Ana içeriğe atla

Mantıklı Düşünme Dersleri

Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”


Hazırlayan: Abdullah Durmuş BAYSAL / Ahmet Selami VANLI 


Giriş ve Önsöz.


Günümüzde toplumları istediğiniz tarafa yönlendirmek için kullanılan yöntemlerden en etkilisi “doğru ya da yanlış hiç fark etmez” insanların düşünmemesidir.

Oysaki insan, Cenab-ı Hakkın yeryüzündeki halifesidir ve Cenabı Hak insana, “akıl” gibi bir nimet vermiştir.

Arif ve irfan sahibi insan ise, kendisine öğretilenlerle yetinmeyen insandır.

Allah’ın verdiği akıl ise, asla Yaradan’ına karşı olamaz.

Çünkü Allah’tan Peygamberleri vasıtasıyla gelen “vahiy” akıldan üstündür.

Çünkü “akıl” yaratılan olduğu için, acizdir.

Nitekim Kasas Sûresi 60. Ayeti Kerimede “Oysa size verilen her şey, dünya hayatının (geçici) istifadesi ve ziynetidir. Allah’ın yanında olan ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Akıl erdiremiyor musunuz?

Bu dünyada huzur arayanlar, mantıklı hareket etmek zorundadır.

Bir talebe hocasına sormuş?
Hocam; huzurlu yaşamanın sırrı nedir?
Hocası cevaben “huzurlu yaşamanın sırrı aptallarla tartışmamaktır” demiş.
Talebe: “Ama hocam, cevap bu kadar kısa ve sade olamaz” demiş.
Hocası “haklısın” evladım demiş.

Kurt ile Eşek tartışıyorlarmış.
Kurt: "Çimen yeşildir."
Eşek: "Çimen sarıdır" diye iddiaya tutuşmuşlar.
Neyse konuyu orman kralı aslana anlatmışlar.
Aslan, Kurt’a bir ay hapis cezası, Eşek'e de özgürlük kararı vermiş.
Kurt şaşkınlıkla aslana yaklaşmış ve sormuş:
Hakikaten sen çimeni sarı mı görüyorsun?
Aslan: Hayır yeşildir çimen.
Kurt: O halde neden bana bir ay hapis cezası veriyorsun?
Aslan: Eşekle tartıştığın içindir bu ceza...

Teknolojik cihazların yaygınlaşması ile birlikte ortalıkta müthiş bir bilgi kirliliği oluşmuş, bize ulaşan haberleri akıl ve mantık süzgecimizden geçirip “doğruyu-yanlışı analiz etme” becerimizi geliştirmek amacıyla “Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan 21 Gün Mantıklı Düşünme Dersini” hazırlamış bulunmaktayız.

Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 1.

Soru:

Mantık nedir? Kaç çeşit mantık vardır? Kısaca açıklayınız?

Cevap:

Arapça kökenli olan mantık kelimesinin anlamı, akıllıca konuşmak demektir.

Mantık, “doğru ve düzenli düşünme usulüdür” diye de tanımlanabilir (Şen, 2002). Bu tanımda, üzerinde durulması gerekli olan üç kavram “mantık”, “düzenli” ve “doğru” kelimeleridir. Bunlardan mantık, batı dillerinin hemen hepsinde “logic” kelimesinin değişik bozulmaya uğramış şekilleridir.

Mantık cümlelerinde açık seçik veya gizli “EĞER (öncül) ve İSE (ardıl)” yapısı vardır.
Tüm mantık türlerinde çıkarım yapmak için öncül ve soncullara karar verildikten sonra, çıkarımlar “VE”, “VEYA” ve “DEĞİL” kelimeleri ile yapılır ki, bunlara mantık bağlaçları adı verilir.

Klasik ve sembolik mantık yanında, “bulanık mantıkta” problemlerin çözümünde kullanılmaktadır.

Son yıllarda yaygın hale gelen mantık önerme ve çıkarımlarında, artık tamamen sözel bilgilere dayanan ve bulanık mantık (fuzzy logic) diye tanımlanan bir mantık örgünlüğü ile sorunların çözümlenmesi yoluna gidilmektedir.
Bulanık mantık, her şeyden önce düşünce, kavram, terim (kelime), önerme (cümle) ve çıkarımlara dayanır.

Bulanık mantıkta belirsizlikler işin içine katılabilir. Buradaki belirsizlikler klasik ihtimaller hesabı kapsamına girmeyecek türdendir. Bunlar sayısal değil sözel belirsizlikleri içerir.

Klasik mantıkta güzel denilince bunun karşıtı yine belirginlik ifade ettiği varsayılan çirkindir.

Bulanık mantıkta sınıflandırmalar “güzel”, “daha güzel”, “oldukça güzel”, “orta güzel”; çirkin de “az çirkin”, “çok çirkin”, “aşırı çirkin” vb. şeklinde ikili değil de çoklu olabilmektedir. Mesela, oldukça güzel ifadesinde belirsizlik vardır. Bu belirsizlik sayısal değil de kişiden kişiye değişen sözel belirsizliktir. İşte bu tür belirsizlikleri bulanık mantık ile işlemek mümkündür.

Bulanık mantık çoklu bir mantıktır. Beyaz-siyah yerine bunların arasındaki gri renklere de yer verilir.

Bir olayın bulanık mantıkla incelenerek modellemesinin yapılması için, önce olayı temsil eden değişkenlere sözel olarak karar verilmelidir. Mesela, bir silahlanma modeli kurulacaksa, buna tesir edebilecek değişkenlerden en önemlilerini mâli kaynak, husumet, silah miktarı ve modernliği diye kelimelerle ifade edebiliriz.

Alt sınıflandırmalar tüm değişkenler için yapılır. Buradakilerin aşağıdaki gibi sınıflandırılması mümkündür:

a) Silahlanma (“az”, “orta”, “yeterli”, “çok”, “aşırı”), önermenin ardıl kısmı, yani hüküm verilecek değişkendir.
b) Mâli kaynak (“az”, “orta”, “çok”), öncüllerden en önemli olan kısımdır, çünkü parasız silah alınmaz.
c) Husumet (“az”, “orta”, “fazla”, “çok fazla”), öncüllerden bir diğeridir ve toplumun psikolojik durumunu modellemeye yansıtır.
d) Silah miktarı (“az”, “orta”, “çok”), öncüllerin bir diğer parçasıdır ve elde mevcut olan ve satın alınacak silahları içerir,
e) Modernlik (“klasik”, “orta”, “modern”), öncüllerin bir diğeri olup günlük teknolojinin modelde yansımasına yarar.

Kaynak: Zekâi Şen. (Mühendislikte Felsefe, Mantık, Bilim ve Etik)



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 2.

Soru:

En sık rastlanan mantık hatalarına örnekler veriniz?

Cevap:

1. Önyargılar ile hareket etmek.

2. Günah keçisi bulmak.
Olayların kök nedenlerini ve geçmişini inceleyip kök nedenleri bulmak ve çözümler üretmek yerine, güncel üzerinden bahaneler, sebepler bularak çözmeye çalışmak.

3. Ya siyah ya da beyaz.
Oysa ikiden fazla olasılık söz konusu olabilir. 

4. Ortaya atılan fikri tartışmak yerine fikir sahibine saldırmak.

5. Cehalet sebebiyle inkâr etmek.

6. Zihin okumak.

7. Ama herkes öyle yapıyor. Yani bir nevi sürü psikolojisi.

8. Herhangi bir fikri, toplumda otorite olarak kabul edilen bir kişi ileri sürdü diye doğru kabul etmek.

9. Çamur atmak. Oysaki iddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Kanıt gösterilmeden yapılmış bir iddiayı çürütmek için kanıta ihtiyaç yoktur.

10. İfrat ve tefrite kaçmak.
İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık.
Tefrit: Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama.

11. Başkalarının gazıyla hareket etmek.

12. İki olay peş peşe oldu diye, ilk olay ikincinin sebebidir zannetmek.

13. İki olay aynı anda görülüyor diye sebeplerinin aynı olduğunu zannetmek.

14. Yanlış Genelleme.
Örneğin; namaz kılan bir insan hata yaptığında, tüm namaz kılanlar böyledir diye genellemede bulunmak.

15. Konu değiştirmek ve verilerle alakasız iddiada bulunmak.
Bir konu tartışılırken konu dışında alakasız tartışmalara girmek.

16. Bir meselenin doğru olup olmadığını tartışırken, olası sonuçlara göre taraf almak.
Mesela, işine geleni görmek gelmeyeni görmemek.

17. Yanlış Kıyasta Bulunmak.

18. Taassup Sahibi Olmak.
Doğru veya yanlışlığına bakılmaksızın bir düşünce veya ekolün savunuculuğunu yapmak.

19. Duygusal davranmak.

20. “Hak ve hakikati yok saymak”
Ateist ve Deist düşünceler.

21. Çözüm odaklı çalışma yerine, sadece her şeyden şikâyet etmek.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 3.

Soru:

Gerçek-Gerçeklik-Hakikat arasındaki ilişki nedir?

Cevap:

Konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim.
Dışarıda yanan ateş “gerçeğin” kendisidir (İngilizce: Reality)
Diyelim mağaranın içinde insanlar var ve dışarıdaki ateşi görmüyorlar. Ama dışarıda yanan ateşin, mağara içerisinde yansıması var.
Birisi diyor ki, büyük bir hayvan dışarıda hareket ediyor, başka birisi dışarıda havada bulutlar var, yansıma bulutların hareketi.
İşte bu farklı görüşler, yani mağaranın içine ateşin yansıması göz önünde bulundurularak, herkesin zihninde oluşan algılara göre ortaya koyduğu ve doğru sandığı yaklaşımlar, gerçekliktir. (İngilizce: Truth)
Gerçeklik, herkesin zihninde yaptığı yoruma göre farklı olabilir.
Gerçek ile gerçeklik kesinlikle aynı şey değildir.
Mağaranın içindeki yansımalara bakıp, bunun ateş olduğunun farkına varmak ise "hakikat “tır.

Bir Örnek Daha:
Toplum faydasına çalışan bir sosyal dernek var. "Gerçek"
Bu derneğin il temsilcileri şöyle düşünüyor. Ne de olsa bu faaliyetleri genel merkez ya da birileri yürütüyordur. Benim çok da bir şey yapmama gerek yok. Bu da “Gerçeklik”
Birileri de diyor ki: Bizler de bir şeyler yapalım. İşte bu “Hakikat”

Başka Bir Örnek:
İslam gerçeğin taa kendisidir.
İnsanların zihninde uydurduğu ve gerçek İslam zannettiği ama gerçekte İslam'la ilgisi olmayan hurafeler "gerçeklik" tir. (Mesela Türbelere bez bağlamak, mum yakmak vs.)
Zihninde gerçek İslam'a (Kur'an ve Sünnet Müslümanlığına ulaşman ise) hakikattir.

Mesela, bu dünya hayatının oyun ve eğlence olduğunun farkına varman "hakikat"
Kalbim temiz, namaza oruca yani benim ibadetime Allah’ın ihtiyacı mı var, ne yaparsam yapayım Allah cc beni Cennetine garanti koyar düşüncesi, gerçek durumla bağdaşmayan “batıl” düşünme.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 4.

Soru:

Kıyas ne demektir?
Kıyaslama hatasına örnekler verir misiniz?

Cevap:

"Kıyas" bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek mânasına gelir. Buna "mukayese" de denir.

Kıyaslama hatası insana “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten saçma ifadeler ve anlatım yanlışlığına neden olur. Bu tür yanlışlıklar mantıksızlıktan veya anlamca çelişen kelimelerin birlikte kullanılmasından kaynaklanır.

Türkçemizde buna elma ile armutu birbirine karıştırma ya da sapla samanı birbirine karıştırmakta denir.

Hiç karşılaştırılamayacak kavramları sanki benzer mevzularmış gibi düşünüp, aynı kefeye koymak mantık hatasıdır.

Matematik diliyle birbirine dik “x” ve “y” eksenini, birbirinin aynısı kabul etmek gibi.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 5.

Soru:

Varoluşçuluk (existentialism) felsefesinin birinci maddesi nedir?

Cevap:

Jean Paul Sarte ‘in öncülüğünü yaptığı Varoluşçuluk Düşünce Akımının çıkış noktası ve temel sorusu şudur.
Bu iş neden böyle oldu?
El cevap.
Başka türlü olamadığı için.
Yani dağda kırda gördüğünüz akan pınar neden oradan akıyor.
Çünkü başka çıkış yeri bulamamış. Ancak oradan çıkabilmiş.
Aynen bunun gibi tarihsel ve sosyolojik olaylar da başka türlü olamadığı için böyle oluyor.
Diyalektik yani akıl yürütme yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşma yöntemi içinde "keşke" veya " olsaydı ' diye bir şey yok.
Bu manada gerçek ve gerçeklik, artı sonsuzda asimptota teğet oluyor. (Bir fonksiyonu sonsuzda tanımsız yapan eğriye asimpot denir.)
Hakikat ise her ikisine bir epsilon (en küçük) mesafesinde.

Kaynak: Ahmet Selami Vanlı (Makine Yüksek Mühendisi. Tarih Mezunu. Triatlon Sporcusu)



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 6.

Soru:
Taassup nedir? Örnek veriniz?
Taassubu yenmek için ne yapmak gerekir?

Cevap:

Bağnazlık kelimesiyle ifade edilen taassup, doğru veya yanlışlığına bakılmaksızın bir düşünce veya ekolün savunuculuğunu yapmak,

Mensubu olduğu din, mezhep ya da partiyi her halükârda desteklemek,

Doğruluğu araştırılmadan karşıt düşünceye saygısızlık etmek,

Bir düşünceye bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başkasını düşünmemek,

Ayrıca kendi yandaşlarına ister haklı isterse haksız olsunlar mutlak destek vermek, onların tarafını tutmak.

Taassup, futbol takımı tutar gibi parti, dernek, cemaat tutmaktır.


Taassubu yenmek için asıl olanın cemaate değil, cemiyete insan kazandırmak olduğu,

Önyargılı hareket edilmemesi gerektiği,

Her zaman “hak ve hakikatin” yanında dosdoğru olunması gerektiği hatırlanmalıdır.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 7.

Soru:

Önyargı nedir?
Önyargılarımı nasıl yenebilirim?

Cevap:

Önyargı, bir kişi ya da olaya ilişkin yeterli bir bilgi edinmeden, önceden, peşin bir karara varmış olma durumudur.

Önyargılarımızdan kurtulmak için, öncelikle içimize dönüp ön yargıya yol açan düşünce ve inançları net olarak ortaya çıkartmamız gerekir.
Böylece yeni ön yargıların oluşumuna engel olmalıyız.

Daha sonra önyargılı olmanın size herhangi bir yarar sağlayıp sağlamadığına bakın. Yani farkındalığınızı artırın.

Hucurât Sûresi 12. Ayeti Kerimede “Ey iman edenler! Zandan çok sakının” buyrulmaktadır.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 8.

Soru:

Kritik Analitik Düşünme (KAD) ne demektir?

Cevap:

Eski dilde Basiret ve Feraset.

Kritik Etmek: Eleştirmek, incelemek, araştırmak.

Analitik: Çözümleme, tahlil.

Mesela A şehrinden B şehrine gideceksiniz?
Önce kritiğini yapıyorsunuz. 5 farklı yol var. Her bir yoldan gitmenin fayda ve zararlarını eleştirel bakış açısıyla inceleyip araştırıyorsunuz. Hangisi daha güvenli, menzile daha çabuk ulaştırır vs.
Sonra karar kıldığımız yolun analitiğine yani çözümleme ve tahliline geçiyorsunuz. Ne kadar yakıt lazım, dinlenme tesisleri nerede, en çok kaza nerelerde oluyor vs.

KAD, size ayaklarınıza baktırırken yüzünüze tokat atmak isteyenleri sezinlemektir. Yumruğu değil, yumruk atanı da değil, yumruğu attıranı görebilmektir.
KAD’ı anlamak için insan önce kendisini tanımalıdır.
Mesela bir koç aynada kendini görse hasmım diye saldırır. Gülmeyin, Ortadoğu’da Müslümanlar Allahu Ekber diyerek birbirini öldürmüyor mu?
KAD, hayatın her anının farkında olmak için düşünmek ve düşünme yeteneğimizi sürekli geliştirmektir.
Bedenen yorulduğumuzda zihnen, zihnen yorulduğumuzda bedenen çalışmaktır.
Öfke anında karar vermemektir. Öfkeli insan bulanık su gibidir. Nasıl ki su dinlenince bulanıklığı gider, insan da dinlenince öfkesi geçer.
Düşünmek başkasının gözünden bakabilmektedir. Doğru anlamak için empati yeteneğimizi geliştirmeliyiz.
Duruşumuzu özümüzle birleştirmek ve yardım eli isteyene seyirci kalmamaktır.
Hemen onaylayıcı olmamak ve sorgulamaktır.
Kurulan tuzakları önceden sezinlemektir.
Problemi önce anlamak sonra da çözmektir.
Mantıklı ile duygusal kararın ayarını yapabilmektir.
Yanlışa cesaretle karşı çıkabilmektir.
Kanıtsız karar vermemektir.
Doğru soru sorabilmektir.
Kelime hazinesine sahip olmaktır.
Fikir üretmek, sistemli düşünmek ve hedefe kilitlenmektir.
Meraklı olmak ve yeni fikirlere açık olmaktır.
Düşüncesinin sorumlusu olabilmektir.
Bilginin sentezini yapabilmek ve tarafsız olmaktır.
Bilgi sahibi olmadan yorum yapmamaktır.
Ön yargılı olmamaktır.
Anlamlı sorularla sorgulamaktır.
Güneşe karşı koşarken gölgen arkada olduğundan gölgen seni takip eder. Güneşe sırtını dönersen, gölgen önde olduğundan gölgeni geçemezsin. Yapacağınız işlerde her zaman bu prensibi unutmayın.

KAD, büyük resmi görebilmektir.
Şöyle hayal edin. Önünüzde üst üste dizilmiş yedi adet resim var.
İlk resimde sadece bir horozibiği görüyorsunuz.
İkinci resimde, bir köydeki bir evin penceresinden bakan bir çocuğun evin önünde yayılan bir horozu izlediğini,
Üçüncüde, aslında bu resmin, bir geminin yüzme havuzunun kenarında güneşlenen bir çocuğun elindeki derginin kapağı olduğunu,
Dördüncüde bu geminin caddede giden bir otobüs üzerindeki tur gemisine ait bir reklam olduğunu,
Beşincide aslında bu ilk resmin (yani horozibiğinin) sahilde televizyon izleyen bir adamın ekranda gördüğü otobüsün üzerindeki tur gemisi reklamının üzerinde gözüken bir gemiye ait yüzme havuzundaki bir çocuğun okuduğu dergideki kapakta resmedilen köydeki bir evin penceresinden bakılan bir horoz resmi olduğunu,
Altıncıda bu resmin aslında, uçaktaki bir adamın sahilde televizyon izleyen bir adamın televizyon içinde gördüğü otobüsün üzerindeki tur gemisine ait reklam olduğunu,
Yedinci ve son resimde ise resme dünya dışından baktığınızda, uzayda uçan binlerce uçaktan sadece bir tanesinin penceresinden sahile bakan pilotun, sahilde televizyon izleyen bir adamın, televizyonun içindeki otobüs üzerindeki tur gemisine ait reklam resminin içinde yüzme havuzu başında dergi okuyan bir çocuğun derginin kapağındaki bir köy resminde bir evden izlenen horoz olduğunu görüyorsunuz.
Lütfen etrafınızdaki olaylara bir de bu gözle bakın.
Olaylara, kişilere takılmayın. Kısır tartışmaları bırakın. Fikirlerinizle konuşun.
Kendi durumunuza, nereye gittiğinize, yaptığınız çalışmalara, gelecek ile ilgili planlarınıza lütfen bir de uzayın dışından bakın.




Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 9.

Soru:

Basiret ve Feraset Ne demektir?

Cevap:

Basiret: Kalb ile görme, doğru görüş, uyanıklık. Sezgi, uzağı görme.

“Görme, idrak etme, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olma, sezgi” gibi anlamlara gelen basîret kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de genel olarak “görme” anlamı yanında özellikle “hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma yeteneği” mânalarında kullanılmış ve bu bakımdan mânevî körlük veya dalâletin zıddı olarak gösterilmiştir.

Ferâset: Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı firâsettir.)

Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış yeteneği. Bir kimsenin ruhsal, zihinsel halini ve yeteneklerini yüzünden, duruşundan, tavrından vb. anlamak.

Feraset, bir nevi at gibi görmek demektir. Çünkü at 360 derece etrafını görüyor. Bu nedenle sahibini çiğnemiyor.

Feraset sahibi olmak için;
1- Satır aralarını okumak
2- Cümleyi tersten okumak
3- İrfan sahibi olmamız gerekiyor.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Mü’minin firâsetinden sakınınız! Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîr, 15/3127)
Cümleyi düz okursak övgü var.
Cümleyi tersten okuduğumuzda ise, aslında Peygamber Efendimiz bize çok ağır bir sorumluluk yüklüyor. Yani böyle olun diye bizlere emir buyruluyor.

Kaynak: Ahmet Selami Vanlı (Makine Yüksek Mühendisi. Tarih Mezunu. Triatlon Sporcusu)



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 10.

Soru:

Değişime önce nereden başlamalı?
Kendimizi değil, çevremizdekileri değiştirme düşüncesi ne kadar doğru?

Cevap:

Soruya yaşanmış bir hikâye ile cevap verelim.

Ömer bin Abdulaziz, 37 yaşında, hicretin 97. Senesinde halife oldu. 40 yaşında vefat etti.

Emevilerin meşhur israf ve saltanat mantığı Ömer bin Abdulaziz’de de vardı ve halife olduğu güne kadar her gün 3 defa ipek elbisesini değiştiren şımarık bir çocuktu.

Halife, önce kendisinin bütün bu yanlışlarına tövbe istiğfar etti, sonra ailesini toparladı.

O devirde namaz da kılınıyordu, ama mantık roma mantığıydı.

2 yıl 5 ay Ümmet-i Muhammedin halifesi olarak kaldı.

Bu 2,5 senede Özbekistan’dan İspanya’ya kadar uzanan (bugün 30 küsur devletin olduğu) bir devleti yönetiyordu.

Bu sürenin sonunda, devleti Efendimizin (sas) veda hutbesini okuduğu günlere taşıdı.

Hz Ömer’in idaresi nasıldıysa aynı idare sistemini kurdu.

İnsanlar yeniden Peygamber Efendimizin günlerine döndüklerini zannettiler.


Halife seçildiği gün ilk yaptığı iş, karısına gitmiş; Fatma; demiş
Şu üzerindeki mücevherleri ver.
Ne yapacaksın onları,
Hazineye bırakacağım.
Bunlar benim özel malım.

“Bizim üzerimizde altın, gümüş varken Allah sözümüzü kimseye dinletmez” demiş.

Hanımının altınlarını almış, kendi üzerinde de ne kadar mülkü varsa, Emevi Cami’nin önünde, Cuma namazında;
Ey insanlar! Bunlar, babalarımdan, dedelerimden kalan mülklerin yerleri. Bunlar Ömer bin Abdulaziz’in değil mi? demiş
Evet, demişler.

“Bundan sonra benim değil ümmetin” demiş.

Kaynak: http://www.gencbirikim.net/omer-bin-abdulaziz/

Demek ki, dünyayı değiştirmek isteyenler önce kendilerini değiştirecekler.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 11.

Soru:

Siyah beyaz mantık hatası nedir?

 Cevap:

Birden fazla seçenek dururken muhatabımızın, birbirine tamamen zıt olan iki seçeneğe zorlanmasını ifade eder.

Matematiksel formülü ya 0 ya 1 birdir.

Bu tavır “tarafını seç, ya bizdensin ya onlardan” şeklinde karşımıza çıkar.

Oysa her zaman tüm ihtimalleri hesaba katmalıyız.

Nitekim klasik ve sembolik mantık yanında, “bulanık mantıkta” problemlerin çözümünde kullanılmaktadır.

Bulanık mantıkta sınıflandırmalar “güzel”, “daha güzel”, “oldukça güzel”, “orta güzel”; çirkin de “az çirkin”, “çok çirkin”, “aşırı çirkin” vb. şeklinde ikili değil de çoklu olabilmektedir.

Mesela, oldukça güzel ifadesinde belirsizlik vardır. Bu belirsizlik sayısal değil de kişiden kişiye değişen sözel belirsizliktir.

Bulanık mantık çoklu bir mantıktır. Beyaz-siyah yerine bunların arasındaki gri renklere de yer verilir.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 12.

Soru:

Çoğunluğun dediği mi, hak ve hakikat mi?

Cevap:

Canım karışma bana, hayat benim değil mi, istediğim gibi yaşarım, zaten herkes de öyle diyor.

Buna benzer cümleleri duymuşsunuzdur.

İbrahim aleyhisselam doğru yoldaydı. Çünkü hakla beraberdi. Ötekiler puta tapıyorlardı. Eğer İslâm, “çoğunluğun dediğini” yani “sayısal üstünlüğü” esas alsaydı, İbrahim Aleyhisselâm’ın onlara tâbi olması gerekiyordu.

Konuyla direk ilgili olarak, bir de ruhlar âleminde Cenabı Hak ile yaptığımız “sözleşme koşullarını” tekraren hatırlayalım.

Rabbimiz şöyle buyuruyor.

Zâriyât Sûresi 56. Ayet: “Ben cinleri ve insanları ancak bana (ibadet ve itaatle) kulluk etsinler diye yarattım.”

Yunus Sûresi 108. Ayet: De ki: “Ey insanlar! Rabbinizden size hak (Peygamber ve Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için doğru yola gelmiş olur. Kim de (haktan) saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur.

İsrâ Sûresi 81. Ayet: De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu.”




Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 13.

Soru:

Yanlış otorite mantık hatası nedir?

Cevap:

Bu soruya Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi eski hocalarından merhum Prof. Dr. Mahmûd Es’ad Coşan hocanın, 5 Mayıs 1990 tarihinde yaptığı şu konuşması ile cevap verelim.

“İslam'da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak "hakla", "hakikatle" beraber olmaktır! Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.”

“Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler... Hem de kendisi takip etmez... Amerika seni John'la takip etmez, Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”

“Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor... Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”

“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”

“Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. "Tek lider, vazgeçilmez insan..." diye bir şey olmaz.
“Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!”

“Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”

“Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz... Tâbî olmayın kimseye! Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler.

İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun! Allah'ın dinine hizmet edin! Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz! "Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın" diyorlar.

“Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün.

Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be! Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın? Beni sırtında taşımak zorunda mısın?

Kimse kimseye hürriyetini vermesin! Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 14.

Soru:

Zihin okuma mantık hatası nedir?
Genelleme mantık hatası nedir?
Başkalarının gazıyla hareket etmek mantık hatası nedir?

Cevap:

Zihin okuma mantık hatası, önyargılı davranarak zanda bulunmaktır.
Hucurât Sûresi 12. Ayeti Kerimede “Ey iman edenler! Zandan çok sakının” buyrulmaktadır.
Başkalarını davranışlarıyla, kendimizi ise niyetlerimizle değerlendirmek yaygın bir hastalıktır.


Genelleme mantık hatasında ise, örneğin; namaz kılan bir insan hata yaptığında, tüm namaz kılanlar böyledir diyerek genellemede bulunmak örnek verilebilir.


Başkalarının gazıyla hareket edenlerin düştüğü mantık hatasının en başta gelen sebepleri,
Sevgi körlüğü ya da çıkar ve menfaat elde etme gibi düşüncelerle başkalarının hatalı ve yanlış fikirleriyle hareket etmekten kaynaklanır.

Hadisi Şerifte "Bir şeyi çok sevmen seni kör ve sağır eder." (Müsned, 36/24) buyrulmaktadır.

Kalabalıklarda şuursuzca hareket ederek, sonrasında pişmanlık duyacağı işleri yapanları da bu gruba dâhil edebiliriz.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 15.

Soru:

Şehir ve Kent Kavramları arasındaki ilişkiyi açıklayınız?
Şehir ve Kent aynı şey mi?

Cevap:

Şehir, Cuma namazı kılınan, pazar kurulan yerdir.

Atamız Âdem as ’ın yeryüzüne indirildikten sonra yaptığı ilk üç sünnet olan; nikâh (sözleşme), evin yani mabedin inşası, mesleki bilgi ile üretilen ürünlerin satışı için pazar kurulması şehrin özünü oluşturur.

Bu üç sünnet “Ey insanlar! Şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık, tanışasınız ve yardımlaşasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.” ayeti mucibince yaşayabilmek için gerekli temel tavırlardır.

Nuh tufanından sonra Hz. İbrahim atamız aynı sünneti aynı yerde Hacer anamızla birlikte gerçekleştirmiştir.

Daha sonra Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sas) bu imkânı Medine’de bulmuş ve Medine ahalisi ile sözleşme yaptıktan sonra Mescidi inşa etmiş ve Medine pazarını kurmuştur.

Dolayısıyla şehir; nikâhla kurulan ev ve evlilikler ile çoğalan insanların, selam ve kefalet ile kurdukları mahallelerde, birbirinin derdiyle dertlenilen, kimsenin evinin diğerinin evinin yolunu, güneşini ve manzarasını kesmediği, merkezinde mescidin bulunduğu yerleşimlerin yan yana geldiği ve onların da yürüme mesafesinde mesleki ve teknik üretim yapılan çarşıların bulunduğu, onların da tam ortasında bir külliye ile Cuma Camisinin bulunduğu yerleşim yeridir.

Şehirde adalet vardır, aç yoktur, adil bir pazar bulunur, fiyatlar dengelidir, etrafı koruluk ve bostanlar ile çevrilidir, siyasi birliktelik bulunur, fitne yoktur, emanlık vardır.

Büyüklüğü sınırlıdır, mülklerin el değiştirmesi ahlak ile olur, içinde bolca mezarlık olduğu için ölüler ile diriler birlikte yaşarlar.

Minarelerinden beş vakit ezan sesi duyulur.

Ahlaksızlık ya yoktur ya da sınırlı ve gizlidir.

İnsanlar birbirilerini şeytana ve nefse karşı rahatlıkla koruyup gözetebilirler.

Biz buna mahalle dayanışması deriz.

Kent ise; selamın ve merhametin olmadığı, her şeyin para ile satıldığı, açların ve çaresizlerin sokaklarda yattığı, aşırı büyük ve kalabalık, kimsenin birbirini tanımadığı ve selamlaşmadığı, dolayısıyla derdiyle dertlenmediği, hırsın ve hasedin kol gezdiği, ahlaksızlığın bolca yaşandığı, ezansız, ihtiyaç olan her şeyin AVM’lerden ve marketlerden alınabildiği, evlerin topraksız olduğu, yüksek apartmanlardan ve etrafı çevrili sitelerden oluşan nikâhsız yaşanabilen, mabedsiz yerleşim yerleridir.

Kaynak: Serkan Akın (Mimar)



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 16.

Soru:

Özellikle sosyal dernek çalışmalarında, “benim bir şey yapmama gerek yok, ne de olsa birileri yapıyordur” düşüncesini yıkmak için uygulanacak stratejiler neler olmalıdır?

Cevap:

--- İlk olarak değişime çevrenizden değil, kendinizden başlayın.

--- İkinci olarak zayıf yönlerinizi "hack"leyin ve yaradılış gayesi ve iç huzurunuzu yakalayacak şekilde kendinizi yeniden programlayın. (Tevbe ve Takva)

--- Üçüncü olarak o anda hangi işi yapıyorsanız, tam hakkıyla yapın.

--- O anda hangi işi yapıyorsanız, tam hakkıyla yapın.

--- "Kişi bildikleri ile amel ederse, Cenabı Hak bilmediklerini ona öğretir" sözüne uygun davranın.

--- Özetlemek gerekirse,

-- Niyet.
-- Tevbe.
-- Doğru Yöntemler.
-- Sabır.
-- Fedakârlık.
-- İhlas.
-- Takva.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 17.

Soru:

Hak ve hakikati yok saymak mantık hatasını açıklayınız?

Cevap:

Hak ve hakikatı zihinlerde yok saymakla, Hak ve hakikat gerçekte yok olmaz.

Allah'ın varlığını ve birliğini yok sayan Ateistler ya da bir Yaratıcı olduğuna inanan ama bu dünyanın bir sınav yeri olduğunu inkâr eden Deistleri bu gruba dâhil edebiliriz.

Bir grup filozof, Mevlana Celâleddîn Rumi’ye gelerek birkaç sual sormak istediklerini bildirdiler. Niyetleri, bir şeyler öğrenmek değil, Müslümanları dinleri hakkında şüpheye ve fitneye düşürmekti. Mevlana, adamların halini hiç beğenmedi, onları üstadı Şems-i Tebrizi’ye gönderdi. Bunun üzerine gruptakiler onun yanına gitti.

Şems-i Tebrizi mescitte talebelere ders veriyordu. Konu teyemmüm abdestiydi; talebelere bir kerpiçle teyemmüm abdestinin nasıl alınacağını gösteriyordu. Gelen grup üç sual sormak istediğini belirtti.

Şems-i Tebrizi, “Sorun” dedi. Adamlar içlerinden birini sözcü seçtiler.

Adam ilk olarak şunu sordu: “Siz Müslümanlar Allah var dersiniz, ama Allah'ı göstermezsiniz; varsa gösterin, görelim ki inanalım, görmediğimiz bir şeyin varlığına neden hangi mantıkla inanalım ki?” dedi.

Şems-i Tebrizi, “Öbür sorunu da sor!” dedi.

Filozof, “Sizler şeytanın ateşten yaratıldığını söylüyor, sonra da onun ahrete cehenneme atılıp ateşle azap edileceğine inanıyorsunuz. Hiç ateş ateşe azap eder, acı verir mi?” diye sordu.

Şems-i Tebrizi, “Peki, diğer sorunu da sor!” dedi.

Filozof, “Sizler ‘Herkes dünyada yaptıklarının cezasını ahirette çekecek, orada mahkeme kurulacak, hesap sorulacak’ diyorsunuz. Bırakın insanları, nasıl isterlerse öyle özgür yaşasınlar, ne istiyorlarsa yapsınlar; mahkemeye ne gerek var?” dedi.

Adam sorularını tamamlamıştı. Şimdi bunların cevabını istiyordu. Kendine göre cevap verilmeyecek sorular sormuştu. Herkes Şems-i Tebrizi'ye bakıyordu. O ise gayet sakindi. Yerinden kalktı, filozofun yanına geldi ve elindeki kerpici adamın başına vurdu. Filozof “Vah başım” diyerek başına sarıldı. Şems-i Tebrizi çok şiddetli vurmamış olsa da adamın canı yanmış ve başı biraz şişmişti. Adam bir sağa bir sola baktı, bu kadar insana birkaç kişi ile yapacağı bir şey yoktu. Hemen dışarı çıktı, başını tutarak o bölgedeki Kadı'ya (Hâkim’e) şikâyete gitti. Şems-i Tebrizi’yi Kadı'ya şikâyet etti.

Kadı, “Bu nasıl olur” diyerek Şems-i Tebrizi’yi mahkemeye çağırttı. Durumu sordu. Şems-i

Tebrizi, “Ben ona kötülük etmedim, sadece sorduğu sorulara cevap verdim” dedi.

Kadı, “Bu nasıl cevap vermektir. Adam acı içinde kıvranıyor, senden şikâyetçidir, işin aslı nedir?" diye sordu.

Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:

“Efendim, bu adam bana ‘Allah varsa göster, göreyim ki inanayım’ dedi. Ben de buna, ‘Olan her şey baş gözü ile gözükmez, işte misali’ dedim; başına darbe vurup acıttım. Şimdi bu felsefeci, başındaki acıyı göstersin de görelim. Eğer başında bir acı yoksa niçin beni şikâyete geldi? Varsa göstersin!” dedi.
Filozof, şaşırarak, “Başımda acı var ama gösteremem” dedi. Şems-i Tebrizi de, ‘İşte bu acı gibi, Allah Teâlâ da vardır, fakat kafa gözüyle görülmez, O ancak akılla bilinir, kalple tanınır, ruhla sevilir, ahirette nurla görülür” dedi.

Şems-i Tebrizi ikinci soruya verdiği yanıtı şöyle açıkladı:

“Bu adam, sizler ‘Şeytan ateşten yaratıldı, ahirette ateşe atılacak ve ateşle azap görecek’ diyorsunuz; ateş ateşe ne zarar verir ki?’ dedi. Ben de topraktan yaratılan bu insana topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Ona, ‘Bak toprak toprağa nasıl acı veriyor, biraz daha hızlı vursaydım öldürürdü, demek ki ateş ateşe azap eder demek istedim’ dedi.
Şems-i Tebrizi üçüncü sorunun cevabını şöyle açıkladı:

“Bu adam bana, ‘Bırakın insanları dünyada herkes istediğini yapsın, niçin ahirette mahkeme, hesap ve ceza var?’ dedi. Ben de onun başını vurmak istedim ve vurdum. O niçin hemen mahkemeye koştu? Ben ona şunu demek istedim:

“Bu dünya da herkes istediğini yaparsa âlemi zulüm kaplar. Kendisine zulüm yapılan çok insan var ki zayıftır, zalimden hakkını alamaz. Herkes mahkeme bulamaz. İşte Allah ahirette mahkeme kurup herkese yaptığının hesabını soracak, zalimden mazlumun hakkını alacak, gereken cezayı verecek ve adalet yerini bulacak” dedim.
Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında hayret etti, mahcup oldu söz söyleyemez hale düştü.


Başka bir hikâyede ise;

Bir Ateist minbere çıkar ve Allah’ın varlığı hakkında tartışacağı kişiyi ister.
Çocuk olduğu halde karşısına Ebu Hanife çıkar.
Ateist yaşına bakarak onu küçük görür.
Ebu Hanife: “Yaşla insanları kıymetlendirmeyi bırak da ne söyleyeceksen onu söyle.”der.
Ateist Ebu Hanife’nin cesareti karşısında dona kalır.

Belli bir zaman geçtikten sonra kendini toparlar ve Ebu Hanife’ye: “Başı ve sonu olmayan bir şeyin mevcudiyeti nasıl mümkün olur?” diye sorar. Ebu Hanife:
– Sayı sistemini bilir misin?
– Evet.
– O halde söyle bakalım “bir” sayısından önce ne vardır?
– O ilktir ondan önce sayı olmaz.
– Mecazi manada “bir” olan sayıdan önce bir şey olmaz da gerçek anlamda “bir” olan Allah Teâlâ’dan önce nasıl bir şey olur?!

Ateist bu cevaba karşılık veremeyince yeni bir meseleye geçer ve Ebu Hanife’ye;
“Hiçbir şeyin yönlerden hali olmadığını, bu durumda –haşa- (Allah Teâlâ’nın da bir yönünün olması gerektiğini) Onun (c.c.) görünüşünün hangi yöne doğru olduğunu” sorar. Ebu Hanife (r.a.):
– Lambayı yaktığında ışığı hangi yöne doğrudur.
– Işığı alma noktasında bütün yönler eşittir.
– Mecazi ışığın durumu bu ise, göklerin ve yerlerin ebedi ve daimi nuru Allah Teâlâ nasıl olur?
Onun yönlerden münezzeh olması evleviyetle gereklidir.

Ateist bu cevaba da karşılık veremez ve yeni bir bahis açar.
Ebu Hanife’ye hitaben şöyle der: “Mevcut olan her şey için bir mekân olmadır.
Madem Allah vardır o halde nerededir?”
Ebu Hanife ateiste karşılık verme yerine etraftakilere emredip meclise süt getirtir.
Ardından da ateiste: “Bunda yağ var mı?” diye sorar. Ateist “Evet” diye karşılık verince Ebu Hanife Şöyle der:
– Yağ sütün neresindedir?
– Belli bir yerle sınırlı değildir.
– Varlığı geçici olan bir şeyin durumu böyle olursa yer ve göklerin yaratıcısı ebedi ve sonsuz olan Allah Teala’nın durumu nasıl olur?!

– O ne ile meşguldür?
– Sen bütün bu soruları minberde iken sordun. Ben de onlara cevap verdim. Şimdi sen yere in, minbere ben çıkayım.

Ateist iner ve Ebu Hanife söylediği gibi minbere çıkar. Ardında da ateistin sorusunu yanıtlar: “Minberde senin gibi yaratanı, yaratılanlara benzetenler olduğunda onu indirir; yerde de benim gibi muvahhitler olduğunda onları oraya çıkarır. ‘O her an yeni bir ilahi tasarruftadır.

Dehri şaşırır; Tek kelime konuşamaz.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 18.

Soru:

Mecelle kanununun ilk 100 maddesini bilmek ile mantıklı düşünme arasında bir ilişki var mıdır?

Cevap:

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye veya kısaca Mecelle, 1868-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen, maddeler halinde düzenlenmiş analitik hukuk sistemi kurallarıdır.
Bir giriş 16 bölümden oluşur ve 1851 madde içerir.

Mecelle’de Medenî Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında yer alan birçok konu düzenlenmiştir.

Mecelle’nin Genel İlkeleri’ni oluşturan ilk yüz maddesinde yer alan hükümlerin çoğunu, Hukukun Genel Prensiplerini ifade etmekte kullanılan hukuk vecizeleri olarak nitelendirmek mümkündür.

Soyut yöntem değil, müşahhas (hadiseci) yöntem benimsenmiştir.

Millî ve İslami medenî kanunumuz olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyenin başındaki Kavaid-i Külliye (100 Temel ve Genel Prensip) bir bilgelik/hikmet hazinesidir.

İşte size Mecelle’nin ilk yüz maddesinden bazı örnekler:

--- “Zarar kadim olmaz”
Örnek: Yayaların geçişini engelleyecek şekilde yapılmış balkonlar, kamu sağlığını tehdit eden kanalizasyon ve çöplükler, ne kadar eski uygulamalar olursa olsun kaldırılır veya tamir edilip zararları giderilir.

--- “Şekk ile yakin zail olmaz.”
Yani: Var olduğu yakinen bilinen bir şeyin aksine kesin delil bulunmadıkça, sonradan meydana gelen bir şüphe ve tereddütten dolayı onun yok olduğuna hükmedilmez.

--- “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”
Örnek: Kayıp kişinin hayatta olduğu geçmişte kesin olarak bilinmekte iken, öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir.

--- “Beraet-i zimmet asıldır.”
Beraet-i zimmet: Kişinin temiz ve borçsuz olması

--- “Kelamda asl olan manayı hakikidir.”
Manayı hakiki: Gerçek anlam, sözlük anlamı; bir söz duyulduğunda akla gelen ilk anlam.

--- “Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur.”
Mukabele bi’z-zarar: Zararla karşılık vermek.

--- “Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar.”
Zaruret: Yasak olan şeyin işlenmesini caiz kılan özür
Memnu: Yasaklanmış
Mübah: Yapılıp yapılmaması serbest olan

--- “İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile a’zamının çaresine bakılır.”
Yani: Biri büyük, diğeri daha hafif iki zarar bir anda söz konusu olduğunda, hafif olan zararı işleyerek büyük zarardan kurtulma yoluna gidilir.

--- “Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır.”
Yani: Kötü ve zararlı şeylerin giderilmesi, yararlı şeylerin elde edilmesinden daha önemlidir.


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 19.

Soru:

Normal olmak ne demektir?
İfrat ve tefrit ne demektir?

Cevap:

Dünyamızı ve ahiretimizi abad edecek kurtuluşun reçetesi “Tadil-i Erkân” diye tabir edilen temel tavırdır. Bu başarıya ulaşmanın en temel şartı ise normal olmaktır. 

En basit manasıyla şartları olması gereken şekilde yerine getirmek şeklinde tarifleyeceğimiz Tadil-i Erkân yani “Normal olmak” günümüzde de ciddi bir anlam yozlaşmasına uğramıştır.

Kitaplara ya da en kolay bir şekilde internete baktığınızda karşınıza çıkan şey sadece namaz ya da bazı ibadetlerin güzel şekilde yerine getirilmesini anlatmaktadır.

Oysa Tadil-i Erkân, artık tamamıyla Türkçeleşmiş ve dilimizde oturmuş olan “normal olmak” kelimesiyle aynı manadadır. Normlara yani kurallara uymak demektir.

Kurallara uymadığınızda başınıza neler gelebileceğini ve nasıl bir açık pozisyon oluşacağını düşünün.

Mesela hızlı araba kullanmak kurallara aykırı bir açık pozisyonudur. Sonu ölümle bitebilir.

Yalan söylemek de öyle. Bir gün açığa çıkar ve sizi mahcup eder.

Aynı şekilde kötülük yapmak da normal değildir. Hem dünyada hem ahirette cezası vardır.

Aşırı yemek yemek de öyle. Sağlığınızı kaybeder hasta olursunuz.

Örnekler çoğaltılabilir.

Bizim gibi şark toplumlarında normal olmak çok zordur.

Kelimelerin anlamları bozulduğu için sürekli bir çatışma hali oluşur.

İyilik ile kötülük, doğru söz ile yalan söz, helal ile haram hep birbirine girer.

Yine de tüm dirençlere rağmen normal olmaya çalışmak ve hayatınızı düzenli bir şekilde sürdürmek zorundasınız.

Emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker bunu gerektirmektedir.

Çünkü maruf olan normal olandır.

Normal olmayan ise, ifrat ve tefrittir.

İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık.

Tefrit: Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama.

Kaynak: Serkan Akın (Mimar)


Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 20.

Soru:

Üretkenlik ile verimlilik arasındaki farklılıklar nelerdir?

Cevap:

Üretkenlik bir işçi, fabrika, firma ya da ekonomi tarafından üretilen ürünlerin seviyesi, değeri ya da miktarı olarak nitelendirilebilir. Birçok faktörün bir araya gelerek oluşturduğu sonuçların toplamına tekabül etmektedir.

Verimlilik ise girdi ile çıktı arasındaki ilişkidir. Çıktının girdiye oranıdır.
Burada önemli nokta verimliliğin üretimin etkinliğini gösteren bir fonksiyon olduğunu unutmamaktır.

Yukarıda açıklanan iki kavram arasındaki farklılıklardan yola çıkarsak üretimin artırılması ile birlikte verimliliğin de artacağı anlamına gelmemektedir.

Aslında verimlilik üretkenliğin kalitesinin bir göstergesidir.

Mesela amel ve ihlas kavramlarını düşünelim.

Bir adam gece sabahlara kadar namaz kılıyor. Yani sevap üretmeye çalışıyor. Ama bunu başkalarına gösteriş için yapıyor ve sevapları sıfırlıyor. Yani üretim var ama verimli üretim yok.

Başka bir adam da gecenin üçte biri ibadet ediyor, üçte biri uyuyor, üçte biri ise ailesine, çocuklarına zaman ayırıyor. Hem dengeli hareket ederek üzerindeki hak ve sorumlulukları yerine getiriyor hem de Allah’ın (cc) rızasını yani ihlası ön planda tutuyor, böylece elde ettiği sevapları maksimuma çıkarıyor.

Yani daha az ibadetle daha çok sevap, “yüksek verimlilik”




Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Ders 21.

Soru:

Soruların ve soruların cevaplarının de verildiği, ancak herkesin zorlandığı dünyanın en kolay sınavı hangisidir?
Bu sınavda insan neden zorlanır?

Cevap:

Soruların ve soruların cevaplarının de verildiği, ancak herkesin zorlandığı dünyanın en kolay sınavı “ölüme hazırlanmak.”

Ancak insan bu sınavda zorlanır. Çünkü nefis ve şeytan gibi iki düşman, yanlarına kendine benzettikleri insanlarla birlikte insanı sürekli oyalıyor, yaradılış gayesini unutturuyor.

Çaresi ise şuurlu Müslüman olmak. Yani hayatın her alanında ortaya koyduğumuz davranışlarımızın, tercihlerimizi, red ve kabullerimizi Allah’ın kitabına ve Rasûl’ünün (s.a.s) sünnetine uygun hale getirmek.

“Daha özgür bir dünyada yaşamak istiyorsak, bunun tek yolu önce kendimizi özgürleştirmekten geçer. İnsanın kendisini özgürleştirmesi, nefsinin arzu ve isteklerini ilahlaştırmaktan vazgeçmesidir. Nefsimiz yani içimizdeki kötülüğü emreden benliğimiz, farkına varmadığımız takdirde bir ömür boyu bizi yönetir, kölesi yapar. Oysa yaşadığımız hayatı Yaratıcımızın hoşnutluğunu kazanacak şekilde anlamlı kılmak mümkün.

Hızla geçen dünya hayatını kalıcıymış gibi, ebedi hayatı ise yokmuş gibi algılıyoruz… Bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler, kariyer, makam, mevki, ev, araba derken hiç gelmeyecek sandığımız yolun sonu geliyor ve ellerimiz boş bir şekilde toprağın altına giriyoruz. İnsanlığın binlerce yıldır bitmeyen kısır döngüsü bu.”


Nefislerini terbiye etmek, olgunlaşmak ve iyi bir kul olarak yüce Tanrı’ya ulaşmak isteyen büyük din âlimleri, bu yüzden, ölümü hatırlamayı, tasavvuf yolunun önemli bir rüknü haline getirmişlerdir. “Râbıta-ı mevt”, yani kişinin kendi ölümü ile ilgili hal ve sahneleri hayalinde canlandırma işlemi, tesirli ve faydalı bir işlemdir. Çünkü bu “tezekkür-i mevt”, nefsin çeşitli hastalıklarına karşı en müessir ilaçtır. “Hubb-ı dünyâ”, yani dünyanın fâni lezzetlerine aldanıp dalmak, “tûl-i emel” yani gafletle, arzu ve emellerin uzayıp gitmesi, kibir, ucub ve sair gibi büyük dertler için en iyi panzehir, ölümü anmaktır.

Hiç şüphe yok ki “Bunlar eski ve boş şeyler, insan bu dünyaya bir kere gelir; ye, iç, eğlen, kendini düşün; yaşamana, zevkine bak” tarzındaki sakat felsefeleri atıp, ecdâd-ı kirâmın yaptığı gibi, hayatın önünü-sonunu ve mânasını daha derin düşünse idik, fert ve millet olarak şimdikinden daha iyi durumda olur; ahlâklı, faydalı, olgun kişiler olarak vatan ve milletimizi çok daha mâmur kılardık.



Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Final Dersi.

Soru:

Teknik ile teknoloji arasındaki fark nedir?
Milenyum çağındaki teknolojik gelişmeler mantık ilmini nasıl etkiledi?
Teknolojinin sahipleri, doğru ya da yanlış, düşünen insan istiyor mu?

Cevap:

Teknik, Hz. Âdem as’a gayb âleminde öğretilen vahyi bilgi ile, yeryüzüne indirildiği ilk andan itibaren, “Kâbe’yi inşa etme yöntemi dâhil” kendisinin yolundan giden diğer peygamberler ve insanların devam ettirdiği, insani ölçekte, sünnetullaha uygun, aktarılan bilgiye dayalı, doğal malzemelerin işlenmesi sürecidir.
Teknik ile üretilen malzeme özeldir, eskimez, miras bırakılabilir, teknik geliştikçe insanlık gelişir. Çünkü amaç Allah’ın rızasını kazanmak ve faydalı olmaktır.
Yerel malzeme, mesleğe dayalı bilgi ile lazım olduğu kadar, ihtiyaca binaen üretilir ve eser sözleşmesine dayalı bir süreç sonunda adil pazar şartlarında emeğin ve bilginin ücreti ödenerek satın alınır ve kullanılır.
Teknik bilgi ve yöntem, insanlığın yaşamını devam ettirmek için gerekli ve fazlasıyla yeterlidir.

Teknoloji, gayb âleminde Hz. Âdem as’a öğretilen bilgiyi, kendinde olmadığı için kıskanıp çekemeyen ve bu bilginin açığa çıkması üzerine itaat etmeyip isyan eden İblis ve Kabil’in soyundan gelen küreselci şeytanilerin vahyi körlükten dolayı bilgiyi sadece gözlem ve deney sonucu elde etme çabalarının sonucunda elde ettikleri yöntemin adıdır.
Teknoloji, ticari, otonom ve yapaydır.
Gizli bir arka plan içerir. Sürekli bir enerji gerektirir. Bunun için insanlığa zulüm eder. Teknolojik üretim için insanlık köleleştirilmiş ve sömürgecilik uygulanmıştır.
“Kişiye özel” yalanı ile üretilir, raf ömrü, depolama ve satış organizasyonu ile reklam maliyeti insanlara ödetilir.
Teknolojik ürüne üreten tarafından ömür verilir ve istediği zaman bozulur.
Teknoloji gelişince insanlık gelişmez, sadece üreten amacına biraz daha yaklaşmış olur ve üreten ile tüketen arasında fark açılır.
Teknolojik olan, bilinmeyen bir arka plan için çalışır.
Gereklilik ve konfor yalanı ile hayatımıza sokulur.
Teknoloji, insanlığın sonudur. Bu yüzden teknoloji yok olsa insanlık bitmez, tam tersine var olması insanlık için bir tehdittir.
Teknoloji bizi “halife” olmaktan uzaklaştırıp, maddeye bağlı, bir ömür boyu ev, araba, eşya taksiti ödeyen modern kölelere dönüştürüyor.  
Teknolojiye bakarken arka planını okuyamadığımız müddetçe, mantıklı düşünen biri olmaktan hızla uzaklaşıyoruz.

Teknik ve Teknolojinin Karşılaştırılmasına Örnekler:
Teknik kullanılarak inşa edilen kârgir evler yüzyıllardır ayakta ama teknoloji kullanılarak yapılan betonarme yapıların ömrü 50-100 yıl arası.
Teknolojik olarak üretilen bir elektronik eşya 2 ya da 5 yıldan sonra kullanılmaz hale geliyor.
Teknolojik yöntemler ile filmlerde bilinçaltımızı teslim alıyorlar, cesaretimizi kırıyorlar. (Misal: Bilgisayar oyunları ve müzik kliplerinin arka planındaki şeytani resimler.) En masum çizgi filmlerin arka planında bile zihnimizi ele geçiriyorlar.
İnternetteki arama motorları görünüşte bize hizmet ediyor ama arka planda bizi köle olarak yaşatmaya devam etmek için sürekli bilgi topluyor ve bunları analiz etmeye çalışıyor.
Bunları arama motoru olarak gören saf insanlar şunu iyi bilsinler. Amaç mekanik robotlar üretmek.
Bir sonraki aşamada tüm dünyaya uydudan internet verilerek yapay zekâ ile tüm nesnelerin birbirleriyle haberleşmesi sağlanarak dünya yok oluşa doğru itiliyor.
Yapay zekâ ile öz farkındalık deneyi yapan robotlar yapılıyor.
Sonuçta dünyada belli ırkların dışında her şey yok edilmek isteniyor.

Kaynak: Serkan Akın (Mimar)




Tavuk mu Yumurtadan Yumurta mı Tavuktan “21 Gün Mantıklı Düşünme Dersleri”
Çalışma Soruları.

Huzur ve Mutluluk arasındaki farkı açıklayınız?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 32. Bölüm

Empati. Konuyla İlgili Hikâye. Bir ülkenin kralı en sevdiği atını kaybetmiş ve bu yüzden çok üzülmektedir. Atı bir türlü bulamadığı için ortaya bir ödül koyar. Herkes ödülü kazanmak için koşar gelir ama kimse atı bulamaz. Çobanın biri kralın huzuruna çıkar ve atı bulacağını söyler. Kral buna inanmaz. Ülkenin en akıllı kişileri atı bulamadı da bu budala mı bulacak? Çoban atı aramak için kraldan izin ister. Kral çobana peki öyleyse ara bakalım der. Çoban birkaç saat içinde atı bulur ve saraya getirir. Kral bu duruma çok şaşırır. Çobana atı nasıl bulduğunu sorar. Çoban “Çok kolay oldu hükümdarım. Kendimi atın yerine koydum, bir at olsam nereye gideceğimi düşündüm ve onu hemen buldum” Çobanın cevabı kralın çok hoşuna gider ve ödülün çobana verilmesini emreder. Konuyla İlgili Videoyu İzlemek İçin Lütfen Aşağıdaki Linki Tıklayınız. https://www.youtube.com/watch?v=Wmr6GqrFF-Y

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 33. Bölüm

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar. Konuyla İlgili Hikâye. İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin her odasında dört beş talebe beraber kalırmış. Bu talebeler memleketlerinden getirdikleri fasulye, bulgur, mercimek, nohut vesaireyi beraber pişirirler, beraber yerler ve her hafta içlerinden birisi nöbet tutarak bu işleri yaparlarmış. Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların parasını da aralarında toplayıp, o haftaki nöbetçi talebeye verirlermiş. Bu talebelerden birisi çok açıkgözmüş. Her gece şamdanların dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir ve onlardan uydurma bir mum yaparak parayı cebine indirirmiş. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz, erkenden sönermiş. İşin farkına varan arkadaşları, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca, hesap sormaya başlarlar: – Biz sana para verdik, ne diye mum almadın? – Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor. İçlerinden birisi: – Tabii o kada...

ÇOCUKLARIMIZA KAZANDIRABİLECEĞİMİZ GÜZEL HUYLAR. 18. Bölüm

Çalışkanlık. Konuyla İlgili Hikâye. Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları bir yere gidiyordu. Yol kenarında oturmuş, bomboş duran birini gördüler. Peygamberimiz adamın yanından geçerken bomboş duran adama baktı ama selâm vermeden yoluna devam etti. Peygamberimizin arkadaşları bu olaya hayret ettiler. Çünkü Peygamberimiz herkese selâm verirdi. Ama bu adama selâm vermemişti. Gittikleri yerdeki işlerini bitirdikten sonra aynı yoldan dönüyorlardı. Bu sefer adam, aynı yerde eline bir çöp almış, toprağı karıştırıyordu. Peygamberimiz adamın hizasına gelince bu defa adama dönüp tebessümle baktı ve: - “Esselâmü aleyküm...” diye selâm verdi. Peygamberimizin arkadaşları, bu olaya şaşırdılar. İçlerinden biri: - “Ey Allah’ın elçisi, buradan biraz önce geçtik. Oturan adama baktınız ama selâm vermediniz. Şimdi ise tebessümle bakıp selâm verdiniz. Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz: - “Biraz önce buradan geçerken adam oturmuş bomboş bekliyordu. Onun için se...