıkacaktır. Bireyin iç dünyası kendi hayal âleminin patronudur, kralıdır. Ancak dış dünyada birtakım şeyleri elde etmenin bedelleri vardır. Olmayacak şeyleri sürekli düşün düşün. Ne olacak bu işin sonu. Hayatta insana engel olacak sinekler bitmez. İnsan başaramayacağı ham hayal şeyler peşinde koşmamalıdır. Hayallerimiz sevk ve idare edecek sağlam bir aklımız olmalıdır.

7- Mevcut durumu koruyabilme ve yüceltebilme prensibidir.

8- Belirlenmiş ahlak ve norm kurallarına aykırı davranmamak, davranış biçimi bakımından müspet olmak.

 

Dünya sağlık teşkilatının raporuna göre her iki kişiden biri zaman zaman ruh hastası pozisyonuna düşmektedir. Bazı işlerin çözümü yoktur. Lazım gelen sabırdır. Her kişinin değişik ahlak ve norm yapısı vardır. İnsanın ilmini ve usulünü bilmemiz gerekir. Toplumların alt yapısını bilmeden konuşmak doğru değildir. Buda iletişim teknikleri ile olur.

 

YÖNLENDİRME TEKNİKLERİ

Birinci madde güdümleme yapmamaktır. 

Güdümleme yaparak insanları yönlendiremeyiz.

Güdümleme yerine kendimizi sevdirmeye çalışmalı, etkileşim kurmaya çalışmalıyız. İnsanın kendi yazgısını kendisinin belirleme hakkına saygı duymalıyız. Bir insanın annesi, babası, patronu v.s. olabiliriz ancak insanın her şeyi değiliz.

Bulunduğumuz pozisyona göre iletişim kurmamız çok önemlidir.

Çocuğumuzun nüfus cüzdanı biz değiliz.

Kişi ile uzman arasında (uzman yerine kendimizi düşünelim) karşılıklı sevgi ve saygı üzerine bir durum belirlenmelidir.

Nasihat yerine, sorunu, sorun sahibine çözdürme metodu kullanılmalıdır.

Örneğin ilkokuldaki bir çocuk bizim zannettiğimiz gibi çocuk değildir. Toplam 8 basamak olan psiko sosyal basamağın 7. sindedir.

Kumaşın yırtık yerini kendi ipliği ile dikmeye çalışmalıyız. Tıpta dahi böyledir. Kişinin kendi dokusundan alınan bir damar bir başka yerine dikiliyor.

İnsanlar biyo-psiko sosyal yapıya sahiptir. Maşa varken elimizi niye ateşe tutalım.

Yönlendirme teknikleri varken niçin bunlardan faydalanmayalım.

Unutmayalım ki huyuna gidilirse aslanlar, kaplanlar dahi insana hizmet etmektedir.

O halde çözüm için izlenecek yol ve zorunlu değişiklikler uzman ile kişi arasında oluşturulur.

Endüstride iş veriminin artırılmasında çalışan işçilerden teklif isteme metodu vardır.

Çünkü en büyük sıkıntıyı, soruna neden olanlar çekmektedir.

Yararlanılan Kaynak: Akra FM – Prof. Dr. Kemal Çakmaklı.

 

Kritik Analitik Düşünme

 

Size ayaklarınıza baktırır iken, yüzünüze tokat atmak isteyenleri sezinlemektir.

Yumruğu değil, yumruk atanı değil, yumruğu attıranı görebilmektir.

Büyük resmi görebilmektir.

 Açık pozisyona düşmemektir. Sadece finansal yönden değil. Yalan söylemek, sözünde durmamak, günah işlemekte açık pozisyondur.

Size sunulan çözüm yolları haricinde başka çözüm yolları olabileceğini düşünmektir.

 

KAD, temelde zihinsel işlevlerin kullanıldığı bilişsel bir beceridir/aktivitedir. Dikkat, hafıza, muhakeme, algılama ve çıkarsama yapma gibi bir dizi zihinsel sürecin, eş zamanlı olarak etkileştiği, bir süreçler bütününü temsil eder.

Kritik analitik düşünme, eleştirel düşünmedir.

Eleştirel düşünme, günümüzdeki anlamıyla “tenkit” değildir.

Eleştirel düşünme, bir konunun tarafsız bir şekilde analiz edilmesini ve gerçek kanıtların değerlendirilmesini içeren bir değerlendirme süreci ve yeteneğidir.

Aslında KAD, ortaya yeni çıkmış bir kavram değildir, eski dildeki Basiret ve Feraset kavramlarının karşılığıdır.

Şimdi Kritik Analitik Düşünme kavramının tek tek kelimelerini anlamaya çalışalım.

Kritik Etmek: Eleştirmek, incelemek, araştırmak.

Analitik: Çözümleme, tahlil.

 

Mesela A şehrinden B şehrine gideceksiniz?

Önce kritiğini yapıyorsunuz. 5 farklı yol var. Her bir yoldan gitmenin fayda ve zararlarını eleştirel bakış açısıyla inceleyip araştırıyorsunuz. Hangisi daha güvenli, menzile daha çabuk ulaştırır vs.

Sonra karar kıldığımız yolun analitiğine yani çözümleme ve tahliline geçiyorsunuz. Ne kadar yakıt lazım, dinlenme tesisleri nerede, en çok kaza nerelerde oluyor vs.

KAD’ı anlamak için insan önce kendisini tanımalıdır.

Mesela bir koç aynada kendini görse hasmım diye saldırır.

 

KAD’ın ana hedefi tarafsız bir düşünür hale gelebilmektir.

Bunun için ilk yapılması gereken kendimizin hangi düşünce seviyesinde olduğumuzu tespit etmektir.

Bunun da ilk şartı insanın kendini anlamasından geçer.

İnsanın kendini anlaması için düşüncenin ne olduğunu anlaması gerekir.

Anlamak ise bir süreci gerektirir.

Düşünmenin ne olduğunu anlayan bir insan, kaliteli sorular sorabilen insandır.

Bir konuyu anlamadı iseniz, o konunun ilk teorisinden işe başlamalıdır.

Çoğu kişi için düşünmek bilinç dışı bir eylemdir.

Düşünme eylemi bilinç dışı düzeyde ise, herhangi bir sorunu göremez ve dolayısıyla onu sorunlarla başa çıkamazsınız.

 

Peki, bu yeteneği nasıl edebiliriz?

Şu soruların cevabını düşünün.

En iyi düşünürler, hangi yöntemleri kullanarak öğrenme sürecine katkı vermiş?

Karar alma ve problem çözmede hangi yöntemleri kullanıyorlar?

Mantık dışı düşüncelerle başa çıkma yöntemleri nelerdir?

Konvansiyonel yalanlar nasıl anlaşılır?

Satır aralarını okumak ve cümleyi tersten okumak ne demektir?

Zihinsel manipülasyon ne demektir?

Stratejik düşünme evreleri nelerdir ve ileri düşünür olmak için ne yapmalıdır?

İyi düşünürler, sorgulayıcı, amaca yönelik, yüzeyde kalmayan düşünürlerdir. İyi düşünürler, güçlü ve zayıf yönlerini (SWOT  – Güçlü-Zayıf-Fırsatlar-Tehditler) analiz eder, duygu ile mantıklarının dengesini gözetir, düşünceyi parçalara ayırıp analiz ederek düşüncenin bilinçli bir şekilde öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunun farkında olanlardır.

İyi düşünürler, düşünme becerilerini hayatlarının her boyutunda kullanırlar.

İyi düşünürler her geçen gün hayatlarının kalitesini geliştiren kişilerdir.

İyi düşünürler, kendi düşüncelerinin iyi bir eleştirmenidirler. Bunu kendimizi daha geliştirmek ve usta bir düşünür olmak için yapmalıyız.

İyi düşünürler, düşünce alışkanlıklarını değiştirebilen kişilerdir.

En iyi düşünürler sistematik ve dikkatli bir şekilde ağır adımlarla yürüyenler, doğru sorular soranlar, önemli fikirler kovalayanlar, fikirler arasında bağlantı kurabilenler, mücadelenin değerini bilen kişilerdir.

 

Çok daha akıllı, zeki ve dikkatli olmamız gerekiyor.

Daha derinlikli düşünmek için kelimelere hâkim olmanız önemli.

En az 5000 kelime bilmek lazım.

Kavramlar sizin düşünme kapasitenizi gösterir. Mesela "tevhid" bir kavramdır.

"pi" sayısını bilmek ise bir bilgidir.

Bilmek yetmiyor, bilgiyi sanata dönüştürmek gerekiyor.

 

Sağlıklı ve Doğal Beslenme

İlk şart kazancın helal yoldan olmasıdır.

 

Beden ve Akıl Sağlığınız İçin!

40 ya da 50'nizden sonra keşke dememek için bu tavsiyelere kulak verin!

Yapıp yapmamak size kalmış...

İdrarınızın rengi ve kokusu belli olmayacak duruma gelinceye kadar, her gün yeterli ve kaliteli su için.

Tuvaletiniz geldiği zaman en kısa sürede ihtiyaç giderin.

Saatlerce beklemeyin.

Aksi durumda ilerleyen yaşlarda "prostat ve böbrek sorunları" yaşarsınız.

Dar streçli elbiseler kan dolaşımını engeller.

Gençler, moda ya da özenti değil sağlığınız daha önemli.

 

Bağırsaklar ikinci beyniniz gibidir.

Bu nedenle mümkün mertebe her gün dışarıda yemek yemeyin.

Aile fertlerinizle bile anlaşamazsınız.

Aynı yemekleri yemiyor iseniz, zamanla kişiliğiniz farklılaşır.

Çünkü hepinizin aldığı kimyasallar farklı.

 

Özel durunlar hariç, sağlıklı kalmak için günde iki öğün yemek yiyin.

Gün doğduktan sonra ve gün batmadan evvel.

 

Tatlı ya da meyve aynı anda olmamak üzere yemekten en az 30 dakika önce yenir.

Yemekten hemen sonra tatlı ya da meyve yenmez.

 

İki hayvansal gıdayı mümkünse aynı öğünde yemeyin.

Tereyağı yiyorsanız yumurta yemeyin.

Et yiyorsanız ayran tüketmeyin.

Plastik kutularda hazır ayran asla tüketmeyin.

 

Paketlenmiş endüstriyel gıdalardan uzak durun.

Karaciğeriniz zarar görür ve kan değerleriniz düşer.

Akciğer fonksiyonlarınız bozulur ve kafanız yeteri kadar çalışmaz.

 

Cola ve enerji içeceklerinden kesinlikle uzak durun.

 

Akşam 22.00 - 02.00 saatleri arasında uyuyun.

 

Boks ve futboldan uzak durun. Seyretmek dâhil. Çünkü faşist duygular oluşturur.

Ama bütün eklemlerinizi hareket ettirecek yürüyüş, yüzme, ata binme gibi sporları yapabilirsiniz.

 

Sigara, alkol ve uyuşturucudan uzak durun. Beş cihetten insana zararı var.

Dine, akla, bedene, mala, yeni doğacak nesillerre.

 

Kaynak: https://youtu.be/7wl8w7ky-dw

 

Sağlıklı beslenme üzerine aşağıda 4 dakikalık güzel bir video linki verilmiştir.

https://www.youtube.com/watch?v=N4Pw-DU3JDc&list=PLo5I1yOJKpvm_1EIWAgJMVKZV1det6eX1&index=1


İşin Özü

Yaşlı bir bilge, çölde bir vahada oturmuş, düşünüyormuş.

Genç birisi, ona yaklaşır ve der ki:

“Lütfen beni öğrencin olarak kabul et.”

Bilge, parmağıyla kumların üzerinde düz bir çizgi çeker;

“Çizgiyi kısalt” der.

Genç, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.

Bilge der ki:

“Git, öğren de gel!”

Aradan bir süre geçtikten sonra delikanlı tekrar gelir.  Bilge, yine bir çizgi çizer:

“Kısalt!” der.

Delikanlı, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul etmez:

Git, öğren de gel!

Uzun bir zaman sonra delikanlının tekrar yanına geldiğini gören Bilge,  kumların üzerine yine bir çizgi çeker ve onu kısaltmasını ister.

Delikanlı:

“Çok düşündüm ama bulamadım. Siz kısaltın!”

Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker:

“İşte şimdi kısaldı.” der...


Bir zamanlar Dünyanın en çok satan Nokia diye bir telefon vardı

Koreliler rakiplerini bitirmek için Nokia’nın fabrikasını yerle bir etmeyi hiç düşünmediler

Ondan çok daha iyisini Samsung’u çok daha uygun fiyata yaparak bitirdiler Nokia’yı..


Almanların benimde beğendiğim çok övündükleri Sig Sauer diye bir silahları vardı

Canik diye bir Türk şirketi çok daha iyisini yaparak bitirdi Sig Saueri geçenlerde pes edip fabrikasını bile kapatmışlar


İsrail’in çok övündüğü Heron Amerika’nın da Predatör denen ihaları vardı bir zamanlar silahlı olanını parayla bile vermiyorlardı bize

Ama çılgın bir delikanlı çok daha iyisini çok daha ucuza yaparak Bayraktar ve Akıncıyla bitirdi saltanatlarını


Hayatımızda karşımıza çıkan tüm düşmanlarla mutlaka savaşmamız gerekmiyor

Onlardan çok daha gelişmişini yaptığımızda onlar zaten bizimle savaşmayı akıllarına bile getiremeyeceklerdir.


“Türkiye İslam Dünyasının Ağabeyidir - Ömer Tuğrul İnançer”

--- Okumakla, ders almakla, hoca dibinde diz çökmekle bilgi edinilmez. Bunlar bilgi edinmenin vasıtalarıdır. Tefekkür ile bilgi öğrenilir. Bunu yapmak için, okuduğunu hazmedip okuduklarınla, gördüklerinle duyduklarınla mecz edeceksin.

--- Öğrenmenin zemini ise, sevgidir. Bu sevgi egoizm sevgisi değil. Şeyh Galip ne diyor: Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen. Yani, kendine iyi bak çünkü âlemin özüsün sen.

--- Nefsinin kölesi olanlar yağ lekesi gibi çevreyi kirletir ve temizlemek için özel gayret gerekir.

--- Materyalist, bedeni rahatlığa yönelik davranış biçimleri, bizleri insani duygulardan uzaklaştırıyor.

--- Bizim taleplerimiz bizim seviyemizi gösterir. Mesela daha iyi bir evinin olması “hayatının gayesi” olmamalı. İnsan, evini bataklıkta değil zirvelerde yapmalı. İnsanı insan yapan istekleridir. Mevlana ne diyor: Neyi talep ediyorsan sen O’sun.

--- Allah sevildikçe tanınır, Resûlullah tanındıkça sevilir.

--- Dünyadaki bütün Müslümanlar hal diliyle şöyle diyor: Türkiye iyi bizler iyi.

--- Ortadoğu’nun petrol zenginine hitaben: Kardeşin aç, sen dünyanın en büyük yatına biniyorsun.

--- Biz istesek te istemesek te, İslam dünyasının ağabeyiyiz.

--- Buradaki Türk kelimesi ırk anlamında şovenizm değildir. Biz cenazeyi bile defnederken “Bismillah ve ale milleti Resûlullah” deriz.

--- İnsanı insan yapan, iradesiyle yaptığı hareketlerdir. Bunu mensubiyet ile değiştiremeyiz.

--- Siyasi muhterislerin çizdikleri sınırlar gönle hitap etmez.

--- Hadisattan (tarihten) ibret almazsan, sen ibretlik olursun.

--- Bizim kültürümüzde muhabbet, mükellefiyetten önce gelir.

--- Maalesef, bugünkü maarif yani eğitim sistemi ahlaki duyguları vermekten uzak. Bize Batı Medeniyeti öğretiliyor.

--- Oysaki batı medeniyeti insan ve malzeme hırsızı bir medeniyettir. İşte Afrika’da sömürülen insanlar, işte Amerika’da zencilere yapılan muameleler.

Kaynak: https://youtu.be/rY-2l48a59w


Mizaç İlmini Neden Öğrenmeliyiz?

En başta kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak için.

Hz. Ali derki:

İnsanlar sıcaklık soğukluk kuruluk nemlilikten oluşan bir karışımdır.

Anasırı Erbaa: Hava, su, ateş, toprak.

İnsanın kişiliğinde baskın unsurlar hangileri?

Toprak gibi hoşgörülü, deniz gibi geniş gönüllü, sema gibi her yerde olmak...

Erzurumlu İsmail Hakkı hazretlerinin Marifet name eserinde bu hususlarda bir hayli bilgi var.

İbni Sina, Farabi, İbni Haldun Aristoteles’ten bu konularda öğreneceğimiz bir hayli husus var.

Eskiden bu ilimler 19. yüzyılın ilk yarısına kadar, günlük dilde konuşuluyor idi.

Bugünkü Facebook, İnstagram ya da Twitter gibi.

Mesela Aristoteles, inciyi tarif ederken hem soğuk nemli hem de sıcak nemli diyor.

Neden? Çünkü hem suyun içinde hem de suyun içinde etin içinde.

Mesela üzüntünün verem etmesi nasıl oluyor?

Veremin bir sebebi de rutubet.

Ortak bir yerde buluşur ise, verem oluyor.

Bu kümede soğukluk nemlilik rutubet üzüntü dert, bir küme.

Dünyada her şey küme küme.

Karın ağrısına neden papatya çayı iyi geliyor?

Karın ağrısı soğuk nemli.

Papatya sıcak kuru.

Yani hastalıklar zıddı ile tedavi oluyor.

Papatya, herkes için karın ağrısına iyi gelmez.

Birisi içer şifa bulur, çünkü nedeni soğukluk

Birisi içer bir şey olmaz, çünkü onun karın ağrısının nedeni gaz.

Peki, mizaca dair neden yeterli bilgimiz yok.

Çünkü dilimiz değişti.

Mesela Farabi'nin tıp ve felsefe kitapları Avrupa'da okutuluyor.

İbni Sina'nın tıp kitabı İsrail'de Tel Aviv'de okutuluyor.

Peki, bizdeki tıp fakültelerinde niçin okutulmuyor?

Çünkü ilaç sektörü var.

Herkese aynı ilacı vermek için, mizacın göz ardı edilmesi gerekiyor.

Bütün hastalıkların çaresi var ama dilimiz değiştiği için (geçmişle irtibat koptuğu için) anlayamıyoruz.

Hastalıkların çözümü ayakkabı bağlamak gibi belli aslında.

Mesela, soğuk mizaçlı birinin zayıflaması için sıcak-kuru beslenmesi lazım.

Dana eti yerine kuzu eti.

Süt yoğurt ayran yerine kuruyemiş tüketmesi gibi.

Yemekten daha önemlisi ise duygular.

Soğuk bir insan, dostları ile sıcak bir ortam bulur.

Tereyağını eriten sıcaklıktır.

Yediğimiz içtiğimiz şeyler mizacımıza etki eder.

Hatta izlediğimiz şeyler bile.

Temelde mizaç değişmez ama kişiliğimiz değişime uğrar.

Mesela siz yurtdışında doğdunuz, diliniz yaşamınız biraz değişti ama özünüz aynı.

Herkes size Türk der.

İnsana değer verilmeyen bir dünyada yaşıyoruz.

O kadar çok sahte acılarımız var ki.

Zıtlıklar yüceltir, konfor uyutur.

Hoca talebe ilişkisinde zıtlık olabilir.

Böylece talebe orta yolu bulur.

Ama evlilikte olmaz.

Evliliklerde kendinize zıt birini seçerek kendinizi terbiye ettirmeyiniz.

Çünkü eşiniz sizin yol arkadaşınız, terbiyeciniz değil.

Evlenirken karakterinize uyan birini seçin.


Becerilerimizi Geliştirmek.

Metcalf yasası gereğince bir ağda ne kadar çok olunursa, o kadar güçlü olunacağı teorisini hatırlayarak, sosyal proje çalışmalarına aktif katılım göstermek önemli.

Multi disipliner bir çağda yaşıyoruz.

Bu nedenle "hiç bir zaman tek bir iş yapmayın" tavsiyesi, aslında beraberinde harika sonuçları da getiriyor.

Ekmek veya yoğurda çalınan maya misali gibi, etrafımızı kuşatmalıyız.

Kurmuş olduğumuz hayaller yeri geliyor bireysel çalışma gerektiriyor ama ekipsiz asla olmuyor.

Dayanışma ve gönüllülük ilkesini hep hatırımızda tutuyoruz.

Özellikle ekip çalışmasına önem ve öncelik verenler daha başarılı oluyor.

En zeki veya en çok çalışanlar değil, yaptığı işe en iyi adapte olanlar daha başarılı oluyor.

Teknoloji ile birlikte kültürel yapı değişiyor.

Bu değişim karşısında "kendi temel değerlerimizden vazgeçmeden" gelecek günlere kendimizi ne kadar hazır hissediyoruz?

Konfor alanımızdan çıkarak, uzmanlık alanımızı başka alanlara da aktarabilme becerilerimizi geliştirmemiz gerekiyor.

Yaşadığımız çağda rekabet çok fazla ve bu durum bizleri becerilerimizi geliştirmeye mecbur kılıyor.

Uluslararası bir ağda yaşıyoruz.

Bilgi ve teknolojiye kolay ulaşım var ama bu kez de bilgiyi doğrulama gündeme geliyor.

Bu arada bilgi ile bilmek arasında bakmak ile görmek gibi bir farkta var.

Bilmek için çaba göstermek gerekiyor.


Şahin Uçar.

Kültür Teknoloji ve Sanat Yazıları.

Şule Yayınları. 2012. Bazı Alıntılar.

 

Modern Teknoloji ve Manevi Kültür.

Elektrik enerjisini ehlileştirme çağında, maddi kültürdeki büyük gelişmelerin insanlık için büyük faydalar getirdiği kadar, hiçbir devirde görülmemiş ölçüde büyük tehlikeleri davet ettiğini görüyoruz.

Eğer bu değişime göre, manevi kültürümüzü koruyamaz isek, insanlığın sonu hüsran olacaktır.

İnsanların iradesinin bir takım vekiller ile temsil edilmesi ve onlar adına karar verilmesi, yaşadığımız çağda “bürokratik engel” olarak görülmektedir. Çünkü dijital kültür, problemlerin çözümü için “doğrudan doğruya demokrasi” ilkesine göre hareket etmektedir.

 

Enerji Problemi.

Atomun parçalanması ile kıyaslanamayacak ölçüde çok daha güçlü bir şekilde enerji elde etme yöntemi olan “Fusion Enerjisi” ve enerji naklederken hiçbir direnç göstermeyen süper iletkenlerin (superconductive) olduğu bir çağda, bildiğimiz şekli ile medeniyetin sonu gelmiş bulunmaktadır.

Sanayi teknolojisi ve onun başımıza açtığı belalardan çok daha üstün bir teknolojiye geçiş (robotlar, yapay zekâ ve genetik teknolojisi) dünyadaki sosyal değişmeleri de beraberinde getirmektedir.

Bunun üstesinden, ancak bütün devletlerin (iyi ve erdemli insanların) planlı bir işbirliği sayesinde gelinebilir.

 

Genetik Alanındaki Gelişmeler.

Maddi kültürdeki büyük değişimler, çok değişik düşünce tarzlarının doğmasına yol açmakta olup, ülkelerin münevver tabakaları, istikballeri için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.

(Kişisel Notum: Metaverse ve kripto para örneklerinde olduğu gibi)

Genetik teknolojideki meydana gelen gelişmeler, diğer teknolojik gelişmelerden çok daha hızlı olacağa benziyor.

(Kişisel Notum: Covid19 olayında yaşayarak gördük)

Mesela bir ateş böceğinin karanlıkta parlamasına yol açacak geni, bir tütün kromozomuna monte etmek suretiyle, karanlıkta fosforlu gibi parlayan tütün yaprağı imal etmek gibi. Bu misal enteresandır. Çünkü bitki ve hayvan genleri gibi çok farklı iki mahlûk arasında bir sentez mevzu bahistir.

(İnsana ait “human genom” denilen gen haritasının 2000 yılında tamamlandı.)

Bugün itibariyle, yaradılışı bozmaya ait müdahaleler, insanlığın kıyametini getirecek boyuta gelmiştir.

 

Robot Teknolojisindeki Gelişmeler.

Sanayi cemiyetlerinin şartları ve problemleri içinde düşünülmüş teoriler, bugün için geçerliliğini yitirmiştir. Marks’ın emek ve değer teorileri, Henry George’un iktisat teorileri gibi.

Yaşadığımız çağdaki sanayi de kullanılan yüzbinlerce robotları geride bıraktık, şu an biyonik robot teknolojisi üzerinde çalışmalar devam ediyor.

Bugün için “hukuk, iktisat, demokrasi, hürriyet” gibi eskiye ait aldatmacalar, bir laf-ı güzaf olarak kalmaya mahkûmdur.

Adil hane bir sistem ortaya koyamaz isek, dünyanın akıbetinin ne olacağı belli olmaz. Bir gün bir terörist nükleer bomba ele geçirir ve fitili ateşler.

Modern teknoloji sayesinde “güçlü olmak” aldatıcı olabilir, bazen tek bir insan dahi, bütün cemiyete meydan okuyabilmektedir.

 

20. Yüzyıl.

Güçlü olma politikasını esas alan batılıların, materyalist ve ahlaksız bir dünya oluşturma çabalarına şahitlik ediyoruz.

Fiziki açlık hakkında çok şey bildiğimiz halde, ruhi açlık hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz.

Bedenin ihtiyaçları üzerinde bu kadar duruyoruz, peki ya ruhumuz?

Bütün bedeni arzuları doyurmakla beraber, ruhi bir açlığın pençesinde kıvranan insanları, hangi zevk ne zamana kadar tatmin edebilir?

Küresel medeniyetin “içinde Tanrı olmayan dünya hayali” insanın da yapacak hiçbir ciddi işi kalmadığını gösteriyor.

 

Aptal Kutusu.

Hayatın mesuliyetlerinden kaçmak istiyorsanız,

Bütün inisiyatifini başkalarının idaresine terk etmiş iradesiz bir halk yığını olmak istiyorsanız,

Sizi aptallaştıran bir süreç görmek istiyorsanız,

Geçmişi hatırlamayan, geleceği düşünemeyen, yaşadığı an’a sahip çıkamadığı için kalbinin sesine kulak veremeyen insanları görmek istiyorsanız,

Mankurt gibi hafızanızı kaybedip, düşünemeyen biri olmak istiyorsanız,

Hatırlanmaya değecek “değerli çok az şey” seyrederek ömürlerinizi boşa tüketmek istiyorsanız,

Ne ilmi tefekküre ne de beşeriyetin tarihi tecrübesini değerlendirme vaktim kalmasın; diyorsanız,

Televizyon izlemeye devam edin.

Televizyon “aptal emekliler cemiyeti”

 

Mekteplere Elveda.

Endüstri kültürünün telkin ettiği kitle eğitimi, standart bilgiler, ihtisaslaşma, imtihan usulleri tahsil ve terbiyeyi zoraki eğitime dönüştüren metotlar, okumuş zümrelerin adedini artırarak cemiyetin daha kültürlü olacağını zannetmek, ortaçağ eğitim tarzına göre kıyaslandığında bile daha geridedir.

Kitlelerin eğitimi, bugünkü bilgisayar teknolojisinin doğru kullanımı ile zaten mümkündür ve bunun için zaman kaybına da gerek yoktur.

Ortaçağ’daki hoca/talebe, usta/çırak ilişkisi bugün yerini kitle eğitimine bırakmıştır. Hâlbuki zoraki bir eğitimin faydasız olduğunu gösteren pek çok emareler vardır.

Biz insanları yarış atları gibi imtihanlara tabi tutarak, onlara hiç merak etmedikleri şeyleri, zorla öğretebileceğimizi zannediyoruz.

Böyle zoraki bir tahsil, manasına nüfuz edilmeden ezberlenmiş ve unutulmuş, okuyan insanların aptallaştırıldığı cahil insanlar yetiştirmek demektir.

Sistem tamamen değişmeli.

 

Kültür ve Teknoloji.

Kültür, Latince toprağı ekmek ve ona ihtimam göstermek demektir.

Medeniyet, ziraat inkılabı ile başlamıştır.

İnsanoğlu hadiselerin manasını, nesnelere isimler vererek anlatmaktadır.

Ancak çağdaşlaşma, modernleşme, ilim, teknoloji gibi kavramları putlaştırıp, tartışılmaz hale getirmenin tehlikesinin de farkında olmalıyız.

Mesela, kendi kültürümüze bağlı kalarak, Batı Medeniyetinin içerisinde kalmak mümkün değildir.

Mevlana’nın dediği gibi, her şeyin avantajı da vardır, dezavantajı da.

Bizler Tanzimat’tan bu yana batının teknolojik üstünlüklerine bakarak, Batı’yı taklit etme yoluna girmişiz. Oysaki taklit ederek daha üstün bir seviyeye gelemeyiz.

Prusya kralının üç güzel sözü vardır. “Herkes kendi kendini kurtarmalı” “Beni istediğiniz kadar tenkit edin ama bana itaat edin” “Ömrüm boyunca köleleri yönetmekten usandım”

Yaşamak görmektir ama herkes tecrübelerinden istifade edemez.

Roma kavimlerinin bir sözü vardır. “Böl ve yönet” Bölündük ve yönetiliyoruz.

Modernleşme, çağdaşlaşma, teknoloji sözleri kulağa hoş geliyor ama bu arada kendi kültürümüze ve değerlerimize yabancılaşıyoruz.

Bir bifteğin yenilir mi yenilmez mi olduğunu anlamak için, bütün bir öküzü yemek gerekmez.

Geleceğimizi “teknoloji putuna çok fazla sarılarak kurtarmak isterken” geçmişimizi ve ebediyetimizi kaybediyoruz.

Politik maslahatlara göre yönlendirilmiş kültür politikaları ile medeniyet ve kültürümüze sahip çıkamayız, dünyadaki büyük problemler ile de başa çıkamayız.

Bugünkü eğitim sistemi, simyagerlerin (Ortaçağda nesneleri altına çevirmeye çalışan kişilerin) yaptığı sikkelerle, sahte (kalp) paralar yapmaya benziyor, hiçbir şeye yaramıyor ve insanlar bunun gerçek değerini gördüğü zaman, size minnettar olmayacak. Biz mekteplerde cahil kişileri okutup, daha cahil yapıyoruz. Televizyon ile de, en cahil insanları en budala insanlar haline getiriyoruz.

Cahilin ilim sahibi olması hatta delilerin bile akıllanması mümkündür ama aptal bir insanın iflah olması pek mümkün değildir. Bunu sanayi sonrası toplum yani “bilgi toplumunda” daha iyi görüyoruz. Eskiden köleler vardı, şimdi de “teknolojik köleler”

Yani; kitle iletişim araçları kontrolünde, kendi fikir ve inancı bulunmayan, menfaatinden başka hedefi olmayan, şahsiyetsiz tipler.

Teknolojik gelişmeler, tabiatın dengesini alt üst ediyor. Getirdikleri yanında bir de götürdükleri var. Lüks, konfor ve maddi kazançlar hayatımızı tehdit eder hale geldi. Kültürel bakımdan, ailevi bakımdan, manevi değerler açısından. Reklam yoluyla kitleleri aldatma, insan vakarı ve haysiyetini ayaklar altına alıyor.

Çare nedir diye soranlara?

Ben tek başıma bütün milletin meselelerini yüklenecek değilim. Biraz da millet, tarihi bilgi ve tecrübelerimize dayanarak çözümler üretmeli.

 

Radyo TV; Kültür ve Medeniyet.

Sanat en başından beri dinden ilham almış ve dine hizmet etmiştir. Ta ki, değerler dünyasının parçalandığı modern zamanlar dediğimiz son üç dört asra gelinceye kadar. Modern zamanlar insanı sanayi cemiyetinin dişlileri arasında yok etmiş ve un ufak hale getirmiştir. Dinin olmadığı yerde uzak görüşlülük da olmaz, kültür de.

Televizyon vasıtasıyla çok uzak mahreçlerden kumanda edilen sözde dünya görüşleri ile aptallaşmış, şaşkın bir vaziyetteyiz.

Hz. İsa; “gözlerinin önündekini tanı görmediğin sana ilham olunacaktır” demişti.

Televizyon yüzünden düşünemez, beyinleri yıkanmış, aptallaştırılmış, görüntülere esir, cahil kitleler oluştu. Şimdi yalnızca seyr ediyoruz ama gözlerimizin önündekini tanımadan.

İnsanlık, kendisine gökten yağan bilgi ve eğlence dalgalarına karşı nasıl bir tepkide bulunacak?

Artık “aksiyon adamları” değil “seyirciler ırkı” olduk.

 

İnternette ’ki Bomba.

Uzaktan frekans yoluyla, savaş aletlerinin kumanda edilebildiği bir çağda yaşıyoruz.

Bilgisayar programlarının içerisine önceden yerleştirilmiş virüs programları ile belirlenen gün gelince frekans dalgası ile bu programları faaliyete geçirmek mümkündür.

(Kişisel Notum: Bir nevi aşılama. Eski kavimlerden beri var olan aşılamanın günümüz versiyonu.)

Dikkat, “internet tiyatrosunun içinde bomba var.”

İletişim imkânlarının artması, insanlar arası gerçek iletişimi yok etme safhasına geldi.

İlim ve teknoloji ilerliyor ama cehalet daha fazla ilerliyor.

İnsanlığa asıl gerekli olan bilgi ve gerçekleri perdeleyen ve geniş halk yığınlarını manipüle eden bir medya var. Reklamcılar, insanoğlunu aklın yönetmediğini çok iyi biliyor.

Bugün devletler, uluslararası şirketlerin kontrolüne girmiştir.

Medeniyet kültürleri öldürüyor. Faziletli şehir devletleri kurmak elzem hale geldi. Devletler yeniden yapılanmalı.

Aşırı bürokratik yapılar, sahte şekillenmeler, bir tırtıl gibi sürekli yiyerek şişen ve sürünen devlet yapılarının yeni ve bambaşka bünyeye kavuşması gerekiyor.

Bugünkü dünyanın problemleri, cihanşümul olarak bütün insanlığın problemleri olarak ele alınmalıdır.

Bugünkü dünya devletleri, kendi gerçek varlık sebebinden uzaklaşarak, halkın menfaatlerini uluslararası şirketlere pazarlamada aracılık eden bir yapıya bürünmüştür. Böyle bir statüko, hiçbir mazeret ile meşrulaştırılamaz.

 

Zavallı Sanat.

Tolstoy diyor ki: “Düşmanlarım beni sanata ve ilme düşmanmışım gibi tanıtıyorlar. Hâlbuki ömrüm bunlarla geçti ve sanat benim için hava ve su kadar lazım olan şeyler. Ben sanata değil, insanları ifsat eden hiçbir müspet gayesi bulunmayan sanata karşıyım.”

Sanatı hüner sergilemekten ibaret sananların yeri sirktir.

Sanat sadece bir maharet ve ustalık ise, bu işe uzun zaman harcayan pratik ve normal zekâlı herkes bunu yapabilir. Kamil manasıyla insan olmak için sadece maharet ve ustalık yetmez aynı zamanda irfan sahibi büyük bir insan olmak lazım.

Sanat, Allah’ın hizmetinde olabileceği gibi, şeytanın da hizmetinde olabilir. Sanatta başka bir endişe ve kriter aramaya gerek yoktur. İnsanları ifsat eden bir sanat imha edilmelidir.

Eflatun ne demiş. “Homeros güzel olsa da, mânevî iklimi tasvir edeceğim diyerek insanlara benzeyen tanrılar tasvir ettiği için zararlı ve yasaklanmalıdır”

Sırf sanat eseri diyerek, sanatı putlaştırmak doğru bir yaklaşım değildir.

Çünkü hayat ve hakikati sırf güzellik açısından tartışamazsınız, beşeriyetin daha mühim gayeleri var.

Şeytan insanları, sanatın tesiri ile dünyaya bağlamayı ve ukbayı unutturmaya çalışır, bu oyuna gelmemek lazım.

Allah bes, baki heves.

Sanat ve ilim iyinin de hizmetinde olabilir, kötünün de.


Yurtdışında Çalışma Fikri:

Öğrenci arkadaşlar bilgi ve görgülerini artırmak için yurtdışına gitsinler.

Ama diploma için denklik almak çok çok zor.

Hatta Kanada'da tıp doktorluğu yapan birisi aynen şöyle demiş.

Türkiye'nin değerini, kıymetini buraları gelip görmeden anlayamazsınız.

Gençlerimizin bir kısmı, tabir caizse Avrupa ve Amerika’ya kapağı atma derdinde. Aslında gidenler için manzara hiç de iç açıcı değil. “Dışı seni içi beni yakar” misali. Ama yine de gerçeklerle yüzleşmek adına gençleri yurtdışında bir süre bulunmaya teşvik etmek gerekiyor. Çünkü her şeye rağmen, Türkiye’nin değeri, yurtdışındayken daha iyi anlaşılıyor.

Aşağıdaki sözler, Ontario Teknik Üniversitesi’nde Profesör olan bir arkadaşımıza ait:

Geçenlerde Ontario’ya, İstanbul’dan özel üniversite mezunu 2 kız öğrenci geldi. Dil okuluna. Kira odabaşına 1500 dolar. Bir restoranda yiyecek paketliyorlarmış. Saati brüt 13 dolar. Part time, ayda eline geçen yaklaşık 1200 dolarmış. 2’si ancak 1 oda kiralayabiliyor. Isınması, suyu, tel masrafı aldıklarıyla ödeyecek halleri yok. Kredileri olmadığından kiralık yer bulmakta zorlanıyorlar. Şu anda Toronto’da 2 odalı 60 m2 lik apartman dairesi 850 bin dolar. Evler 1,5 milyon dolar. 4 odalı bir evin masrafı ayda 2000 dolar, yemek hariç. Yemek en azından aylık 1000 dolar. Yani yeni nesil için ev almak hayal. Çocuklar baba evinde yaşıyorlar. Türkiye’deki doktor arkadaşlar, akılları varsa gelmesinler. Zaten gelseler de doktorluk değil uber (taksi) şoförü olur çoğu. Çünkü çalışma lisansı almak için imtihanları geçmek hiç kolay değil.

Yani sözün özü:

Öğrencilik bitmeden, yurtdışına gitsinler.

Staj yapsınlar.

Seminer derslerine girsinler.

Yaz aylarında çalışsınlar.

Yurtdışını görsünler tanısınlar.

Ondan sonra tekrar konuşalım!


Dolu Bardağın Üstüne Su Doldurulmaz!

Sevgili Genç Arkadaşlarım.

Okumak için her türlü fedakârlığı yapıyorsunuz.

Ama yetmez...

Bir şeyi bir yere koymak için, önce yer açmanız lazım.

İstisnalar olsa da, bugün çoğunluğumuzun kafası Tik Tok, İnstagram, Facebook, maç, müzik vs. tamamen dolu.

Çoğumuz derslerde anlatılanları belki o an anlıyoruz ama sonrası gelmiyor.

Sosyal medyadaki saçma sapan, gereksiz, yalan yanlış yoğun bombardımanın önüne geçmek için ne yapmalı!

Akıllı telefonlar, bilgisayar oyunları, televizyonlar, akıllıca kullanılmaz ve bağımlılık yaparsa, insanı ahmaklaştırıyor.


Uzun Vadeli Öğrenme!

Görsel, işitsel hafıza hangisi daha güçlü?

Bir şeyin teorisine inerek öğrenme.

Anahtar cümleler ile öğrenme.

İlişkilendirme metodu ile öğrenme.

Zihin haritalama tekniği.

Feynman tekniği ile öğrenme.

Bunların hepsi birer yöntem.

Önemli olan husus, öğrenilen bilgileri kalıcı hafızaya nasıl alacağız?

İlk olarak, ezberlediğimiz ya da öğrendiğimiz konuları önce geçici bellek mesabesinde olan baştaki beyin kaydeder.

Kalıcı öğrenme için ise, bu bilgilerin ana karta yani kalpteki beyne işlenmesi gerekir.

Eğer kalp huzur içerisinde ise, kayıt kolay olur.

Kalp meşgul ise öğrenme ya olmaz, ya da kısmi olur.

Geçici bellek yani beynin öğrendiği ise, kısa süre sonra unutulur.

Mesela, yemek yendiği zaman (kalıcı öğrenme merkezi olan) kalp, midedeki hazım ve sonrasında besinlerin enerjisini vücuda kan yoluyla dağıtmakla meşgul.

Mesela, sosyal medya ve televizyonlardaki her gün binlerce görüntü, baştaki beyine yani ön belleğe hücum etmiş.

Beyin, bütün gece bunları çözümlemek ile vakit geçirir ve sabahleyin yorgun kalkarsınız.

Çünkü tek bir resim karesi bile, neredeyse küçük hacimli bir kitap kadar yer kaplıyor.

Bu nedenle işe şuradan başlıyoruz.

1- Evdeki televizyon ile aranıza mesafe koyun.

2- Akıllı telefonları, tuşlu telefon ile değiştirin.

Yani sosyal medyanın esiri olmayın.

Sadece faydalı kısımlarını alın.

Bu bilgilerden sonra (ön şart diyelim) şimdi gelelim esas meseleye.

1- Bir konuyu kalıcı öğrenmek için, gece yatmadan önce ve sabah uyandığında çalışmalısın.

Bunu hafta sonu, ay sonu ve yılsonu bir kez daha tekrar ederseniz, ömür boyu hatırınızda kalır.

2- Diyelim olmadı. Ezberlemeniz gereken şeyler var. Bu kez, öğrenme ve hafızada tutma güçlüğü yaşayan öğrenciler, bir şeyi gece yatmadan önce 5 kere sabah kalktığında 5 kere tekrar ederse, muhtemelen sorun çözülür.

3- Son olarak vücudun aldığı gıdaların sadece doğal olması yetmez, aynı zamanda ne fazla ne eksik, tam kararında olması gerekir.

Doğal olmayan gıdalar ise, vücudun kimyasal yapısını bozar ve öğrenme güçlüğüne neden olur.

Bunları yapın, Allah'ın (cc) izniyle sorun %90 üstü çözülür.

Çözülmez ise, birebir görüşme lazım gelir.

Çözüm yazıda kolay ama asıl olanı ise, irade göstermek.


Bize Gösterilmeye Çalışılan ve Perdenin Arkasındaki Gerçek Dünya

Amerika, 1. Körfez Harbinden bu yana, Irak ve Afganistan’ı işgali dâhil, Suriye, Sudan ve Bosna Hersek'te insan genetiğini bozan kanserojen kaynağı nükleer içeriğe sahip füzeler kullanmıştır.

Amerika bu nedenle, yani uzun vadeli kanserojen etkileri nedeniyle, askerlerini Irak ve Afganistan'dan geri çekmiştir.

BM genel kurulu, bu tip mermileri (nükleer içerikli) yasaklamış.

(İlginç olan ise 144 ülkenin katıldığı oylamada 4 ülke hayır demiş. Amerika, İsrail, İngiltere ve Fransa)

İşte size, demokrasi ve insan hakları getiriyoruz diyen güya medeni devletlerin içyüzü.

Ülkemizde YouTube üzerinden "Türkiye'ye özel yayın yapan" +90 diye bir kanal var.

Kurucuları kim?

Voice of Amerika, BBC İngiltere, Kanal 24 Fransa ve Deutsche Welle Almanya.

Niçin acaba?

Demek ki yakın vadede, bizim üzerimizde bir planları var!

Gençlerin zihin dünyasını berbat etmek için, beynini yıkamak için kurulmuş bir kanal.

Ama burnumuz sürtülse de, ayağımız sürçse de, Allah (cc) bizlere, tarihten gelen misyonumuzu gerçekleştirebilmek için fırsatlar sunuyor ve düşmanlarımızı birbirine musallat ediyor.

En'âm Sûresi / 129. Ayet

İşte kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden zalimlerin bir kısmını, diğerlerinin başına diker/peşine takarız (o da onları felâkete götürür).

Bu âyet zalimler için bir açık tehdittir.

Bir insan, hangi mesleği yaparsa yapsın, önce insan olması lazım.

İnsan yalnız kendini geliştirmek için yaşamaz, bütün insanlığa hizmet etmek için yaşaması lazım.

Bilim ve teknik, ancak ahlâk ve etik kurallara göre yapılırsa, insanlığa hizmet eder.

Esasen, dünya var olduğundan bu yana 2 tane esas yani temel "medeniyet" var.

Hak ve Batıl.

Bir de bunun altında "kültürler" var.

Kritik Analitik düşünemez iseniz, önünüze gelen hazır şeyleri büyük bir hakikat sanırsınız.

Gelişmenin birinci şartı aklı kullanabilmektir.

Aklı kullanabilmek için sürekli sorgulama lazım. Bu şey doğru mu yanlış mı?

Bir şeyin doğru olup olmadığını anlamak için dayandığı prensiplerin doğru olması lazım.

Bunun için de matematik bilmek lazımdır.

Eflatun (Platon) geometri bilmeyen bizim akademimize gelmesin demiştir.

Gelişmek için bir başka husus dil bilmektir. Bunun da temeli, anadilini iyi bilmekten geçer.

Üçüncü olarak dini doğru bilmek ve anlamak gerekir.

Ama dini bilmek demek "hayatınızda bunu tatbik etmek" demektir.

Din duygusu aynı zamanda vatan ve millet sevgisi kazandırır.

Dünyada devam eden yanlış işlere dur diyebilmek için, yaptığınız şeyleri milletinizin hizmetine sunabilmek için, yaşadığınız hayatı anlamlandırabilmek için din lazımdır.

Çünkü İslamiyet’in en önemli kurallarından birisi "doğru olan şeylerin" yanında olmaktır.

Kaynak: https://youtu.be/NhR-tJKUZRo#t=20m15s


İki Şey

Giordano Bruno (1548- 1600)

Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve zaman mefhumundan uzak,

 " Kulağa küpe olacak* cinsten, “İki Şey” felsefesini yazdı…

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:

1- Bakış açısını değiştirmek

2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

 

İki şey yanlış yapmanı engeller:

1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek

2- Hak yememek

 

İki şey kişiyi gözden düşürür:

1- Demagoji (Laf kalabalığı)

2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

 

İki şey insanı ’Nitelikli İnsan’ yapar:

1- İradeye hâkim olmak

2- Uyumlu Olmak

 

İki şey ’Ekstra Değer’ katar:

1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak

2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

 

İki şey geri bırakır:

1- Kararsızlık

2- Cesaretsizlik

 

İki şey kâşif yapar:

1- Nitelikli çevre

2- Biraz delilik

 

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:

1- Baskın yeteneği bulmak

2- Sevdiğin işi yapmak

 

İki şey başarının sırrıdır:

1- Ustalardan ustalığı öğrenmek

2- Kendini güncellemek

 

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:

1- Niyetin saf olması

2- Ruhsal farkındalık

 

İki şey milyonlarca insandan ayırır:

1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak

2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

 

İki şey gelişmeyi engeller:

1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)

2- Felakete odaklanmış olmak

 

İki şey çözüm getirir:

1- Tebessüm (gülümseme)

2- Sükût (susmak)

 

İki şey in değeri kaybedilince anlaşılır:

1- Anne

2- Baba

 

İki şey geri alınmaz:

1- Geçen zaman

2- Söylenen söz

 

İki şey ulaşmaya değerdir:

1- Sevgi

2- Bilgi

 

İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:

1- Nefes alabilmek

2- Nefes verebilmek

 

"Allah, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır"


Bir Güruh ve Bir Tayfa.

Bir güruh var.

Işık hızıyla ve verimliliği en üst seviyede tutarak 24 saat çalışıyor.

Oyuncudur, kurucudur, yönetir.

Bir de, bir tayfa var, 60-km hızla 8,5 saat çalışır.

Sabah 20 dk. işe gecikir, öğlen arası öncesi sonrası

30 dk. ortada yok,

Öğlen 3'den sonra akşam 5.30'a kadar bitiş modunda ve bilmediği konu yoktur.

Günde 8,5 saat sosyal medyada gezer!

İnanın ki haktır bu vasfa zillet...


Hayatı Anlamadan Hızlı Yaşamak.

- Üstadım. Hızlı okuma tekniklerini biliyor musunuz?

- Evet. - En son ne okudunuz?

- Tolstoy'un 4 ciltlik Harp ve Hile kitabını yarım saatte bitirdim "Aklımda kaldığına göre olay Moskova'da geçiyordu"

 

Helal ve Sağlıklı Beslenmek

Yediğimiz gıdaların sadece helal olması yetmez aynı zamanda doğal ve fıtrata uygun olması da çok önemli.

Çünkü insanın yedikleri maneviyatını ve enerjisini etkiler.

Özellikle abur cubur hazır ve katkılı gıdalar, içerisinde helal kesim olmayan etlerden yapılan ürünler fıtratımızı bozar.

Böyle insanlara sen bir şey dersin, tamam der, sonra kendi bildiğini okur.

Bu şekilde yenilen gıdalar ve her gün maruz kalınan “ahlaki değerlere aykırı” dijital medya, zaman içinde beyinleri uyuşturur.

Bundan 20-30 yıl önce bir şekilde duyarlılık düzeyi yüksek bir insan yetişmesi mümkün idi.

Bugün ise çok çok zor.

Bu nedenle önce sistemi kökünden düzeltmek lazım.

Bunun için hatalarımızla yüzleşmemiz lazım...

Ama hocam, gerçekleri konuşanlar linçe uğruyor.

Doğrudur.

Ne demiş şair.

Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür.

Zira büyüklerimiz bizden daha iyi düşünür.

 

Diploma Avcılığı

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki günümüz dünyasında eğer kendinizi yeterli ölçüde geliştiremediyseniz, mezun olduğunuz okul hangisi olursa olsun işveren için pek bir anlam ifade etmiyor.

Alanınızdaki yenilikleri takip etmeyip okul dışında herhangi bir uğraş alanı edinmediyseniz, tek hedefiniz mezuniyet olmuşsa ve her şeyden önemlisi dünyadaki varlık nedeninizi kavrayamadıysanız yenidünya düzeninde tutunmanız çok zor.

Merhum düşünürümüz Nurettin Topçu, “Türkiye’nin Maarif Davası” isimli eserinde şöyle der: “Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır.”

Topçu’nun diploma avcılığı ile kastettiği, okul dersleriyle zihnini sınırlamış, entelektüel gelişimini önemsememiş, sadece para ve istikbal için sınavlara hazırlanmış, maddeyi mananın önüne koymuş bir eğitim ve düşünce sistemi.

Bu sistemi benimseyen genç, sadece diploma hedefiyle hayat yolculuğunu sürdürüp ömrünün en verimli günlerini, çevresindeki ruh bahçelerinde açan güzel çiçekleri ve güzellikleri görmeden boşu boşuna tüketir.

Burada bize düşen görev diplomanın değil hakikatin peşinde koşmak, elimizdeki imkânlarla bir yandan akademik olarak ilerlerken bir yandan da sadece kendimiz için değil bulunduğumuz coğrafya için de ne gibi fedakârlıklar yapabileceğimizi düşünmek olmalıdır.

Okumak soylu bir eylemdir Diploma avcılığı sizi kitaplardan uzaklaştırır. Sadece işinize yarayacak kitapları okuyup diğer kitapları zaman kaybı olarak görür ve hedefinize ulaşır ulaşmaz kitap okumayı bırakırsınız.

Oysa insanın dünyaya geliş amacı daima iyiliğe doğru gelişim ve değişimdir. Bu amaç doğrultusunda bize yardımcı olacak en büyük kaynak, kitaplardır.

Hangi bölümde, hangi okulda okursanız okuyun, hangi meslek dalıyla uğraşırsanız uğraşın asla terk etmemeniz gereken alışkanlıkların başında kitap okumanın geldiğini unutmayın.

Okumak soylu bir eylemdir, okuyun. Kendiniz için, aileniz için, ait olduğunuz topraklar için okuyun. “Ama vakit bulamıyorum!” aldatmacasıyla kendinizi kandırmayın; kitap okumak için muhakkak bir vakit bulunur, bulamıyorsanız bile en azından günde bir saat diğer işlerinizden feragat edip kendinizi okumaya adayın.

Her yıl binlerce öğrenci üniversitelerden mezun oluyor ve iş dünyasına atılmaya çalışıyor; peki işveren neden sizi seçsin?

Sınav öncesi çok çalışıp prestijli bir üniversiteyi kazanmış, üniversite zamanında da sadece derslerine odaklanıp mezun olmuş biri mi yoksa daima okumuş, araştırmış, kendince yazmış, çeşitli projelerde gönüllü olarak çalışıp fedakârlıklarda bulunmuş bir öğrenci mi tercih edilir iş dünyasında?

İnsanları ve hatta ülkeleri dünyada farklı kılan şey düşünceye ve sanata gösterdikleri ilgi ve alakadır. Ülkemizin değerlerinden merhum Ord. Prof. Süheyl Ünver, “Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. O meşgale bütün kültürümüzdür.” der.

Şimdilerde çevrenize bir bakın; işi olan binlerce insan mevcut fakat bir meşgalesi, ince bir zevki olan çok az insan görürsünüz. Odaklandıkları tek şey daha fazla kazançtır.

Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak, bilimde ve sanatta yeniden bu coğrafyayı layık olduğu seviyeye çıkarmak için öncelikli hedefimiz; gerçeğin bilgisini araştıran, her daim okuyan, sabreden, sorgulayan, risk alan, zihnini kimseye kiraya vermeyen, en az bir sanat alanına ilgi duyan, fiziksel ve ruhsal olarak dinç, yeri geldiğinde topluma öncülük edecek kişiler olmaktır.

Bizler kadim bir kültürün bu topraklardaki temsilcileriyiz; sadece kendimiz için değil, dünyadaki tüm mazlumlar ve muhtaçlar için de yaşadığımızı iyi bilmeliyiz. İşte o zaman bu gençliği durduracak hiçbir kuvvet olmayacaktır.


"Ticaret açısından Yahudilerle Türklerin Farkları"

Ticaretin kuralları vardır. Bu kurallar evrenseldir. Türkler tarih boyunca ticaretle az iştigal etmişlerdir. Daha çok savaşlarla vakit geçirmişlerdir.

 

Yahudiler ise binlerce yıldır ticaretle uğraşırlar. Ticaretten kazandıkları parayı ise doğru yerlerde değerlendirerek yollarına devam ederler. Tevrat'ın 22. kitabı olan Süleyman Özdeyişleri ‘nde "erdemli" olmak isteyen bir tüccar için ciddi tavsiyeler vardır.

 

Jacques Attali ise Yahudiler Dünya ve Para kitabında kendilerinin neden ticarette başarılı olduklarının sırlarını ve tarihini anlatır. Cezayir kökenli Fransız Yahudi’si ve aynı zamanda bir haham olan Attali'nin kitabı Yahudilerin ticaretteki başarılarını anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap.

 

"Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünde olduğu gibi ticarette Yahudilerin başarısı da tesadüf değildir. Belirli bir bilgi birikimine ve tecrübelerin nesilden nesile aktarılmasına dayalıdır.

 

Ticarette esas olan sadece para kazanmak değildir. Para kazanmak ticaretin bir aşamasıdır. Esas olan kazandığınız parayı tutmak ve doğru yerlerde değerlendirmektir. Serveti nesillerden nesillere aktarmak ise başlı başına bir beceridir.

 

Takvimler 2013 yılını gösteriyordu. Çocukluğunu Sultan Hamam’da geçirmiş, eğitimini yarıda bırakmış ve hayat mektebinde kendini yetiştirmiş, görüşlerine çok önem ve değer verdiğim bir patronun kapısını çaldım. Dedim ki: Patron belli ki bizim millet bu servetleri elde tutamayacak. Gelin birlikte bir kitap yazalım. Siz anlatın. Ben yazayım. Servet nasıl korunur? Serveti korumak için ne yapmak gerekir? Millete bir faydamız olsun.

 

Meslek hayatım boyunca işimin bir parçası olarak yüzlerce patronla saatlerce sohbet ettim. Deneyimlerini dinledim. Gözlemlerini ve tespitlerini inceledim. Bunlar içinde bu işi hakkıyla yapacak tek patron, kapısını çaldığım patrondu. Kendisi işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek teklifimi reddetti. Benim de deneyimlerim öyle bir kitabı yazmaya o gün için yetmezdi. Kitabı yazamadık.

 

Türklerin ticarette başarılı olması için Yahudilerin ticaret prensiplerini çok iyi anlaması gerekiyor. Geçmişte bunu anlasaydık bugün çok farklı noktalarda olurduk.

 

Şimdi gelelim Yahudiler ile Türklerin ticaret açısından karşılaştırmasına.

1) Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar. Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkân bulurlarsa- 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır. Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire...

 

2) Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder.

 

Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir.

 

Bunların doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider. Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.

 

3) Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazılık öncelikli tercihleridir.

 

Türkler ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa "100 lirası var" havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti "lüzumsuz" olarak görürler.

 

Arapların ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz.  Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları kudreti nispetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.

 

4) Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail'i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbraniceyi 7 yaşında Yiddişçeyi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.

 

Türkler eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hâkim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar:) Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir:)

 

5) Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.

 

6) Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka Yahudi ailelerin iş yerlerinde... Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye...

 

Türklerde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde "prens" ya da "prenses" unvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)

 

7) Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al.

 

Türklerde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin havsalası almaz.

 

8) Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.

 

Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.

 

9) Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyon açıktır.

 

Türkler ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.

 

10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.

 

Yahudiler her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar.  Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler.

 

Türkler ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.

 

Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.

 

11) Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar.

 

Türklerde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.

 

12) Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır.

 

Türklerde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.

 

Durumun özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60 yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90'ından fazlası güvene ve güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.

 

13) Yahudiler bir işi araştırırken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar.

 

Türkler ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyleyenleri sevmezler.

 

14) Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını "yedek akçe" olarak ayırırlar.

 

Türkler geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. 1980 sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.

 

15) Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.

 

Türkler ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.

 

16) Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.

 

Türklerde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar.

 

17) Yahudiler mal ya da varlık satarken kazancı gördüklerinde malla vedalaşırlar. Satacakları mala âşık olmazlar. Mallarıyla duygusal bağ kurmazlar. Geleneksel anlayışları "Satmayıp pişman olacağına ucuza zattım "diye pişman olmak şeklindedir.

 

Türkler ise malı satmaya değil satmamaya çalışırlar:) Satacakları mala âşık olurlar. Sattıklarında pişman olurlar. Sattıkları malda gözleri kalır. Sattıktan 10, 20, 30 ya da 40 yıl sonra lafını ederler.

 

Doğrusu şudur: Değerini veren olursa satılmayacak mal yoktur. Önemli olan ne kadar sattığınız değildir. Elinize geçen parayı nasıl değerlendirdiğinizdir.

 

18) Batık alacak konusunda Yahudiler ne kurtarırlarsa onu kazanç olarak görürler. Batıktan gelen parada üçe beşe bakmazlar.

 

Türkler ise batık alacak olsa dahi son kuruşuna kadar tahsil etmeye çalışırlar. Kimsede "delikli kuruş" bırakmak işlerine gelmez.

Kaynak: https://www.tebernuskirecci.com.tr/ticaret-acisindan-yahudilerle-turklerin-farklari-99780.html

 


Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Nelerle İlgilenebilir?

 

Okullarda öğretim var, peki eğitim var mı?

 

Memleketin durumu iyiye gitmiyor, yöneticiler şöyle böyle, diye sürekli dert yanıyoruz.

Aslında bir nevi kendi kendimizi şikâyet etmiş oluyoruz.

Çünkü bir toplum, layık olduğu şeyi bulur.

Aynaya bakıp, aynada görünen eleştiri yaptığımız toplum, biziz.

 

Enflasyonun esas sebebi israf, rüşvet ve bunun sonucu ortaya çıkan ahlâki zafiyet.

Dolar ve akaryakıt ise alt başlıklar.

Bir örnek verelim. Ahlâki zafiyet, halkın ürünlere daha ucuz ulaşması için kooperatifleşmeyi de engelliyor. Çünkü kimse kimseye güvenemiyor. Yasal olarak ta maalesef destek olmayınca, olması gereken ne ise onu yaşıyoruz.

 

Elin gâvuru dediğimiz insanlar Noel'de indirim yaparak kendilerini sevdirmeye çalışırken,

Müslümanız diyen bizler, hemen her Ramazan öncesi zam üstüne zam yapar.

Bir tuhaf milletiz.

Üstelik tuhaflığımızı kabul de etmiyoruz, itirafta etmiyoruz.

 

Ticaretin ana kuralı sermayeyi korumaktır.

Ama bunu bahane kılarak, kimileri içindeki iyiyi, kimileri de içindeki kötüyü ortaya çıkarıyor.

 

Halikarnas Balıkçısı şöyle der.

Fırtınalar gemiyi yorar, ama güverteyi de tertemiz eder.

 

Bütün günahların başı haram yemektir. Haram yiyen insanın yaptığı "emri bil maruf nehyi anil münker" halka tesir etmez.

 

Hak etmediğimiz konforu yaşamak, israf, kul hakkına riayet etmemek, hesapsız yapılan yatırımlar...

Sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz.

 

Allah (cc) iyilerle karşılaştırsın.

 

Biz kardeşiz diyorsun amma Habil misin Kabil misin?


Önce Ahlak Lazım.

 

Faizler düşünce vatandaş daire fiyatını artırmış.

Vatandaş bu.

İstediği fiyata alır, istediği fiyata satar.

 

Esas mesele bambaşka bir yerde..

Ucuz veya pahalı o daireyi alan nasıl alıyor.

Hangi ticari faaliyetin sonucunda ne kazandı, ne kadar vergi verdi ve kalanıyla daire alıyor..

Esas sorulması gereken soru bu.

 

ABD ve İngiltere'de yeni aldığınız otomobili önce eşiniz ama ikinci olarak vergi dairesi memuru tebrik edermiş..

Son beş yıllık bilançonuz aldığınız otomobili izah edemiyorsa işler kötü..

Hem araba gider. Hem de vergi kaçırmak tam yargılanırsınız..

 

Hodri meydan..

İstanbul'da Zeytinburnu sahilde 150 M2 daire 1.5 - 2 milyon dolar fiyatla satılıyor .

Hadi bakalım..

Kimler alıyor bu daireleri.

Hangi parayla alıyor. Nasıl kazanmış..

Ne vergi vermiş..

Bunları sorgulamadan fiyat artmış diye dertlenmek sadece kulağa hoş gelen söylemler.

Hepsi bu.

 

Kazara bunları sorgulayabilsek var ya..!!

Ülkenin ahlaki yapısı pat diye ortaya dökülecek..

 

Keşke sorgulayabilsek de  önümüzdeki 50 yıl sonrasının ahlaki, dini ve  manevi yapısını inşa edebilmek için bir adım atsak.


Dilekçe Nasıl Yazılır?

Örnek Şablon

 

Mesela İskenderun Belediyesine inşaat ruhsatı başvurusu için bir dilekçe yazalım.

Sayfanın en üst ortasında dilekçeyi yazan şirket/şahıs firması adı yazılır.

Hemen altta sol tarafa konu, sağ tarafa tarih yazılır.

Biraz alta orta kısma dilekçe yazacağımız kurumun ismi-bulunduğu il/ilçe yazılır.

Biraz daha altına satırbaşı yaparak talebimizi herhangi bir belirsizliğe yer bırakmadan ifade ederiz.

El yazısı ile yazıyorsak, okunaklı ve satırlar düz olacak şekilde görünüme dikkat ederiz.

Dilekçe bitiminde sol alt kısma varsa dilekçe ekleri, sağ alt kısma ise firma kaşesi/imzası atılır.

Dilekçe tamamlanır.

Şimdi bir sonraki sayfada örnek dilekçemizi yazalım.

… Ada … Pafta … Parselde kayıtlı bir taşınmaz üzerine inşaat ruhsatı almak üzere, şirketi vekaleten temsil eden birisi bir dilekçe yazmış olsun.


ABC Ltd Şti

Hisar Mah. Ruhsat Sokak. No:10

İskenderun/Hatay

 

Konu: İnşaat Ruhsatı Alınması                                                                 15/03/2022

 

Belediye Başkanlığına

(İmar İşleri Müdürlüğü/Daire Başkanlığı)

 

            2022 Pafta 203 Ada 23 nolu parsel üzerinde, Belediyeniz tarafından onaylanan ekteki imar planına uygun olarak, (Ek1) arsa sahibi Durmuş Baysal’a vekâleten (Ek2) ekte sunulan projelere (Ek3) uygun olarak inşaata başlamak istiyoruz.

            İnşaat ruhsatı alabilmek için Belediyenizce gereğinin yapılmasını ve söz konusu inşaatın temel kazısına başlayabilmek için gerekli iznin verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

                                                                                                              Şirket Kaşesi

                                                                                                          Yetkili İsim ve İmza

 

EKLER:

Ek 1- İmar Durum Belgesi (1 Sayfa)

Ek 2- Noter Onaylı Vekâletname Örneği (1 Sayfa)

Ek 3- Projeler (3 Takım)

Ek 4- Zemin Etüt Raporu (3 Takım)

Ek 5- Şirketimizi Temsil Yetkilisine Ait İmza Sirküleri (1 Sayfa)

Ek 6- Yapı Denetim Firması Anlaşma Tutanağı (3 Sayfa)

Ek 7- Temel Ruhsatı Alınması İçin Yatırılan Harç Makbuzu (1 Sayfa)

Ek 8- …..

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 32. Bölüm

Empati. Konuyla İlgili Hikâye. Bir ülkenin kralı en sevdiği atını kaybetmiş ve bu yüzden çok üzülmektedir. Atı bir türlü bulamadığı için ortaya bir ödül koyar. Herkes ödülü kazanmak için koşar gelir ama kimse atı bulamaz. Çobanın biri kralın huzuruna çıkar ve atı bulacağını söyler. Kral buna inanmaz. Ülkenin en akıllı kişileri atı bulamadı da bu budala mı bulacak? Çoban atı aramak için kraldan izin ister. Kral çobana peki öyleyse ara bakalım der. Çoban birkaç saat içinde atı bulur ve saraya getirir. Kral bu duruma çok şaşırır. Çobana atı nasıl bulduğunu sorar. Çoban “Çok kolay oldu hükümdarım. Kendimi atın yerine koydum, bir at olsam nereye gideceğimi düşündüm ve onu hemen buldum” Çobanın cevabı kralın çok hoşuna gider ve ödülün çobana verilmesini emreder. Konuyla İlgili Videoyu İzlemek İçin Lütfen Aşağıdaki Linki Tıklayınız. https://www.youtube.com/watch?v=Wmr6GqrFF-Y

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 33. Bölüm

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar. Konuyla İlgili Hikâye. İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin her odasında dört beş talebe beraber kalırmış. Bu talebeler memleketlerinden getirdikleri fasulye, bulgur, mercimek, nohut vesaireyi beraber pişirirler, beraber yerler ve her hafta içlerinden birisi nöbet tutarak bu işleri yaparlarmış. Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların parasını da aralarında toplayıp, o haftaki nöbetçi talebeye verirlermiş. Bu talebelerden birisi çok açıkgözmüş. Her gece şamdanların dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir ve onlardan uydurma bir mum yaparak parayı cebine indirirmiş. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz, erkenden sönermiş. İşin farkına varan arkadaşları, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca, hesap sormaya başlarlar: – Biz sana para verdik, ne diye mum almadın? – Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor. İçlerinden birisi: – Tabii o kada...

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 18. Bölüm

Çalışkanlık. Konuyla İlgili Hikâye. Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları bir yere gidiyordu. Yol kenarında oturmuş, bomboş duran birini gördüler. Peygamberimiz adamın yanından geçerken bomboş duran adama baktı ama selâm vermeden yoluna devam etti. Peygamberimizin arkadaşları bu olaya hayret ettiler. Çünkü Peygamberimiz herkese selâm verirdi. Ama bu adama selâm vermemişti. Gittikleri yerdeki işlerini bitirdikten sonra aynı yoldan dönüyorlardı. Bu sefer adam, aynı yerde eline bir çöp almış, toprağı karıştırıyordu. Peygamberimiz adamın hizasına gelince bu defa adama dönüp tebessümle baktı ve: - “Esselâmü aleyküm...” diye selâm verdi. Peygamberimizin arkadaşları, bu olaya şaşırdılar. İçlerinden biri: - “Ey Allah’ın elçisi, buradan biraz önce geçtik. Oturan adama baktınız ama selâm vermediniz. Şimdi ise tebessümle bakıp selâm verdiniz. Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz: - “Biraz önce buradan geçerken adam oturmuş bomboş bekliyordu. Onun için se...