Giriş ve Önsöz.
İslam
dininin önündeki en büyük engel cahilliktir.
Bir
Müslüman düşünün?
"Kelime-i
Tevhid" ile "Kelime-i Şehadet" arasındaki farkı bilmiyor.
Bir
Müslüman düşünün?
Kendisini
Yaratan Allah'ın sıfatlarını bilmiyor.
Bir
Müslüman düşünün?
İrfan,
takvâ, hikmet kelimelerinin anlamlarını bilmiyor.
Bu
gerçeklerden hareketle 40 gün 41 Kere Maşaallah adı altında her Müslüman'ın
bilmesi gereken "Temel Dini Bilgiler" derslerini hazırladım ve
istifadenize sunuyorum.
İslâm’ı
çok iyi öğrenmeliyiz; çünkü bütün dertlerin dermanı onda; çok içten ve samimi
dindar olmalıyız; çünkü iki cihan saadetimiz buna bağlı.
Temel
Dini Bilgiler olarak toplam 40 dersten oluşan bu çalışma, Ehl-i Sünnet
ve'l-Cemaat çizgisinin dışına sapmadan, sünnet-i seniyyeye bağlı, aşırılıktan
uzak, çağa uygun, takvaya dayalı Müslümanlığı esas alan, her yaştan insana
hitap eden, sadece Allah’ın rızasını hedef alan, İslam’ı doğru kaynaklardan
doğru bir şekilde, işin özüne inerek anlatmaya çalışan bir çalışmadır.
Alıntılar
çoğunlukla Eski Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslam
İlmihali” ve Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli’nin “Feyzü’l Furkan Tefsirli
Kur'an-ı Kerim Meali” kitapları esas alınarak hazırlanmış ve kaynaklar listesi
derslerin en sonunda sunulmuştur.
Gayret
bizden tevfik Allah’tan olup, dualarınızı beklerim.
Abdullah
Durmuş BAYSAL. Payas/HATAY. 16.06.2019
Temel Dini Bilgiler (Ders 1)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslam
nedir, Müslüman kime denir, İman etmek ne demektir, La ilahe İllallah ne
demektir, Kur'an-ı Kerim ve Vahiy hakkında kısa bilgi verir misiniz?
Cevap:
İslam:
Allâh indinde en son ve geçerli dînin
adı İslâm’dır. (Âli İmrân Suresi 85. Ayet Meali)
Müslüman:
Müslüman, İslâm dinini kabul eden, Allah'a teslim olmuş kişidir.
Müslüman
olmak için “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve
resulühü” yani “Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine
şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve rasûlüdür” demelidir.
İman: Peygamber
Efendimizin Yüce Allah’tan getirdiklerinin doğru olduğunu kabul edip, onları
gönül huzuru ile benimseme, içten ve yürekten inanmadır.
La ilahe İllallah: “Kelime-i tevhid” sözlük anlamı ile “Allah’ı
birleme cümlesi” demektir. “Allah’tan başka ilah yoktur.” anlamına gelir.
Kur'an-ı Kerim: Allah’ın insanlara indirdiği “İslam’ın kutsal” kitabıdır. Arapça olan ve 114 surede toplanmış
6236 Ayet’tir.
Vahiy:
“Allah Teâlâ’nın dilediği şeyleri peygamberlerine, mahiyeti bizce tam olarak
bilinmeyen bir yolla bildirmesi” demektir.
Temel Dini Bilgiler (Ders 2)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslam'ın
ve İman’ın şartları nelerdir?
Cevap:
İslam’ın Şartları:
1-
Kelime-i Şehadet getirmek.
(“Eşhedü
en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü”)
2-
Namaz kılmak.
(Günde
5 vakit namaz kılmak her akıllı, büluğ
çağına ermiş Müslümana farz’dır. Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı)
3-
Oruç tutmak.
(Yılda
bir kez Ramazan ayı boyunca)
4-
Zekât vermek.
(Dinen
zengin sayılan hür, akıllı, büluğ çağına ermiş Müslümanlar, “nisap miktarı”
malının üzerinden bir yıl geçtikten sonra, malının kırkta birini zekât olarak
vermelidir. Zekât, sadece altın, gümüş ve paradan verilmez. Aynı zamanda arazi
mahsulleri, büyükbaş küçükbaş hayvanlar, madenler ve defineler de belli bir
oranda zekâta tabidir.)
5-
Hacca gitmektir.
(Şartlarını
sağlayan Müslümanların ömürde bir defa yapmaları gerekir. Haccın farzı ikidir.
Arafat’ta vakfeye durmak ve Kâbe’yi tavaf)
İmanın Şartları:
1-
Allah'ın Varlığına ve Birliğine İman.
2-
Meleklere İman.
(Allah
tarafından yaratılmış nûrânî varlıklara “melek” denir. Melekler, latîf cisimler
olup istediği şekle girebilirler. Melekler insanlar gibi yemez, içmez,
evlenmez, doğurmaz ve doğrulmazlar. Erkeklik ve dişilikleri yoktur. Cebrâil,
Azrâil, Mîkâil, İsrâfil adında dört büyük melek ve bu meleklerden başka,
sayısını bilemediğimiz daha nice melek vardır. Mesela, Kirâmen Kâtibîn: İnsanın
sağında ve solunda bulunup iyilik ve kötülükleri yazan melek, Münker-Nekir:
Öldükten sonra kabirde insanlara soru soracak olan melek, Rıdvan: Cennetin
bekçisi ve cennetteki meleklerin önderi melek, Mâlik: Cehennemin bekçisi ve
cehennemdeki meleklerin önderi melek gibi)
3-
Allah'ın Kitaplarına İman.
(Allah
tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu kitapların “ilk
indirilen orijinal içeriğinin” tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak
demektir. Zaman içeresinde bu kitapların içeriğinin bir kısmı insanlar
tarafından değiştirilmiş, değiştirilmeyen ve orijinal haliyle günümüze ulaşan
tek kitap ise “Kur'an-ı Kerim”
dir.)
4-
Peygamberlere İman.
(“Allah’ın
kulları arasından seçtiği ve vahiyle şereflendirerek emir ve yasaklarını insanlara
ulaştırmak üzere görevlendirdiği elçi”ye Peygamber denir. Peygamberlere iman
demek, insanlara doğru yolu göstermek için, Allah tarafından seçkin kimselerin
gönderildiğine, bu kimselerin Allah’tan getirdiği bütün bilgilerin gerçek ve
doğru olduğuna inanmak demektir.)
5-
Ahiret Gününe İman.
(Öldükten
sonra mahşer günü hesap vermeye, bu
dünyadaki yaşayışa göre iyilerin Cennete, kötülerin Cehenneme gideceğine
inanmak.)
6-
Kadere İman.
(Yani
hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak. Allah (cc) iyiliği de kötülüğü de
yaratır ama kötülüğün işlenmesine asla razı değildir.)
Temel Dini Bilgiler (Ders 3)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
32
farz nelerden oluşur?
Cevap:
İmanın Şartları 6 tanedir.
1-
Allah’ın birliğine inanmak.
2-
Meleklere inanmak.
3-
Kitaplara inanmak.
4-
Peygamberlere inanmak.
5-
Ahiret hayatına inanmak.
6-
Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak.
İslam’ın Şartları 5 tanedir:
1-
Kelime-i Şehadet getirmek.
2-
Namaz kılmak.
3-
Oruç tutmak.
4-
Zekât vermek.
5-
Hacca gitmek.
Namazın Dışındaki Farzları 6 tanedir:
1-
Hadesten tahâret.
(Yani,
abdestsiz ise abdest alması, cünüp ise gusletmesi demektir.)
2-
Necâsetten tahâret.
(Namaz
kılacak kimsenin bedeninde veya elbisesinde veyahut namaz kılacağı yerde şer`an
necis (pis) sayılan bir madde varsa, o pisliğin temizlenmesi demektir.)
3-
Setr-i avret.
(Müslüman
erkeklerin ve kadınların değişik ortam ve farklı kişilerin yanında vücutlarının
ne şekilde örtülmesi gerektiğini ifade eder. Namazda setr-i avret, erkekler
için kapatılması gereken yerler, göbekten diz kapağına kadar olan kısımdır.
Kadınlara gelince, hür olanların yüzleri ve ellerinden başka bütün bedenlerini
kapatmaları icap eder.)
4-
İstikbâl-i kıble.
(Namazı,
kıble denilen Mekke`de bulunan Kâbe-i Muazzama`ya yönelmek suretiyle kılmak
demektir. Kâbe, üstünden ta Arş`a, altından ise Ferşe kadar uzanan nuranî bir
sütun ve direktir.)
5-
Vakit.
(Vakti
girmeden kılınan namazın iadesi gerekir. Vakti çıktıktan sonra kazası lazım
gelir. Namazın özürsüz yere kazaya bırakılması Allah Teâlâ yanında büyük bir
mesuliyete sebep olur. Cuma ve Bayram namazının kazası olmaz. Mazerete binaen
Cuma Namazı kılınamamış ise, o vaktin öğle namazı eda edilir.)
6-
Niyet.
(Namazda
niyet etmenin hükmü farzdır. Namaza niyet ederek başlanır. ”Niyet ettim Allah
rızası için …… namazını kılmaya” (boşluk olan yerde hangi namaz kılınıyorsa o
söylenir) diye niyet ederiz.)
Namazın İçindeki Farzları 6 tanedir:
1-
İftitah Tekbiri.
(İftitah
tekbiri, namaza başlarken alınan tekbir olup “Allahüekber” cümlesini
söylemektir.
2-
Kıyam.
(Ayağa
kalkma, ayakta durma)
3-
Kıraat.
(Kur’ân-ı
Kerim’i tecvîd kurallarına ve tekniğine uygun olarak okumak demektir.)
Hanefîlerde
tercih edilen görüşe göre bu miktar, en az üç kısa âyet veya bu miktarda bir
sûre olmalıdır. Özellikle Fâtiha sûresinin okunması vaciptir. Dolayısıyla
namazda Fâtiha sûresi okunmakla, hem farz kıraat hem de vacip yerine getirilmiş
olur. Ancak Fâtiha’dan sonra üç kısa âyet veya bu uzunlukta bir sûre okumak da
vaciptir. Bu sebeple, farz namazların ilk iki rekâtında, sünnet namazların tüm
rekâtlarında Fâtiha’dan sonra sûre ya da birkaç âyet okumayan kişi vacibi terk
etmiş olur. Unutarak terk edilmesi sehiv secdesini gerektirir. Kasten terk
edilmesi halinde ise namazın iadesi vaciptir.
Şâfiîlere
göre ise, kıraat farzının yerine gelmiş olabilmesi için asgari olarak
Fâtiha’nın okunması gerekir. Buna ilaveten bir sûre veya birkaç âyet daha
okumak ise sünnettir. Kaynak: https://kurul.diyanet.gov.tr.
4-
Rükû.
(Namazda
rükûnun hükmü farzdır. Kıyam ve kıraatten sonra “Allahü Ekber” diyerek rükûa
varılır ve burada üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-azim” denilir.)
5-
Secde.
(Rükûdan
kalkınca “Allahü Ekber” diyerek secdeye varılır. Secdeye inerken önce dizler,
sonra eller, daha sonra da alın ve burun yere konur. Secdede baş iki elin
arasında ve hizasında bulunur. Secdede
iken ayaklar kaldırılmaz. Secdede burun kenarlarına bakılır. Burada üç kere
“Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir.)
6-
Ka’de-i ahîre.
(Ka‘de-i
ahîre “teşehhüt” miktarı oturuş” demektir. Teşehhüt miktarı ise, “Tahiyyât”
duasını okuyacak kadar bir süredir. Şâfiî ve Hanbelîler’de ise farz olan oturuş
süresi teşehhüt miktarına ilâveten bir de Hz. Peygamber’e salavat
getirilebilecek (“Allahümme salli âlâ Muhammed” diyecek) kadardır.
Abdestin Fazları 4 tanedir:
1-
Yüzünü yıkamak.
2-
Ellerini dirsekleriyle beraber yıkamak.
3-
Başının dörtte birini meshetmek.
4-
Ayaklarını topuklarıyla beraber yıkamak.
Guslün Fazları 3 tanedir:
1-
Ağzına su vermek.
2-
Burnuna su vermek.
3-
Bütün bedenini yıkamak.
Not:
Niyet etmek ve Besmele çekmek, guslün farzı değil, sünnetidir.
Teyemmümün Fazları 2 tanedir:
1-
Niyet etmek
2-
İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek. Tekrar elleri
temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.
TOPLAM 32.
Temel Dini Bilgiler (Ders 4)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Edille-i
şer'îyye / şer'i deliller, yani “dinin temel unsurları” nelerdir, izah eder
misiniz?
Cevap:
Edille-i
şer'îyye dört kısımdan oluşmaktadır.
Kitap:
Kur'an-ı Kerim'dir.
Sünnet:
Hz. Muhammed'in söz ve davranışlarıdır.
İcma:
Müctehid imamların dini bir konu üzerinde fikir birliği etmeleridir.
Kıyas:
Kitap, sünnet ve icmada hükmü bulunmayan bir şeyi, hükmü bilinene benzeterek
anlamaktır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 5)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Ef’âl-i
mükellefin nedir?
Cevap:
Yükümlülük
sahibi olanların yaptıkları işler, fiillere denir. Sekiz tanedir.
1- Farz:
a) Farz-ı Ayn: Her yükümlü Müslümanın bizzat yerine getirmesi gerekli olan farzlardır.
Bir kısmının işlemesiyle diğerlerinden yükümlülük kalkmaz. Abdest, beş vakit
namaz, ramazan orucu, mükellef olana Hacc ve zekât ile İslâm toprakları
saldırıya uğradığında cihada çıkmak gibi.
b) Farz-ı Kifâye: Yükümlü Müslümanlara ayrı ayrı değil, topluca
emredilen şeylerdir. Bir kısım Müslümanlar bunu yerine getirince diğerleri
sorumluluktan kurtulur. Cihad etmek. Kur`ân-ı Kerîm dinlemek, Kur`ân-ı Kerîm
ezberlemek, selâm almak, cenaze namazı kılmak gibi.
2- Vâcib:
Farzla
sünnet arasında kalan ve amel bakımından farz gibi kabul edilen emirlerdir.
Bunları işleyene sevap, özürsüz terk edene ceza gerekir. İtikadı açıdan, inanma
bakımından farzın hükmü gibi değildir. Yani vâcibi inkâr eden dinden çıkmaz.
Bir ibâdetin vâciblerinden birisini kasden terketmek tahrimen (harama yakın)
mekruhtur.
3- Sünnet:
Hz.
Peygamber`in sözleri, fiilleri, işleri ve takrirleri. Misvak kullanmak,
cemâatle namaz kılmak gibi. Sünnet, müekked ve gayr-i müekked olmak üzere iki
kısma ayrılır.
a) Müekked Sünnet: Hz. Peygamber (s.a.s.)`in devamlı işleyip
nâdiren terk ettikleri farz ve vâcib olmayan amelleridir. Terkedilmesinde
"itâb" yani “azarlamak” vardır. Sabah, öğlen ve akşam namazlarındaki
sünnetler ve çocukların sünnet ettirilmesi gibi.
b) Gayr-i Müekked Sünnet: Hz. Peygamber`in çok defa edâ edip, bazan
terkettikleri sünnet. Namazda uzun okuma, ikindi ve yatsı namazlarının ilk
sünnetleri gibi. Gayr-ı müekked sünnetlere müstehab ve mendûb isimleri de
verilir.
4- Müstehab:
Buna
mendûb da denir. Hz. Peygamber`in bazan işleyip, bazan terk buyurdukları,
selef-i sâlihinin sevip işlediği ve rağbet ettikleri işlerdir. Bazı nâfile
namaz ve oruçlar gibi. Müstehabın hükmü; işlenmesinde sevap olup, terkinde
kınama bulunmamasıdır. Müstehab genellikle gayr-i müekked sünnet ile eş
anlamlıdır.
5- Mübah:
Mübah:
Yükümlünün yapıp yapmamakta muhayyer bulunduğu işlerdir. Bunun hükmü
işlenmesinde veya terk edilmesinde sevap veya kınamanın bulunmamasıdır. Eşyada
asıl olan mubahlıktır.
Bazan
şartlar değişince, hükümler de değişir. Meselâ, haram olan şeylerden ölmemek
için ihtiyaç miktarınca yiyip içmek farz olur. Eğer yenilen mal, başkasına
aitse, yiyen bunu tazmin eder. Bu şekilde yiyip kendisini ölümden kurtarmakla
sevap bile kazanır.
6- Haram:
Yüce
Allah'ın kesin ve bağlayıcı tarzda yapılmamasını istedikleri şeylere denir.
Yasaklanması kesin delille sabittir.
Haramın
hükmü; terkine sevap, işlenmesine ceza gerekmesi ve “helâl ve “mübah” sayanın
dinden çıkmasıdır.” İçki içmek, kumar oynamak” gibi.
7- Mekruh:
İslam’da,
“kesin ve bağlayıcı olmaksızın” yapılmaması istenen, hoş görülmeyen,
beğenilmeyen şeye mekruh denir.
Mekruh
ikiye ayrılır.
1- Tahrimen mekruh: Harama yakın olan mekruhtur. Bunları kasıtla
işleyen günahkâr olur.
2- Tenzihen mekruh: Mubah, yani helal olan işlere yakın olan,
yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir.
Mekruh tek başına kullanıldığında tahrimen
mekruh anlaşılır.
Mekruhun
hükmü, amel bakımından haramın hükmü gibidir. Terkine sevap, işlenmesine ceza
korkusu vardır.
Mekruhun
helâl olduğuna inanan kimse dinden çıkmaz.
Midye
istiridye, ıstakoz ve benzeri balık cinsinden olmayan deniz hayvanlarını yemek,
cuma saatinde alış-veriş etmek, abdest ve gusülde suyu israf etmek.
8- Müfsid:
Başlanmış
bir ibâdeti bozan ve iptal eden şeydir. Müfsidin, yani başlanan bir ameli
bozanın hükmü, bunu özürsüz olarak kasden yapmışsa cezanın gerekmesi, sehven
yapmışsa cezanın gerekmemesidir. Başlanan bir orucu veya namazı bozmak gibi.
Temel Dini Bilgiler (Ders 6)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İtikâd
ne demektir, itikâdi mezhepler nelerdir?
Cevap:
Lügatte
bir şeye düğüm atmışçasına bağlanmak, gönülden inanmak ve aksine ihtimal
vermeyecek şekilde bir şeyi kabullenmek demektir.
Istılahta
ise, Allah'ın emrettiği ve Efendimiz’ in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünnet-i
seniyyesi ile aydınlatıp, buyurduğu hakikatleri kalben tasdik etmektir.
Kuranı
Kerimi inkâr eden, dini hafife alan, dinle alay eden, Kur’an’a ve Sünnete
aykırı kendi rey ve hevasına göre dini yorumlayan insanlar dinden çıkar.
“İmanda,
itikad da tek bir mezhep vardır. Bu mezhep Ehl-i
sünnet vel-cemaat mezhebidir. Çünkü İslamiyet, bütün insanlara yalnız bir
tek imanı ve itikadı emretmektedir.”
Ehli
Sünnet ve’l Cemaat, Peygamber Efendimiz ve ashabının üzerinde olduğu çizgiyi
takip edenlerdir.
Peygamber
Efendimiz (sas) bir Hadisi Şeriflerinde mealen “Ümmetim yetmiş üç fırkaya
bölünecek. Bunlardan yetmiş ikisi ateşte, sadece biri Cennet'tedir." Bu da
“Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaattir”
buyurmuşlardır.
Ehl-i
Sünnet ve'l-Cemaat’ın itikattaki iki büyük imamı, Ebu Mansur Matüridi ve
Ebul-Hasan Eşari hazretleridir.
İtikad
da, İmam-ı Matüridi veya İmam-ı Eş’ari’den birine tabi olmak şarttır. Ehl-i
sünnet itikadını bu iki âlim bildirmiştir. Bunlara tâbi olmayan bid’at ehli
olup, doğru yoldan ayrılmış olur.
Hadis-i
şeriflerinde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ehl-i Kitab'ın yetmiş
iki, Müslümanların ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ifade buyurmaktadır ki,
bu daha sonraları gerçekleşmiş ve Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve
sellem) vefatını müteakip Müslümanlar pek çok fırkaya ayrılmışlardır.
Ama
o günden bugüne Müslümanların hayatlarına daha ziyade "Ehl-i Sünnet
ve'l-Cemaat" anlayışı hâkim olmuştur. Meselâ Emeviler, -içlerinde
Mutezile'ye taraftar olanlar istisna edilecek olursa- Abbasiler, Selçuklular,
Karahanlılar ve Harzemliler büyük çoğunlukları itibarıyla Ehl-i Sünnet
ve'l-Cemaat anlayış ve itikadını tercih etmişlerdir. Bünyesinde değişik kavim
ve milletler olmasına rağmen Osmanlı Devletinde de, hep hâkim unsur “Ehl-i
Sünnet ve'l-Cemaat” olmuştur.
"Mükemmel
itikad sahibi nasıl olmalıdır?" sorusuna gelince, yukarıda da ifade
edildiği gibi inanılması gerekli olan hususlara, aksine ihtimal vermeyecek
şekilde inanma, mükemmel bir itikaddır. Bu mevzuda ölçü, Efendimiz ‘in (sallallâhu
aleyhi ve sellem) doğru yolu tarif ederken ifade buyurmuş oldukları "Ben
ve ashabımın üzerinde olduğumuz yoldur." düsturu olmalıdır. Evet, doğru
yol, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali'nin (radıyallâhu anhüm) yürüdükleri yoldur.
Temel Dini Bilgiler (Ders 7)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Küfür
ve Şirk ne demektir? Gizli şirk nedir? Münafık kime denir?
Cevap:
“Küfür ve şirk, imanı ve ameli yok eden
bir inancın tezahürü olan sözler veya davranışlardır.”
Mesela,
Reenkarnasyoncular, yani ölen kimselerin ruhu başka cesetlere geçerek dünyaya
tekrar tekrar geleceğine inananlar kâfirdir. ( Bu inanç da Rafizilerin
inancıdır.)
Reenkarnasonun
olmadığına dair Kur’an’dan delil:
“Orada
(dünyadaki) ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Allah) onları cehennem azabından
korumuştur. (Duhân Sûresi 56. Ayet)
Diğer
yandan nasıl ki bir anlık dikkatsizlik sonucu araba şarampole yuvarlanıyor, bir
Müslüman’da ne konuştuğuna dikkat etmeli, dinden çıkaran sözleri
söylememelidir.
Mesela,
şarkılardaki küfür sözlere örnek vermek gerekirse:
1-Kahpe
kader.
2-Secde
ettim taparcasına.
3-Bir
sana taptım bir de Tanrıya.
4-Madem
unutacaktın beni neden yarattın.
5-Kuluna
kul oldum severek taptım.
6-Alıştım
kaderin zulmüne artık.
7-Rabbim
adaletin bu kadar mı?
Şirk,
Allah’a eş ve ortak koşma, ortak isnat etmek demektir. En büyük zulüm olan
şirk, kulu ebedî olarak Cehennem’e dûçâr eder. Şirk koşmak, inkâr etmek veya
münâfıklık yapmakla kul, Rabbine ve tevhîd ehline hiçbir zarar veremez. Fakat
kendisini ebedî azâba müstahak ettiği için, nefsine en ağır şekilde zulmetmiş
olur.
Lokman
Suresi 13. Ayette “…Ey oğulcuğum! Allâhʼa ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir
zulümdür.” buyrulmaktadır.
Öte
yandan, ibadet ve sâlih amellerde Allah rızâsından başka gâyeler taşımak ve
ihlâsı yok eden riyâ ve gösterişe kaçmak da gizli şirke düşmek demektir. Yapılan amellere fânîleri veya nefsânî
menfaatleri ortak etmek, o amellerin boşa çıkmasına sebebiyet verir.
“Dikkat
ediniz; hakkınızda Deccâl’den daha çok korktuğum şeyin ne olduğunu söyleyeyim
mi?” diye sormuştu. Sahâbîler:
“–Buyur
yâ Resûlâllah!” dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:
“–Korktuğum
bu şey, gizli şirktir. Meselâ namaza duran birini düşününüz. Bu kimse bir
başkası tarafından gözetlendiğini fark ettiği için namazını özenerek kılıyor.”
(İbn-i Mâce, Zühd, 21)
Demek
ki Cenâb-ı Hak, ibadetlere fânîlerin ortak edilmesini istemiyor. Hak’tan
gayrıyı hedefleyen bir ibadet, artık bir ibadet değil, bilâkis bir cürümdür.
Şu
halde şirk iki türlüdür:
1-
Açık şirk.
2-
Gizli şirk.
Açık
şirk: Doğrudan Allah’a eş koşmak, Allah’ı bildiği halde Allah’tan başka şeylere
tapmaktır. Meselâ güneşe, aya ve puta tapmak şirktir.
Gizli
(Hafî) şirke gelince, bu ana hatlarıyla ikiye ayrılır. Birisi, Allah’ın
rızasını unutup insanlara riya ve gösterişte bulunmak. Diğeri de eşyanın
yaratılmasında birer sebep olarak vazife gören mahlûkata olduğundan fazla önem
vermek; onları tesir gücüne sahip zannetmek.
Münafık:
İçinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından Müslüman görünen kimse.
Münafıkların
içi başka, dışı başkadır. Sözü özüne uygun değildir. Münafıkların gerçekte
kâfir oldukları, bir ayette şöyle ifade edilir:
Bakara
Sûresi 8. Ayet: İnsanların bir kısmı da (münâfıkdırlar; onlar kalpten)
inanmadıkları halde (dilden) “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler (ve
akıllarınca) Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar.
Temel Dini Bilgiler (Ders 8)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Allah'ın
(cc) sıfatları nelerdir?
Cevap:
Allahu Teâlâ’nın Sıfat-ı Zatiyye’si altıdır:
1-
Vücûd.
Allahu
Teâlâ vardır. Varlığı ezelidir.
2-
Kıdem.
Allahu
Teâlâ’nın varlığının evveli, başlangıcı yoktur.
3-
Bekâ.
Allahu
Teâlâ’nın varlığının âhiri, sonu yoktur. Hiç yok olmaz. Ortağı olmak muhal
olduğu gibi, zat ve sıfatları için de yokluk muhaldir.
4-
Vahdâniyyet.
Allahu
Teâlâ’nın zatında, sıfatlarında ve işlerinde ortağı, benzeri yoktur.
5-
Muhalefetün-lilhavadis.
Allahu
Teâlâ, zatında ve sıfatlarında hiçbir mahlûkun zat ve sıfatlarına benzemez.
6-
Kıyâm bi-nefsihi.
Allahu
Teâlâ zatı ile kâimdir. Mekâna muhtaç değildir. Madde ve mekân yok iken O var
idi. Zira her ihtiyaçtan münezzehtir. Bu kâinatı yokluktan varlığa getirmeden
önce, zatı nasıl idi ise, sonsuz olarak, hep öyledir.
Allahu Teâlâ’nın Sıfat-ı Sübûtiyye’si sekizdir.
1-
Hayat.
Allahu
Teâlâ diridir. Hayatı, mahlûkların hayatına benzemeyip, zatına layık ve mahsus
olan hayat, ezeli ve ebedidir.
2-
İlim.
Allahu
Teâlâ her şeyi bilir. Bilmesi mahlûkatın bilmesi gibi değildir. Karanlık
gecede, karıncanın, kara taş üzerinde yürüdüğünü görür ve bilir. İnsanların
kalbinden geçen düşüncelerini, niyetlerini bilir. Bilmesinde değişiklik olmaz.
Ezeli ve ebedidir.
3-
Sem’i.
Allahu
Teâlâ işitir. Vasıtasız, cihetsiz işitir. İşitmesi, kulların işitmesine
benzemez. Bu sıfatı da, her sıfatı gibi ezeli ve ebedidir.
4-
Basar.
Allahu
Teâlâ görür. Âletsiz ve şartsız görür. Görmesi göz ile değildir.
5-
İrade.
Allahu
Teâlâ’nın dilemesi vardır. Dilediğini yaratır. Her şey Onun dilemesi ile var
olur. İradesine engel olacak hiçbir kuvvet yoktur.
6-
Kudret.
Allahu
Teâlâ, her şeye gücü yeticidir. Hiçbir şey Ona güç gelmez.
7-
Kelam.
Allahu
Teâlâ söyleyicidir. Söylemesi alet, harfler, sesler ve dil ile değildir.
8-
Tekvîn.
Allahu
Teâlâ yaratıcıdır. Ondan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi O yaratır. Allahu
Teâlâ’dan başkası için yaratıcı dememelidir.
Temel Dini Bilgiler (Ders 9)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Peygamberlerin
sıfatları nelerdir?
Cevap:
Peygamber,
Allah ile insanlar arasında elçi olarak görevlendirilen Allah'ın emirlerini
bildiren doğru yolu gösteren Allah elçileridir. Peygamberler insanlara yol
gösterici olarak gönderilmiştir.
Peygamberler,
her türlü ahlak güzelliğine sahip örnek insanlardır. Peygamberlerde bulunması
gereken bazı özellikler:
1-
Sıdk.
Doğruluk
demektir. Peygamberler son derece doğru insanlardır. Asla yalan söylemezler.
Oldu dedikleri olmuştur, olacak dedikleri zamanı gelince mutlaka olacaktır.
2-
Emânet.
Güvenilir
olmak demektir. Peygamberler her hususta güvenilir kimselerdir, emanete asla
hıyanet etmezler.
3-
Fetânet.
Akıllı
ve uyanık olmak demektir. Peygamberler akıllı, uyanık ve yüksek zekâ
sahibidirler.
4-
İsmet.
Günah
işlememek demektir. Peygamberler gizli ve açık hiçbir şekilde günah işlemezler.
5-
Tebliğ.
Bildirmek
demektir. Peygamberler Allah'tan aldıkları dinî hükümleri olduğu gibi hiçbir
değişiklik olmadan insanlara bildirmişlerdir.
6-
Adalet.
Peygamberler
hiç zulm ve haksızlık yapmazlar. Kimsenin hâtırı için adaletten ayrılmazlar.
Temel Dini Bilgiler (Ders 10)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Mezheb
nedir, mezhepler kaça ayrılır?
Cevap:
Mezheb,
gidilen yol, benimsenen metod ve görüş demektir. Dinî mânada mezheb ise,
müctehid bir âlimin fikir ve görüşlerini benimseyen insanların meydana
getirdiği dinî ekollere denir.
Mezhep,
Kur'an ve Sünnet yolu demektir. Bir mezhep imamına uyan, Kur’an-ı kerime ve
Resûlullah’a uyduğuna iman etmiş demektir.
Mezhebler
arasında esasta hiçbir ayrılık yoktur. Ayrılık, teferruatta, dînin özüne
dokunmayan fer'î mes'elelerdedir.
Mezhebler
Kaça Ayrılır?
Mezhebler
önce 2'ye ayrılır:
1
- İtikâdî mezhebler.
2
- Fıkhî mezhebler.
İtikad
da, İmam-ı Matüridi veya İmam-ı Eş’ari’den birine tabi olmak şarttır. Ehl-i
sünnet itikadını bu iki âlim bildirmiştir.
Fıkhî
Mezhebler 4'e ayrılır:
1
- Hanefî mezhebi,
2
- Mâlikî mezhebi,
3
- Şâfiî mezhebi,
4
- Hanbelî mezhebi.
Bu
4 mezhebin, hepsi de haktır, doğrudur.
Tarihimiz
boyunca bu vasıflarda başka mezhepler de olmuştur.
Şu
anda mevcut olanlar, Müslümanlar arasında yaşayan mezhepler oldukları için en
çok bilinenler durumundadırlar.
Hakiki
Müslümanlar ise, dört mezhepten birini, yani hak yolu taklit ederek, Ehl-i
sünnet olmaktadır. Dört mezhebin iman bilgileri aynıdır. İbadetlerinde ufak
ayrılıklar var ise de, bu farklar, Allahü Teâlâ’nın rahmetidir.
Herkes
dört mezhepten, kendine kolay geleni seçer.
Temel Dini Bilgiler (Ders 11)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Kabirdeki
sorulacak sorular ve cevapları nelerdir?
Cevap:
Rabbin kim? “Allahu Teâlâ”
Dinin nedir? “İslâm”
Peygamberin kim? “Hz Muhammed” (sas)
Kitabın nedir? “Kur'an-ı Kerim.”
Kıblen neresidir? “Kâbe-i muazzama.”
Bu
soru ve cevaplar, muhtelif Hadis-i Şeriflerde beyan buyrulmaktadır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 12)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Kader,
küllî irade ve cüz’i irade ne demektir, kısaca izah eder misiniz?
Cevap:
Kader:
“Cenab-ı Hakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün
halleriyle ezelde bilmesi ve daha onu yaratmadan önce, her şeyiyle, levh-i
mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.”
Kaza:
“Allah’ın bu ezeli yazıyı ve takdiri, zamanı ve şartları geldiğinde
yaratmasıdır.”
İrade;
bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç demektir.
Küllî
irade, sonsuz işleri birlikte dileyebilen ilâhî iradedir.
Cüz’i
İrade: “Allah tarafından insana verilen, dilediği gibi hareket edebilme
yeteneği ve seçme serbestliğidir.”
Allah’ın
“külli iradesi”: “Allah’ın dilediği her şeyi yapabilmesi ve emrinin önüne
hiçbir şeyin geçememesidir.”
İnsanın
“külli iradesi”: Kendisine verilen yeteneklerdir.
İşte
insan, o yeteneklerden bir tanesi ile bir işe yöneldiğinde o “külli irade”
artık cüz’ileşmiş olur. Buradaki “cüz’i” ifadesi “ufaklık” manasında olmayıp,
“belirlilik” manasındadır. Yani yapabileceğimiz yüzlerce alternatiften bir anda
sadece bir şeyi seçebilmemizdir.
İnsan
bedeninde yüz trilyon kadar hücre olduğu söyleniyor. Her hücrenin de nice
fonksiyonları var. İnsan, bir anda iki şey irade edemezken, bedenindeki bu
sayısız faaliyetleri nasıl izah edecektir? Demek ki, insan kendine malik değil.
O bir kuldur. Bedeni, küllî bir irade ile tanzim ve idare ediliyor.
Cenabı
Hak kimseyi iyilik ya da kötülük yapmaya zorlamıyor, mecbur kılmıyor.
Herkes
seçimlerini kendi hür iradesiyle yapıyor ve seçimlerinin sonuçlarına da
katlanmak zorunda.
Aynen
bu dünyada yaptığın seçimlerin sonuçlarına katlanmak zorunda olduğun gibi.
Hayır
da şer de Allah’tandır.
Allahu
Teâlâ’nın yaratacağı şeyleri ezelde bilmesi, irade sıfatını yok etmediği gibi,
kullarının yapacağı şeyleri de ezelde bilmesi, kulların irade ve ihtiyar sahibi
olmalarına mani değildir.
Allah
kötülükleri engellemeye çalışmıyor; çünkü insanları imtihana tabi tutmuştur. Bu
imtihanda kazananların yanında kaybedenler de olacaktır.
Kazanma
ve kaybetme, iyilik ve kötülüklerin işlenmesiyle ortaya çıkar.
Eğer
Allah bütün kötülükleri engellerse, o zaman imtihan diye bir şey ortada kalmaz
Temel Dini Bilgiler (Ders 13)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Ahlâk
ve Tasavvuf nedir, açıklayınız? Nefis Terbiyesi ne demektir, açıklayınız?
Cevap:
Ahlak,
huy olarak bilinir.
İslâm
ahlâkı Kur'an-ı Kerîm'e dayanır.
Peygamberimiz
(sav) “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur.
Ebû
Hureyre ra. şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: İnsanları
cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: “Allah’a saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır” buyurdu. İnsanları
cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da: “Ağız ve cinsel
organdır” buyurdu. (Tirmizî, Birr)
"Kıyâmet
günü, mü'minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah
Teâlâ Hazretleri, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder."
(Tirmizî, Birr)
Tasavvuf:
Tasavvuf,
ahlâk ilmidir; nefsi terbiye ilmidir; Allahu Teâlâ’yı dosdoğru bilip (ki buna
mârifetullah denir), O’na rızasına uygun, hâlisâne kulluk etme ilmidir.
Binâenaleyh ilimlerin en şereflisi ve İslâm’ın özü, hakikatidir. Zaten de bu
sebepten sevilmiş, saygı görmüş, yayılmış ve günümüze kadar dipdiri gelmiştir.
Tasavvufun
aslı, Kur’ân-ı Kerîm’e ve Resûlullah’ın (sas.) sünnetine sımsıkı sarılmaktır.
Tasavvuf,
dinimizin özü ve gerçek anlamı; asıl gaye olan insân-ı kâmil olmanın yolu ve
yöntemidir.
Tasavvuf,
kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak, nefsanî
arzuları ve bidatleri terk etmek demektir.
Tasavvuf
ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun
temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) de denir.
Tasavvuf
tamamen edepten ibarettir.
Tasavvuf
bencillik değil, diğer-binliktir,
merhamettir, muhabbettir, hizmettir; laf ebeliği ve söz kalabalığı değil,
samimiyet, ihlas ve hikmettir; kalp temizliği, irfan yüceliği ve amel-i sâlih
üreticiliğidir; kıyl ü kâl değil, güzel haldir; taşa karşı gül, zehire karşı
panzehirdir; gözlere nur, gönüllere sürurdur.
Tasavvuf
olmadan imanın tadını duyarak yaşamak; İslâm’ın özünü, içyapısını, ruhunu,
mahiyetini, inceliklerini, esrarını kavramak, bugünün ve belki her devrin
insanı için oldukça müşküldür.
Nefis Terbiyesi:
Nefs;
içimizdeki bütün kötü isteklerdir, süflî arzulara duyulan meyildir. İnsanı
Allah’tan uzaklaştıran bütün şeytânî hisler, nefsten ibârettir. Nefs olmasaydı
insan rütbesinde değil, melek olurduk. Oysa kâmil bir insanın rütbe ve değeri,
meleklerden üstündür.
Nefis,
“insanın kendi, maddî benliği, egosu”dur. Türkçede bunun tam karşılığı
olabilecek bir kelime yok. Onu ancak tarif ve tasvir edebiliriz. Yüce Allah
(celle celâlüh), bizim içimize bir idare müdürü tayin etmiş; bizim bedenimizi,
maddî varlığımızı, hayat için gerekli menfaatlerimizi korumak ve kollamak
amacıyla hareket eden bir mânevî otorite yerleştirmiş; nefis, işte o! Varlığı
gerekli, istekleri doğal ama takip ve kontrolü, eğitilmesi ve kötü eğilimlerden
temizlenmesi de şart!
“Daha
özgür bir dünyada yaşamak istiyorsak, bunun tek yolu önce kendimizi
özgürleştirmekten geçer. İnsanın kendisini özgürleştirmesi, nefsinin arzu ve
isteklerini ilahlaştırmaktan vazgeçmesidir. Nefsimiz yani içimizdeki kötülüğü
emreden benliğimiz, farkına varmadığımız takdirde bir ömür boyu bizi yönetir,
kölesi yapar. Oysa yaşadığımız hayatı Yaratıcımızın hoşnutluğunu kazanacak
şekilde anlamlı kılmak mümkün.
Hızla
geçen dünya hayatını kalıcıymış gibi, ebedi hayatı ise yokmuş gibi algılıyoruz…
Bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler, kariyer, makam, mevki, ev, araba
derken hiç gelmeyecek sandığımız yolun sonu geliyor ve ellerimiz boş bir
şekilde toprağın altına giriyoruz. İnsanlığın binlerce yıldır bitmeyen kısır
döngüsü bu.” https://servergenclik.global/
Nefsin
mertebeleri 8 olup, bunlardan ilk dördü;
1.
Nefs-i Emmâre: Allah`ın emirlerine
uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir.
2.
Nefs-i Levvâme: Allah`ın emirlerine
bazen uyan, bazen uymayan, işlediği günahlardan dolayı üzülen ve sevaplardan
dolayı sevinen nefistir.
3.
Nefs-i Mülheme: Mümkün mertebe
Allah`ın emir ve yasaklarına uyan nefistir.
4.
Nefs-i Mutmainne: İmân esaslarına
inanan, İslâm`ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç bir şüphe ve
tereddüdü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine
ulaşan nefistir.
Ayeti
Kerimede;
“(Allah’ın
rızasıyla) huzura eren nefis! (Rabbini) hoşnut etmiş ve sen de Rabbin
tarafından hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön.
Haydi,
(iyi) kullarımın içine katıl ve cennetime gir! (denilir.) “
(Fecr
Sûresi 27-28-29-30. Ayetler)
Temel Dini Bilgiler (Ders 14)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Bir
Müslüman olarak dini konularda daha geniş bilgi sahibi olmak için önereceğiniz
kaynak eserler nelerdir?
Cevap:
1-
Kur'an'ı Kerim Meâli. Prof. Dr.
Hasan Tahsin Feyizli. www.feyzulfurkan.com
2-Riyazü´s Salihin 3 Cilt. Diyanet İşleri
Başkanlığı. https://hadis.diyanet.gov.tr/Content/HadidthBook
3-Resûlullah’ın Hayatı ve Daveti.
Fıkhu's-s Sîre. Münir Muhammed Gadbân.
4-Büyük İslam İlmihali. Ömer Nasuhi BİLMEN. Eski Diyanet İşleri
Başkanı.
5-
Ehli Sünnet Akaidi. Mehmed Zahit
Kotku.
6-
Mesnevi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî.
Her
gün yukarıdaki eserlerden 1 sayfa okuyarak 2 ya da 3 yılda tamamını
bitirebilirsiniz.
Temel Dini Bilgiler (Ders 15)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Şuurlu
Müslüman olmak, ne demektir?
Cevap:
Şuur,
bir şeyin farkında olma hâlidir.
Şuur,
kavrayışın (idrakin) başlangıcıdır; özdür, mihenk taşıdır, içe ait bilincin,
kavrayışın ilk kıvılcımıdır.
“Şuurlu
Müslüman, görev adamıdır. En büyük görevi ise Allah’a kulluktur. Çünkü kulluk,
âlemlerin Rabbi olan Allah’ın insana yüklediği en büyük sorumluluktur. Bu görev
ifa edilmeden diğer tüm görevler anlamsız kalacaktır.
İslâm
hayat nizamıdır, hayatın her hadisesiyle ilgilenir, her safhasında devam eder;
belli bir zamana, belli tip hareketlere ve ibadetlere münhasır değildir.
O
halde camide namaz kılıp, çıkınca İslâm’ın emirlerini çiğnemek, hacca, umreye
gidip, gelince dinî vazifeleri unutmak veya “Şimdi gençliğimin sefasını
süreyim, keyfimce yaşayayım, ihtiyarlayınca nasıl olsa tevbe eder ibadete
yönelirim.” zihniyetiyle hareket etmek yanlıştır, İslâm’ı bilmeyen, doğru
anlamayan cahillerin işidir.
Hayatın
her alanında ortaya koyduğumuz davranışlarımızın, tercihlerimizin, red ve
kabullerimizin Allah’ın kitabına ve Rasûl ’ünün (s.a.s) sünnetine uygunluğu ne
ölçüde ise, o kadar şuurluyuz demektir.
Bazı
Müslümanların iyi anlayamadığı mühim incelik burada. Sistemin sadece bazı
parçasını alarak veya kısa bir zaman çalışarak sonuca varmaya, maksuda ermeye
çalışıyorlar. Sıkıntıların ve başarısızlıkların kaynağı budur.
Bir
sahabe Efendimiz’e (s.a.s) “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ın velileri kimlerdir?”
diye sordu, Hz. Peygamber şöyle cevap verdiler: “Görüldüklerinde insana Allah’ı
hatırlatan kimselerdir.” (Heysemi)
Allah’ı
hatırlatmak, kamusal alandan siyasi ve ekonomik alana kadar hayatın her
safhasında Allah’ın emir ve yasaklarına uygun davranışlar ortaya koyarak
muhteşem bir örneklik sergilemekle olur.
Eğer
yapılan iş Allah için ise sonucu ne olursa olsun önemli değildir. Çünkü asıl başarı
ve zafer, yaptığını Allah için yapabilmektir.
Bilginin
çoğaldığı ama şuurun azaldığı bu ahir zamanda İslâmî Şuur demek, “Siz, insanlar
için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve
Allah’a iman edersiniz.” (Al-i İmran: 3/110) ayetinde belirtilen en hayırlı
ümmet olmaya yeniden evlerimizden, akrabalarımızdan, çevremizden başlamak
demektir.
İslâmî
Şuur demek, Efendimizin (s.a.s.) “Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder
kötülükten men edersiniz, ya da çok sürmez üzerinize bir bela gelir ki, Allah’a
dua eder, yalvarırsınız ama dualarınız da kabul olunmaz” (Tirmizî) nebevi
uyarısı gereği, ailemize, memleketimize ve ümmetimize gelecek belalara muhatap
olmamak için her şuurlu Müslümanın gücü nispetinde yapacağı manevi bir
seferberlik projesi demektir.”
İçinde
bulunduğumuz hiçbir ortam ve toplantıda kendi öz İslâmî görüşünüzü
açıklamaktan, saldırganlara ilmin, mantığın, imanın yolunu göstermekten –Allah
aşkına– bir an bile geri durmayınız.
Kaynak:
Prof. Dr. M. Es’ad Çoşan / Abdülaziz Kıranşal.
Temel Dini Bilgiler (Ders 16)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslam
üç şeyden ibarettir, açıklayınız? İrfan ne demektir?
Cevap:
Üç
şey;
“İlim, Amel, İhlas” tır.
(İmâm-ı
Rabbânî / Mektûbat.)
İrfan:
Bilmek,
bilgiyi özümsemek, marifet kazanmak, bir konuda ârif olmakla ilgili bir
kavramdır.
Gerçeğe
ulaştırıcı güçlü seziş. Ruhi sezgi ile elde edilen bilgi, marifet.
Arif
ve irfan sahibi insan, kendine öğretilenlerle yetinmeyen insandır.
İrfan/marifet
ameli ve tecrübi bilgidir, amele ve ibadete dayanmayan soyut bilgiye irfan
denmez.
İrfanın
başlangıç noktası amel, taat, ibadet, ahlak, edep, riyazet ve mücahededir.
Bugünün
Müslümanları ise çoğunlukla bu gerçekten bîhaberdir: Ya inanır ama tatbik
etmez, ibadete yanaşmaz; ya İslâm’ın bir yönüne taassupla bağlanır, öbür
yönlerini ihmal eder; ya Müslümanım der ama Avrupa’nın, Rusya’nın, Amerika’nın
sapık veya kâfir felsefelerini beğenir benimser; ya din konusundaki sathî
bilgisine bakmadan, derin konulara, bilmediği meselelere dalar, sapar ve
saptırır; ya Allah’ın rahmetine güvenir, azabına ve gazabına aldırmaz; ya dinin
şeklî tarafına özenir, özünü anlamını sezmez; ya kalıbını süsler, kalbini ihmal
eder... hâsılı bir yanını eksik bırakır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 17)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Namazın
önemi ve hikmetleri nedir?
Cevap:
Sahabeden
meşhur Abdullah b. Mes’ûd diyor ki:
Bir
gün, Peygamber Efendimiz’e sordum:
“Yüce
Allah katında hangi iş en sevgili ve sevimlidir?”
Buyurdu
ki:
“Vaktinde kılınan namaz en sevimlidir.”
“Bundan
sonra hangi iş gelir?” diye sordum,
“Ana
babaya saygılı ve iyi davranmak.” cevabını verdi.
“Bundan
sonra hangisi?” dedim,
“Allah
yolunda savaşmak.” diye buyurdu.
Demek
oluyor ki namaz kılmak, dinimiz açısından en başta gelen bir ibadet, çok
değerli ve büyük bir harekettir. Din kitaplarımızın tümü bu üstünlük ve
önceliği özellikle belirtiyorlar. Gerçekten de diğer ibadetlerden olan zekât
verme ve hacca gitme yalnızca zengin Müslümanlar üzerine borçtur. Farz oruca
gelince o da senede sadece bir ay tutulur. Namaz ise sık ve daimidir. Ayrıca
namaz basit değil, tam ve kompleks bir ibadettir. Çünkü içinde temizlik,
örtünme, Kâbe’ye yönelme, şehadet getirme, Kur’an okuma, zikir, tesbih,
salavât, dua ve münâcât gibi ihlas ve huşu gibi başlı başına ibadet
sayılabilecek birçok fiil ve unsur yer almaktadır.
Bu
yüzden bütün Müslümanlar –istisnasız– namaz kılmakla zorunlu tutulmuşlardır.
Bir mü’min, hasta da olsa namazı bırakamaz, ayakta duramıyorsa oturarak, buna
da güç yetiremiyorsa yatarken görevini yerine getirir. Su bulamasa teyemmüm
ederek abdest alır, yine namazını kılar. Bu konuda daha başka kolaylıklar
getirilmiş ve mazeretler de kabul edilmiştir. Ama namaz kılmamaya özür
tanınmamıştır. Sevgili Peygamberimiz, düşmanla savaş esnasında bile namazını
geçirmemiş, bir kısım savaşçılar düşmanı gözler iken o, diğerleriyle topluca
namaz kılmıştır.
Dinimizde
namaza niçin bu denli önem verilmiştir?
Çünkü
İslâm dini, kul ile yaratıcısı olan Allah’ın arasında kesintisiz ve aracısız
bir bağlantı kurmayı amaçlar. Kulu unutkanlıktan ve gafletten kurtarmaya,
devamlı bir şuur ve uyanıklık içinde tutmaya çalışır. Çünkü ancak böyle olduğu
zaman kul kendi içini dinleyebilir, kontrol edebilir, nefsini kötülüklerden
alıkoyar, iyiliklere ve erdemlere yöneltir. İşte namaz, istenen bu bağlantıyı
kuran, günde en az beş kez tazeleyen bir işlemdir. Namaza bu amaçla devam eden
kimsenin Allah’a olan sevgisi, bağlılığı, bilgi ve irfanı günden güne
sağlamlaşır. Mânevî güçleri gelişir, idealleri yücelir ve olgunluğu artar. İş
böyle olunca günde beş vakit namaz çok görülmemeli, hatta zaman zaman değeri
hadislerle belirtilmiş olan birtakım namazlar bunlara eklenmelidir. Söz gelimi,
işrâk, duhâ, evvabîn ve teheccüd gibi sünnete uygun namazları kılmaya çalışmalıdır.
Sevgili
Peygamberimiz bir hadîs-i şerîfinde namaz ibadetini şöyle övüyor:
“Namaz
kula, Rabb’in hoşnutluğunu, meleklerin sevgisini kazandırır. O, Tanrı
dostlarının geleneğidir, irfan nurudur, imanın temeli ve köküdür. Yapılan
dileklerin ve iyi amellerin kabulünü sağlar, kişinin rızkını bereketlendirir,
vücudunu rahatlatır. Dünyaya karşı silah, şeytan için tasa ve sıkıntıdır. Ölüm
meleği katında sahibine şefaatçi olur. Sahibinin kabrinde ışık ve altında
döşektir. Kıyamet kopuncaya kadar ona arkadaşlık eder. Kıyamet günü başı
üzerinde gölge, vücuduna örtü ve elbise olur. Kulun önü sıra giden, yolunu
aydınlatan bir ışık olur. Sahibi ile cehennem ateşi arasında perde teşkil eder.
Rabb’in huzurunda iyi kulluğun delili ve alametidir. Kulun işledikleri
tartılırken terazisini ağır bastırır, sırat köprüsünden geçişi kolaylaştırır ve
cennet kapısının anahtarı olur.”
Diğer
bir hadiste İslâm dini çadıra, namaz da bu çadırın direğine benzetilmiş ve
şöyle denilmiştir:
“Namaz
dinin direğidir.” Kim namazını kılarsa dinini ayakta tutmuş; kim de onu terk ve
ihmal ederse dinini yıkmış, yere sermiş olur.
Kıyamet
gününde kul her şeyden önce namazdan sorguya çekilecektir. Bunda başarı
sağlayamayanlar kurtulamayacaklardır.
Başka
bir hadiste de Peygamberimiz, “Göz bebeğim, gözümün nuru namaz!” diyerek bu
eşsiz ibadete olan sevgisini dile getirmiştir.
Namazın
birtakım şartları vardır. Bunların başında temizlik gelir. Bu şart el, yüz ve
ayak temizliğinden ağız ve diş temizliğine, elbise temizliğinden, namaz kılınan
çevrenin temizliğine kadar uzanan geniş bir şarttır. Böylece Müslümanlar günün
her saatinde iç ve dış temizlik ve güzelliğini sağlamaya yöneltilmişlerdir.
Gerçekten de medeniyetin bu kadar gelişmediği eski çağlarda bile atalarımız
temizlik, sağlık ve güzelliğe dair görenek ve gelenekleriyle çeşme, hamam gibi
tesisleri ve düzenleriyle tanınmışlardır. Buna o devirlerde yaşayan elçi ve
seyyahların hatıraları tanıklık etmektedir.
Namazın
önemli olan diğer bir şartı da şuur, saygı ve sükûnetle kılınmasıdır. Nitekim
Peygamber Efendimiz, “Kişinin kıldığı namazdan sağlayacağı fayda, idrak ve
şuuru nisbetindedir.” buyurur. Onun için zihin başka konularla uğraşırken
gelişigüzel kılınıveren bir namaz, boş bir yorgunluktan ibaret kalabilir. Kulu
yüce Yaradan’a yaklaştırmaz, aksine, saygısızlık ve laubalilik dolayısıyla onu
Tanrı’nın lütuf ve rahmetinden uzak düşürür.
Din
büyüklerimiz namazı, büyük bir dikkat ve ciddiyetle kılarlardı. Söz gelimi Hz.
Ali, namaz vakti gelince titrer ve heyecandan bembeyaz olurdu. Sebebini soranlara;
“Dağların,
göklerin ve yerin kabul etmekten çekindikleri emaneti, yani kulluk görevini
yerine getirme zamanı geldi.” derdi.
Namaz
kul ile Yaradan arasında bir yakınlaşma ve bir gizli söyleşme demektir.
Peygamberimiz’e Miraç gecesinde farz kılınmış olan beş vakit namaz, bir bakıma
mü’minin mirâcı demektir.
Ne
mutlu bu kutlu miracı şuuruna ererek ve zevkini duya duya yapabilen
bahtiyarlara!
Temel Dini Bilgiler (Ders 18)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Ölümü
Düşünmek?
Cevap:
Bazıları
ölümün adını bile duymak istemez, “Bırakın şu soğuk sözleri, içimiz kararıyor,
neşemiz kaçıyor” derler. Bu gafletin eseridir. Kulak tıkayıp, göz kapayıp, sırt
çevirip kaçtıkları ecel, böylelerini ansızın ve çok ters durumda yakalayıverir.
Asıl akıllıca hareket, ölümü hiç hatırdan çıkarmamak, dünyanın fâniliğini ve
ömrün süratle geçip gittiğini görüp mümkün olduğu kadar çok hayırlı iş ve salih
amel işlemek, Mevlâ’nın sevmediği her şeyden uzaklaşarak âhirete ve büyük hesap
gününe hazırlanmaktadır.
İnkâr
edilemeyecek, açık seçik bir gerçektir ki ölüm herkesin tadacağı acı bir
şerbet, kabir her fâninin geçeceği korkulu bir kapıdır. Niye başka öğütçü
arıyoruz; her an ve her yerde, çevremizde dönüp duran ölüm bize nasihatçi ve
vâiz olarak kâfi gelmiyor mu?
Nefislerini
terbiye etmek, olgunlaşmak ve iyi bir kul olarak yüce Tanrı’ya ulaşmak isteyen
büyük din âlimleri, bu yüzden, ölümü hatırlamayı, tasavvuf yolunun önemli bir
rüknü haline getirmişlerdir. “Râbıta-ı mevt”, yani kişinin kendi ölümü ile
ilgili hal ve sahneleri hayalinde canlandırma işlemi, tesirli ve faydalı bir
işlemdir. Çünkü bu “tezekkür-i mevt”, nefsin çeşitli hastalıklarına karşı en
müessir ilaçtır. “Hubb-ı dünyâ”, yani dünyanın fâni lezzetlerine aldanıp
dalmak, “tûl-i emel” yani gafletle, arzu ve emellerin uzayıp gitmesi, kibir,
ucub ve sair gibi büyük dertler için en iyi panzehir, ölümü anmaktır.
Bugün
çevremizde müşahede ettiğimiz ferdî veya içtimâî kötülüklerin temelinde ise,
nefis ve onun tedavisi yapılmamış hastalıklarının yattığı iyice görülmektedir.
O
halde tezekkür-i mevt’i küçümsemeyelim. Olgunluk ve gerçek dindarlık gücünü,
büyük ölçüde bu kaynaktan almaktadır.
Hiç
şüphe yok ki “Bunlar eski ve boş şeyler, insan bu dünyaya bir kere gelir; ye,
iç, eğlen, kendini düşün; yaşamana, zevkine bak” tarzındaki sakat felsefeleri
atıp, ecdâd-ı kirâmın yaptığı gibi, hayatın önünü-sonunu ve mânasını daha derin
düşünse idik, fert ve millet olarak şimdikinden daha iyi durumda olur; ahlâklı,
faydalı, olgun kişiler olarak vatan ve milletimizi çok daha mâmur kılardık.
Maddî
ve mânevî yönden kazançlı, iyi ve olgun kişiler olmak istiyor muyuz? O halde
ölümü unutmayalım.
Temel Dini Bilgiler (Ders 19)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslâm’da
Sabır?
Cevap:
Sabır,
yaşayışımız esnasında, kendimize hâkim olduğumuz, dişimizi sıkıp katlandığımız
birçok konu ve olay karşısındaki rûhî direnme ve dayanmamıza verilen isimdir.
Sabretmenin
İslâm dininde çok büyük yeri ve önemi vardır. Gerçek dindarlığa ulaşabilmek
için “sabır melekesi”ne sahip bulunmak şarttır. Sabrın önemi hakkında sevgili
Peygamberimiz (sas.) şunları söylüyor:
“İmanın
bir yarısı şükür, diğer yarısı sabırdır.”
“Vücutta
başın yeri ne kadar önemli ise imanda sabrın yeri de o kadar önemlidir.”
“İmanın
en üstünü, sabretmek ve hoşgörü sahibi olmaktır.”
“Başa
bir musibet geldiğinde feraha kavuşuncaya kadar sabretmek, değerli bir
ibadettir.”
Sabretmek
bize Kur’ân-ı Kerîm’in emridir. Allah celle celâlüh sabredenleri sevdiğini,
Kur’an’da bize bildirmektedir. Bu çok önemli bir noktadır.
Diğer
kayda değer bir nokta ise Allah’ın, sabredenlerin yanında ve onlarla beraber
olduğunu belirtmesidir. O’nunla beraber olmak, ne kadar büyük bir şeref ve
mazhariyet!
Sabır
çeşitli konularda olabilir. Hz. Ali radıyallâhu anh’den rivayet edilen bir
hadiste, sabrın üç türlü olduğu beyan buyurulmuş:
1.
Musibetlere sabır.
2.
İbadetlere sabır.
3.
Günahlara sabır.
Hz.
Enes radıyallâhu anh’den nakledilen bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyuruluyor:
“Allahu
Teâlâ der ki: Kullarımdan bir kulu, vücudunda veya çoluk çocuğunda veyahut da
mal-mülkünde bir sıkıntıya, derde uğratırsam o da bu derdi, güzel bir sabırla
karşılayıp tahammül ederse kıyamet günü onun amellerini tartmaya, defterini
açıp günah ve sevaplarını hesaplamaya hayâ ederiz. (Onu hesapla üzmeyi,
ulûhiyetimin şanına uygun bulmam, mükâfâtını hesapsız veririm.)”
Sabrın
bir çeşidi de savaşlardaki sebat ve direnmedir. Zafer ancak sabredenlere vaat
olunmuştur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruluyor:
“Ey
iman edenler! Eziyetlere sabredin, savaşlarda direnin, sınırlarda cihad için
nöbet bekleşin ve Allah’tan korkun ki felah bulasınız.”
“Allah’a
ve O’nun Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra perişan
olursunuz, mânevî gücünüz elden gider. Sabrediniz, muhakkak ki Allah
sabredenlerle beraberdir, onların yanındadır.”
O
halde Allah’ın bizimle, bizim yanımızda olmasını ve bizi sevmesini sağlayacak
olan sabra itina edelim, sabrı öğrenmeye çalışalım. Sabırlı olursak her türlü
güçlüğü yenecek, düşmanlara galebe çalacak, dünya ve âhirette izzet ve şerefe
ereceğiz, Allah’ın sevgili kulu olacağız.
Temel Dini Bilgiler (Ders 20)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslâm
mı daha çok kadın haklarını koruyor, Batı mı?
Kadın
cinsini modern medeniyet mi koruyor, İslâm mı?
Cevap:
İslâm
savaşta kadın öldürmüyor. Ama Batılılar tarih boyu savaşlarda ne yaptılar?
Hiçbirisinin şöyle başını kaldırıp da bu “Batılılar ne yaptı?” sorusuna cevap
verecek halleri, yüzleri yoktur.
Batı’dan
bu beldelere gelmişlerdir; Fransa’dan Almanya’dan, Belçika’dan, Hollanda’dan,
İspanya’dan, İtalya’dan, İngiltere’den haçlı orduları ile Macar ovalarında
Yahudileri yaka yaka, öldüre öldüre gelmişlerdir. Bizans’a gelmişlerdir, kendi
dindaşlarının ülkesidir, ama soyup geçmişlerdir. Ayasofya’nın hazinesini soyup
tamtakır yapmışlardır. Hazinelerini, altın şamdanlarını, Meryem Ana
heykellerini alıp götürmüşlerdir. Antakya’ya geldikleri zaman kadın, bebek,
ihtiyar, çocuk demeden bütün Müslüman ahaliyi kılıçtan geçirmiş, öldürmüş,
katliam yapmışlardır. İnsan eti yemişlerdir. Kudüs’e geldikleri zaman tarihte
emsali bulunmaz bir hunharlık ve canavarlıkla herkesi öldürmüşlerdir.
Ama
Müslümanlar tarih boyu herhangi bir yeri fethettiği zaman asla böyle
yapmamıştır. İşkence, katliam yapmamıştır, ahaliye dokunmamıştır. Yedi asır
Balkanlar’da, Kafkasya’da, şu topraklarda hâkim olmuşuzdur, ahaliye bir şey
yapmamışızdır. Hıristiyan azınlıklar aynen kalmıştır. Yahudileri Endülüs’ten
katliamdan kurtarmışızdır. Bu Allah’ın emri, biz böyle güzel ve insaflı muamele
yapmışız. Onlar da kadın demeden, çocuk demeden, ihtiyar, masum demeden
öldürmüşlerdir. Hâlâ da yirminci yüzyılda öldürüyorlar. Hepsi suçludur, tarihin
karşısında, Allah divanında... Hiçbirinin bize insan hakları, demokrasi
öğretmeye, ağzını açmaya hakkı yoktur.
Kendi
milletlerine dahi mezhep farkı, kilise farkı diye olmadık işkenceleri
yapmışlardır.
Peygamber
Efendimiz’in savaşa giden mücahitlere nasihati şöyle: “Pîr-i fâniyi
öldürmeyeceksin, çocuğu, bebeği öldürmeyeceksin! Kadını da öldürmeyeceksin!”
İslâm,
“Harpte kadını öldürmeyeceksin!” diyor, onlar öldürmüşler.
İslâm,
kadına mal mülk veriyor, onlar kadına mülkiyet hakkı vermemişlerdir.
İslâm,
kadını özel, muhterem bir varlık olarak görüyor, onlar şeytanın aletidir diye
hepsini kötülemiştir.
Kadına
miras hakkı vermemişlerdir. Yakın tarihlere kadar Batı’da kadının mirastan
hakkı yoktu. Adam ölür, mallar erkek çocuklara kalırdı, kadının hali ne olursa
olsun... Batı’da seçme-seçilme hakkı çok yakın zamanlarda verilmiştir. Batı’da
kadınlar bu kadar ezilmiştir, İslâm’da kadınlar bu kadar kollanmıştır. Savaşa
çağrılmaz, savaşta öldürülmez. Çünkü kadındır, muhteremdir; evlat yetiştiriyor,
zahmet çekiyor.
Kadınlara
acımayı, onları korumayı, kollamayı dinimiz emrediyor. Peygamber Efendimiz veda
haccında: “Size kadınlara iyi muamele etmeyi vasiyet ederim. Kadınları size
emanet ederim.” diye kadınlarla ilgili tavsiyelerde bulunmuştur.
Avrupalılar
kadın haklarına tarihte etmiyorlardı da, şimdi mi riayet ediyorlar? Hayır;
çünkü kadını serbest bırakıp, onun fuhşiyata yönelmesine göz yummak da kadına
zulümdür. Kadına, İslâm onu da yaptırtmaz. İslâm’da sen istediğin gibi,
keyfince kötülük yapamazsın! İslâm’da kötülüğe serbestlik yoktur.
Kadına,
hilkatine yaratılışına uygun en asil görevleri veren, her türlü terslik ve
tehlikeden en güzel tarzda koruyan; meşakkatli, sert ve ağır işleri, tüm dış
hizmetleri erkeklere yükleyip, kadını gerçek huzur ve mutluluğa erdiren, evinin
sultanlığı payesine yükselten İslâm, ne güzel nizam!
Temel Dini Bilgiler (Ders 21)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Takvâ
ne demektir?
Cevap:
Takvâ,
kalbi mâsivâdan (yâni Allâh’tan uzaklaştıran her şeyden) korumaktır.
Takvâ,
mü’minin, Allâh’ın hıfz u emânına (yani korumasına) sığınarak, âhirette
kendisine zarar ve elem verecek şeylerden titizlikle korunması ve günahlardan
sakınarak sâlih amellere sarılmasıdır.
Takvânın
başı, küfür ve şirkten, ateşe düşmekten kaçar gibi kaçmaktır. Bunun tezâhürü de
farzları hakkıyla edâ etmek ve bütün günahlardan sakınmaktır.
Takvanın
orta derecesi ise –ki çok kere takva denilince bu anlaşılır– insanın âhirette
kendisine ceza, azap ve ikap getirecek işlerden sakınması, kalbini ve niyetini
dürüst ve pak tutmasıdır.
Takvâ’nın
zirve hâli ise;
Efendimiz
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Her
nerede olursan ol Allâh’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik
yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâk ile muâmele et!” (Tirmizî,
Birr, 55/1987)
Hucurât
Sûresi 13. Ayet: Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefliniz, en takvâlınız Allah’ın emirlerine en
uygun yaşayanınız ve günahlardan sakınanınızdır. Şüphesiz, Allah hakkıyla
bilendir, her şeyden haberi olandır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 22)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Hikmet
ne demektir?
Cevap:
“İlâhî
sırların ve gerçeklerin bilgisi, varlıkların var oluş amaçlarının kavranması,
sebeplerle bunların sonuçları arasındaki ilişkilerde ilâhî iradenin rolünün
keşfedilmesi” anlamında kullanılır.
Ahlâkî
söz, öğüt verici söz, kısa ve öğretici ahlâkî söz gibi anlamlara da gelmektedir.
“Kalbin
ilâhî sırlara vâkıf olması, “hak olanı söylemek” şeklinde de tarif edilmiştir.
Hikmet;
eşyânın hakîkatini ve esrârını idrâk edebilmektir.
Hikmet;
hakîkatleri idrâk husûsunda akla aczini kavratmaktır. Akılla kavranamayan nice
sırlar, ancak hikmetle çözülür. Kâinattaki ilâhî tecellîler de hikmet nazarıyla
okunabilir.
Hikmet,
“her şeyi yerli yerinde yapmaktır”
Hikmetli
nasihatleriyle destanlaşan Hazret-i Lokman (as.) hekimlerin (doktorların)
pîridir.
Lokman
(as.)’ın “hikmet” ehli olduğu, Kur’ân-ı Kerîm’de kendi adıyla anılan sûrede
şöyle beyân edilmektedir:
“Andolsun
ki Biz Lokmân’a; «Allâh’a şükret!» diyerek hikmet verdik…” (Lokman, 12)
Bakara
Sûresi 269. Ayette “O, (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet nasip
etmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir” buyrulmaktadır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 23)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Basîret
ve Ferâset ne demektir?
Cevap:
Basiret:
Kalb ile görme, doğru görüş, uyanıklık. Sezgi, uzağı görme.
“Görme,
idrak etme, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olma, sezgi” gibi anlamlara gelen basîret
kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de genel olarak “görme” anlamı yanında özellikle
“hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma yeteneği”
mânalarında kullanılmış ve bu bakımdan mânevî körlük veya dalâletin zıddı
olarak gösterilmiştir.
Ferâset:
Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı firâsettir.)
Zihin
uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış yeteneği. Bir kimsenin ruhsal, zihinsel
halini ve yeteneklerini yüzünden, duruşundan, tavrından vb. anlamak.
Allah
Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i İbrâhim’e indirilen on Suhuf’tan
şunları nakleder:
“Akıl
sahibinin belli saatleri olmalı:
–
Vaktinin bir bölümünü Rabbine duâ ve münâcâta,
–
Bir kısmını Yüce Allâh’ın sanat ve kudretini tefekküre,
–
Bir kısmını geçmişte işlediklerini muhâsebe etmeye ve gelecekte işleyeceklerini
plânlamaya,
–
Bir kısmını da helâlinden maîşetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye,
I, 167; İbn-i Esîr, el-Kâmil, I, 124)
Feraset,
bir nevi at gibi görmek demektir. Çünkü at 360 derece etrafını görüyor. Bu
nedenle sahibini çiğnemiyor.
Feraset
sahibi olmak için;
1-
Satır aralarını okumak
2-
Cümleyi tersten okumak
3-
İrfan sahibi olmamız gerekiyor.
Hazret-i
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Mü’minin
firâsetinden sakınınız! Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsîr, 15/3127)
Cümleyi
düz okursak övgü var.
Cümleyi
tersten okuduğumuzda ise, aslında Peygamber Efendimiz bize çok ağır bir
sorumluluk yüklüyor. Yani böyle olun diye bizlere emir buyruluyor.
Temel Dini Bilgiler (Ders 24)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İhlas
ne demektir? Dua etmenin önemi nedir?
Cevap:
Sözlük
anlamı; bir şeyi halis, saf ve katıksız yapma demektir.
Kavram
anlamı ise kısaca, kulun din adına ne yapıyorsa bunu safi Allah için yapması,
ona başkalarını hiçbir surette karıştırmamasıdır.
İhlas:
Hâl ve hareketlerinde Allah rızâsına yönelme.
Doğru,
samimi, kalbî ve karşılıksız sevgi, samimi bağlılık.
Riyâ
karışmamış, samimi ibadet anlamlarına gelmektedir.
Bir
nevi sonsuzluk mührü.
İhlas
yaptığın işlerde insanların onu bilip bilmemesinin, beğenip beğenmemesinin
sende hiçbir değişiklik yapmamasıdır.
Amellerin
ruhu ihlastır, amele Allah için olmasından başka bir niyet karışırsa bozulur,
sevabı ve faydası kalmaz. Kul ibadet ettiğini sanır ama sonuçta hiçbir
karşılığını göremez. O halde ihlasın niyetle de alakası vardır. Niyet insanı
bir şeyi yapmaya götüren iç dürtüdür. Yapılan bir iş için; onu neden
yapıyorsun, neden öyle değil de böyle yapıyorsun? Sorularının cevabı hem niyeti
hem ihlası belirler.
İhlasın
çok yakından alakalı olduğu kavramlardan biri sadakattir. Sadakat, yani sadık
ve dürüst olma. Kul bir şeyi sırf Allah için yapıyor olduğu iddiasında sadık ve
dürüst ise ihlaslı demektir. İhlaslı olan kişi muhlis, ihlasla yapılan iş ise
halis, yani katıksız, tertemiz, safidir.
Şimdi
gelelim Bursalı İsmail Hakkı'nın Nahl Suresi 66. Ayeti kerimesine yaptığı
muhteşem ihlas yorumuna:
Fışkı
ve kan iki pis maddedir. Süt önce hayvanın midesindeki öğütülmüş karışımdan,
yani fışkıdan süzülüp kana geçer. Kandan tekrar süzülüp halis süt olarak çıkar
ve hoş içimli, yüksek değerde bir gıda olur. Bu durum ayette ihlas kelimesinin
aslı olan halis kelimesiyle anlatılmıştır.
O
halde, der Bursevî; sanki Allah demek istiyor ki, biz size sütü nasıl iki pis
madde arasından halis hale getirerek veriyoruz ve siz onu ancak böyle olunca
kabul ediyorsunuz, siz de amellerinizi ve ibadetlerinizi bize takdim ederken o
iki pis madde hükmündeki nefisleriniz ve şeytanlarınız arasından öyle süzüp
çıkaracak ve onlar adına amellerinize hiçbir şaibe katmayacaksınız ki, biz de
sizin amellerinizi kabul edelim. İşte ihlas bu.
Dua Etmenin Önemi: Dua günümüzde sadece beş vakit namazın veya
belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülmüştür. Oysaki Hadisi
Şerifte: “Dua ibadetin özüdür” Hadis
(Tirmizi) buyrulmaktadır.
Dua,
insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddî ve manevî isteklerini O’na arz
etmesidir.
Ancak
dualarımızın kabul olması için Hadisi Şerifte buyrulduğu gibi, kazançlarımızın
helal olması en birinci şarttır.
“Büyük
zorluklara dûçâr olduğunuz zaman «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir» zikri
cemîline devâm ediniz.” (Ebû Dâvud, Vitr, 25; Tirmizî, Kıyâme)
Cenâb-ı
Hak duâda fazla ısrar edenleri sever.
“Fâcir
bile olsa mazlûmun duâsı makbûl olur. Onun kötülüğü ve günahları ise kendi
aleyhinedir.” (İbn Hanbel, II, 367)
Hz
Ali (r.a.) rivayet ediyor. Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Duâ mü'minin
silâhı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur." (Camiussağir -
4258)
Furkân
Sûresi 77. Ayet: (Resûlüm!) De ki: “Dua ve ibadetiniz olmasa, Rabbim size ne
diye değer versin?
Temel Dini Bilgiler (Ders 25)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Rızık
ne demektir?
Cevap:
Sözlükte
“azık, yenilen, içilen ve faydalanılan şey” anlamına gelen rızık terim olarak
“Yüce Allah’ın canlılara, yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şey” diye
tanımlanır.
“Yeryüzünde
yürüyen her canlının rızkının karşılanması Allah’a aittir” (Hûd, 6) buyrularak,
tüm canlıların rızkını verenin Allah olduğu bildirilmiş, bir başka ayette de,
O’nun, dilediğine bol rızık verip, dilediğinin rızkını ise daralttığı ifade
edilmiştir. (Şûra, 12)
Rızkı
yaratan ve veren Allah Teâlâ’dır.
Rızkı
kazanmak için gerekli girişimde bulunmak kuldan, rızkı yaratmak ise
Allah’tandır.
Allah
Teâlâ, daha o kişi doğmadan, kişinin rızkını Yaradandır.
Herkes
kendi rızkını yer. Kimse bir başkasının rızkını yiyemez.
Hiç
kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez.
İstemese de rızkı kendisine verilir. [Hâkim]
Temel Dini Bilgiler (Ders 26)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Emr-i
bil-maruf nehy-i ani'l-münker ne demektir, açıklayınız? Cihad ne demektir,
açıklayınız?
Cevap:
Emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker:
İyiliği
tavsiye edip kötülüklerden sakındırmak, Mü’minlerin en mühim vazifelerinden
biri olduğu gibi, toplumdaki günah ve ahlâksızlıklara karşı duygusuz ve bîgâne
kalmak da mânen helâk sebebidir.
Maruf,
dinimizin emrettiği hususlardır.
Münker
ise, dinimizin yasakladığı, yani Allahü Teâlâ’nın razı olmadığı işlerdir.
Âl-i
İmrân Sûresi 104. Ayet: İçinizden herkesi hayra çağıran, iyiliği (meşru
şeyleri, tevhidi ve sâlih ameli) emreden ve kötü olandan men eden bir ümmet
(bir topluluk) olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Hadisi
Şerifte ise "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği
emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da Allah, yakında umumi bir bela verir. O
zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz." (Tirmizi, Fiten, 9.)
Cihad:
Allah
yolundaki her türlü faaliyet ve hareketin adıdır. Hakkı üstün ve hâkim kılmak
için gayret sarf etmektir. Başka bir ifadeyle cihad, İslam'ın aksiyon yönüdür,
onun hamle gücüdür.
Cihâd:
Allah yolunda canla ve malla mücadelenin adıdır.
"Cihad"
kelimesinin karşılığı "savaş" değildir. Allah yolunda savaşmak da bir
tür cihad olmakla beraber; cihad kelimesi, Allah'ın dinini her tarafa
ulaştırmak için yapılan her türlü faaliyet ve hareketi içine alır.
Bir
sahabî, Peygamberimizin huzuruna gelerek, “Hem sevap hem de şöhret kazanmak
için savaşan bir adam hakkında ne dersiniz? Böyle birisinin kazancı nedir?”
diye sordu. Allah’ın Resûlü, “Hiçbir şey kazanamaz.” cevabını verdi.
Temel Dini Bilgiler (Ders 27)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
İslam’ın
barış ve sevgi dini olduğuna dair örnekler verir misiniz?
Cevap:
İslam
kelimesi, Arapça ‘da "barış" kelimesiyle aynı anlama gelir.
İslam,
Allah'ın sonsuz merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış
dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir.
Bakara
Sûresi 208. Ayet: “Ey iman edenler! Hepiniz barışa/güvenliğe (tam anlamıyla
İslâm’a) girin, şeytanın ve benzerlerinin izinden gitmeyin.”
Allah
bozgunculuğu lanetlemiştir. İslam, düşünce hürriyetini savunur.
Bakara
Sûresi 208. Ayet: “Dine girmede/iman etmede zorlama yoktur.”
Allah,
müminlere şefkatli, merhametli ve affedici olmayı emreder.
A'râf
Sûresi 199. Ayet: “(Resûlüm!) Affetme yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden
yüz çevir (kendini bilmezlerin söz ve hareketlerine karşılık verme)”
Allah
masum insanların öldürülmesini haram kılmıştır.
Mâide
Sûresi 32. Ayet: “Kim bir canı, başka bir cana veya yeryüzünde fesat
çıkarmasına karşılık olmaksızın (şer’an/ hukûken ölümü hak etmeksizin) öldürürse,
bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onun hayatını (meşru bir imkânla)
kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur.”
İslâm’ın
özü Allah sevgisidir, ondan Resûlullah sevgisi, Kur’an sevgisi, iman sevgisi,
ibadet sevgisi, hayır hasenât sevgisi, Müslüman sevgisi, ihvan sevgisi, insan
sevgisi, sanat sevgisi... çıkar; af çıkar, merhamet çıkar, sabır çıkar, şükür
çıkar, gayret çıkar, himmet çıkar.
Temel Dini Bilgiler (Ders 28)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Cennete
girmenin anahtarı nedir?
Cevap:
Cennete
girmek ancak Allahü Teâlâ’nın fadlı, ihsânı ve rahmeti iledir.
Kimse
kendi iman ve ibadetine güvenerek cenneti hak ettiğini düşünmemeli.
Cennetin
anahtarları çoktur. Birinci anahtarı iman ve namazdır.
Dua
rahmetin anahtarı, abdest namazın anahtarı, namaz da Cennetin anahtarıdır.
[Deylemî]
La
ilahe illallah, Cennetin anahtarıdır. [İ. Ahmed]
Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e:
–
İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu.
Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
–
“Allah’a saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır” buyurdu.
–
İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da:
–
“Ağız ve cinsel organdır” buyurdu. (Tirmizî, Birr 62. Ayrıca bk. İbni Mâce,
Zühd 29)
Cennetin
anahtarı gerçek İslam’a gelmektir.
Gerçek
İslâm, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîf Müslümanlığıdır.
Gerçek
İslâm, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Müslümanlığıdır.
Gerçek
İslâm, zamane Müslümanlığı değil, “Sahabe Müslümanlığı”dır: devr-i cehâlet
değil, “Asr-ı Sa’âdet Müslümanlığı”dır.
Gerçek
İslâm, takva ve ihlas, ihsan ve irfan yoludur.
Gerçek
İslâm, ilmiyle amil, hakikî âlimlerin, âşık-ı sâdık ariflerin yoludur.
Güzel ahlâk, Hasan-ı Basrî Hazretleri onu “çok iyilik yapmak, kötülükten sakınmak
ve güler yüzlü olmak” diye tarif etmiştir.
“Bir
mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin
derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 62)
Ancak
güzel ahlâk, kimsenin işine gücüne, etlisine, sütlüsüne karışmamak, her tip
insanla iyi geçinmek değildir. İslâm, hubb-i fillah, buğz-ı fillah (Allah için
sevmek ve Allah için kızmak), “emr-i mâruf nehy-i münker” (iyiliği emir ve
teşvik etmek, kötülüğü engellemek), “mazluma yardım, zalimle mücadele” gibi ana
prensiplere sahiptir.
Temel Dini Bilgiler (Ders 29)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Allah'a
olan güven ve teslimiyet konusunu açıklar mısınız?
Cevap:
Allah'a
duyulan güven ve teslimiyet, diğer bir ifadeyle tevekkül, iman edenlerin
hayatları boyunca yaşadıkları büyük bir konfordur.
Allah’a
olan güven duygusunun zirvesi “tevekkül” makamıdır.
Mümin,
Allah'ın kontrolü dışında hiçbir olayın gerçekleşmediğini bilir.
Bu
yüzden hiçbir olay karşısında sıkıntı, üzüntü ya da yılgınlık hissetmez.
Hayatı
boyunca karşılaşacağı her olay kaderindedir ve kaderini Yüce Allah
belirlemiştir.
Bu
yüzden de mümin için hiçbir zaman "kötü" bir olay olamaz.
Bazı
şeyler kötü gibi gözükse de, gerçekte mümin için hayırlı sonuçlar doğuracaktır.
Talak
Sûresi 3. Ayet: “Kim de Allah’a güvenip dayanırsa, O, ona yeter”
buyrulmaktadır.
Müslüman
Allah’a teslim olacaktır. Zaten Müslümanlık, teslim olmak demektir. Ne yapacak?
“Ben kendimi Allah’ın emrine teslim ettim; ne derse onu yapacağım, ne buyurdu
ise hoşuma gitse de gitmese de rahatım kaçsa da kaçmasa da memnun olsam da
olmasam da...”
“Hoşa
gidecek şeyler olduğu zaman varım, hoşa gitmeyecek şeyler olduğu zaman yokum.”
Böyle Müslümanlık olmaz. Böyle teslimiyet olmaz.
Batılı
meşhur mütefekkir Bernard Shaw diyor ki: "Hz. Muhammed (sas.) çeşitli
yönleriyle insanın başını döndürecek üstünlükleri olan bir insandır. Bu sır
insanı tam mânâsıyla anlamak mümkün değildir. Bilhassa O'nun anlaşılamayacak
üstünlükte bir yanı vardır ki, o da “O’nun
Allah'a olan güven ve itimadıdır."
Hz.
Peygamber de şu sözleri ile Müslümanlara tevekkülü tavsiye etmektedir:
"Eğer siz Allah 'a hakkıyla tevekkül ederseniz, o sizi kuşu
rızıklandırdığı gibi rızıklandırır" (İbn Mâce, Zühd, 14)
Bir
adam Peygamberimize (sas.) gelerek, “Ben devemi salı vererek mi tevekkül
edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise, “Deveni bağla sonra
tevekkül et” (Tirmizi, Kıyamet, 60) buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en
güzel şekilde ortaya koymuştur.
Temel Dini Bilgiler (Ders 30)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
“Dünya
hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir” hususunu açıklar mısınız?
Cevap:
Hac
Sûresi 47. Ayet: Rabbinin yanında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl
gibidir.
Secde
Sûresi 5. Ayet: Sonra işler O’na bir günde yükselir ki o günün miktarı, sizin
saydığınız günlerden bin sene eder.
Bu
dünya hayatı, ahiret günüyle bir ağacın altında gölgelenen bir insan misali,
ahiret ölçüsüyle 1 ya da 2 saat kadardır. Aynen 3-5 saniyelik rüyada bir ömrün
geçmesi gibi. Teknolojik tarifle bu dünyadaki hayatımız, ahiretin “zip ”li yani
sıkıştırılmış dosyasının tabiri caizse bu dünyada açılmış hali gibidir.
Ankebût
Sûresi 64. Ayet: Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey
değildir. Âhiret yurdu (oradaki hayat) ise, elbette (asıl yaşanacak) ebedî
hayat odur; keşke bunu bilselerdi.
Hadîd
Sûresi 20. Ayet: Bilin ki (âhiret kazancına önem verilmeden geçirilen) dünya
hayatı, ancak (geçici) bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal
ve evlatta çoğalma yarışıdır.
En'âm
Sûresi 32. Ayet: Dünya hayatı bir
oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir.
Temel Dini Bilgiler (Ders 31)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Sabah
ve Yatsı Namazlarına cemaate gitmek niçin önemlidir?
Cevap:
Hadisi
Şerif: Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece
üstündür. (Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249)
Hadisi
Şerif: Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece
yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise
bütün gece namaz kılmış gibidir. (Müslim, Mesâcid 260)
Hadisi
Şerif: Bizimle münafıkları ayıran alamet, yatsı ile sabah namazını cemaatle
kılmaktır. Münafıklar, yatsı ve sabah namazına devam edemez. Onlara sabah ile
yatsı namazlarından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. Hâlbuki bu iki namazın
cemaatinde olan sevabı bilselerdi, emekleye emekleye de olsa, onlara gelip
hazır olurlardı. (Buhari)
Not:
Yatsı ve sabah namazına gelemeyenlere münafık muamelesi yapmaya yönelik bir
emir yoktur. Bu bir uyarıdır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 32)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
“Hayır
konuşmak ya da susmak” konusunu izah eder misiniz?
Cevap:
Hadisi
Şerifte: "Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin
yahut sussun" (Buhari, Kitâbu’l-Edeb, 10/373) tavsiyesi vardır.
Hayırdan
başka bir şey söylememeye dikkat et! Söylenmesi helal olmayan her sözü dinlemen
de haramdır.
Seni
ilgilendirmeyen konulara dalmaktan, Allah adına çokça yemin etmekten sakın!
Eğer Allah Teâlâ adına yemin edersen, sadece doğru söyleyerek ve ihtiyaç varsa
yemin et. Yalanın bütün çeşitlerinden sakın. Çünkü yalan imana zıttır.
Gıybetten,
söz götürüp getirmekten, çok şaka yapmaktan ve diğer çirkin sözlerden sakın.
Yerilmiş sözleri terk ettiğin gibi çirkin sözleri de terk et. Bir söz
söylemeden önce düşün; eğer hayırlıysa söyle, değilse sus!
Allah
Rasûlü (sas.) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlunun
Allah’ı zikretme ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma hariç, bütün sözleri
lehine değil, aleyhinedir.”
Kahkahayla
gülmekten sakın. Çünkü kahkahayla gülmek kalbi öldürür. Eğer gülmeni tebessüme
çevirebiliyorsan, öyle yap.
Temel Dini Bilgiler (Ders 33)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Bir
kişinin hidayetine vesile olmak neden önemlidir?
Cevap:
Hidayet,
doğru yolu gösterme, Allahü Teâlâ’nın razı olduğu yolda bulunma, Cenab-ı Hakkın
insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik
verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsan etmesi ve kulun
rızasını kendi kaza ve kaderine tâbi eylemesi demektir.
Bir
kişiyi hidayete kavuşturmak, Peygamberler dâhil hiç kimsenin elinde değildir.
Hidayet
veren yalnız Allahü Teâlâ’dır. İnsanlar ise sadece hidayete sebep olurlar.
Hadisi
Şerif: Senin vasıtanla Allahü Teâlâ’nın bir kişiye hidayet vermesi, senin için
üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır. [Taberani]
Hadisi
Şerif: Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hakkın senin aracılığınla bir tek
kişiyi hidayete kavuşturması, en kıymetli dünya malından, kırmızı develere
sahip olmaktan daha iyidir. [Buhari, Müslim]
Temel Dini Bilgiler (Ders 34)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Akraba
ve komşuluğun önemini açıklar mısınız?
Cevap:
Nisa Suresi 36. Ayette: “Allah’a kulluk edin, hiçbir şeyi yücelterek
ilâhlaştırıp veya tapınak haline getirip O’na ortak koşmayın. Sonra sırasınca
ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın
arkadaşa, yolda/sokakta kalmışa ve ellerinizin altında bulunan hizmetkârlara
iyilik edin” emir ve tavsiyesi vardır.
Hadisi Şerif Meali: Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin
gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin" (Buhari, Edep, 12)
Hadisi Şerif Meali: Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip
durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım. (Buharî, Edeb, 28; Müslim, Birr 140-141)
Temel Dini Bilgiler (Ders 35)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Soru:
Güzel
huylara örnek veriniz?
Haram
ve günah olan (dince yasaklanmış) şeylere örnek veriniz?
Cevap:
Güzel
Huylara Örnekler:
Rabbine
Şükretmek, Anne ve Babaya İyi Davranmak, Akraba ve Komşu Hakkını Gözetmek,
Merhamet ve Şefkat, Doğruluk, Sadakat, Cömertlik, Sabretmek, Sır tutmak,
Fakirliğini ve Acizliğini Bilmek, Hilm (Yumuşaklık), Tevazu, İhlas, Vefa,
Yardımsever Olmak, Çalışkan Olmak, Sözü Güzel Söylemek, Tefekkür, Sevgi, Saygı,
Takva, Fedakârlık…
Haramlara
(Günahlara) Örnekler:
İnsan
Öldürmek, Gayr-ı Meşru Beraberlik Yaşamak, Faiz Alıp Vermek, Yalan Söylemek,
İkiyüzlü Davranmak, Adaletten Ayrılmak, Zulmetmek, Haksız Yere Başkasının
Malını Yemek, Gasp Etmek, Çalmak, Dedikodu ve Laf Taşıma (Gıybet ve İftira),
Sû-i’zan, Bilmediği Şeylerin Ardına Düşmek, İnsanların Ayıp ve Kusurunu
Araştırmak, İnsanları Halka Rezil Etmeğe Çalışmak, Haset Etmek, Gönül Kırıcı
Olmak, Çekememezlik, Kibir, Gurur, Riya (Gösteriş Yapmak), Lanet Etmek, Alay
Etmek, Dargınlık, Kin Beslemek, Cimrilik, Kötü Lakap Takmak, Borcunu Kasten
Ödememek, İyiliği Başa Kakmak, Tembellik, Dilencilik, İsraf…
Haramların,
günahların her çeşidinden şiddetle sakının, dikkatle uzak durun!
Temel Dini Bilgiler (Ders 36)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
İslam’ın
Ekonomi Modeli Nedir?
İnsan,
sahibi Allah olan ve tüm kanun ve kuralları ve her türlü tüzük ve
yönetmelikleri Allah tarafından konulmuş olan bu kâinat fabrikasında bir işçi
olarak çalışmaktadır.
İslam
ekonomi sistemi, ahirete endeksli bir muhtevaya sahip olduğundan, kişiye bu
konuda dinî sorumluluk yüklemiş olup, ne zalim kapitalizmi, ne de hayalci
sosyalizmi kabul eder.
Kuşkusuz
her batıl sistemin doğru olan yönleri de olabilir. İslam, kabul etmediği
sistemlerin hak olan yönlerini elbette reddetmez.
Faiz
sömürüsü, aldatma veya aldanmayı netice veren ve haksız kazanç sağlayan
teamüller gibi olumsuzluk ifade eden unsurlar, İslam ekonomik sitemde açık olarak
saf dışı edilmiştir.
Bakara
Sûresi 275. Ayet: Kur'an'da “Allah, alış verişi helal, faizi ise haram
kılmıştır”
Nisâ
Sûresi 29. Ayet: Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rızaya
dayanan bir ticaret dışında haksız sebeplerle yemeyin.
İslam,
prensip olarak özel mülkiyet hakkına ve bireysel özgürlüklere saygılıdır.
Çünkü
Kur'an-ı Kerimde “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm
53/ 39), buyrulmaktadır. Onun için herkes ürettiğine sahip olacak ve sahibi
olduğu malı da mesela bir tüccar, ihtikâr yapmadan, piyasa fiyatı ile
satacaktır.
İslam, israf ve cimriliği ahlak dışı davranışlar
sırasına koyup, kötülemek suretiyle insanları onlardan uzak tutmaya çalışır.
İslam
ekonomisinde yasaklanan şeylerden birisi de müşteri kızıştırmaktır.
İslam
ekonomisinde verginin sebebi, üretimdir ve vergi üretimden alınır.
Eğer
ekonomik hayat, dinin emir ve nehiylerine uyum sağlamazsa İslam’a göre böyle
ekonomi sağlıklı olmaz. Mesela insanlar, iş buluyor, alıp satıyor ve kazanıyor
diye İslam ekonomisinde içki Müslümanlar tarafından üretilemez.
İslam
ekonomisinde üretim, tüketim, mübadele, tedavül ve vergi esasları arasında bir
çelişki olmadığı gibi, ayrıca bu ekonomi ile din, ahlak ve hukuk arasında da
bir uyumsuzluk yoktur.
Konu
oldukça detaylı ve bu sütunlara sığmayacak kadar geniş ölçeklidir. Daha detaylı
bilgi için bu konuda yazılmış kaynak eserlere müracaat etmekte fayda vardır.
Temel Dini Bilgiler (Ders 37)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
İslam
Demokrasi mi?
Müslüman
ve Siyaset İlişkisi?
İslam
demokrasiden daha üstün ve daha güzel bir yönetim biçimidir.
Demokraside
çoğunluk istiyor diye, Allah’ın yasak ve haram kıldığı her şey yapılabilir. Ama
İslam içki, zina, faiz gibi açıkça haram olan şeylere müsaade etmez.
İslam’a
göre bir adam yalancı, namussuz, kusurlu ise mahkemede Hâkim onu şahit bile
kabul etmez. Ama demokraside şahitlik için bu durum engel değildir.
İbrahim
aleyhisselam doğru yoldaydı. Çünkü hakla beraberdi. Ötekiler puta tapıyorlardı.
Eğer İslâm’da demokrasi olsaydı, o kadar insanın sayısal üstünlüğü dolayısıyla
İbrahim Aleyhisselâm’ın onlara tâbi olması gerekiyordu.
Hiç
unutmayalım ki bütün yanlış ve sapık yolların da bir mantığı, muhakeme tarzı,
felsefesi vardır; onlar da kendilerini doğru yolda sanır, haklı bulur. Hiç
kimse “ayranım ekşi” demiyor, kusur ve kabahatini kabul etmiyor.
İyi
bilinsin ki insana gerçeği Allah (celle celâlüh) gösterir, hakkı O buldurur,
doğru yola O hidayet eyler.
Demek
ki bütün mü’minler hakkı istemeli, gerçeği aramalı, onu sevmeli ve saymalı; her
işlerinin doğru, her sözlerinin hak olmasına büyük dikkat ve itina
göstermelidir.
Müslüman ve Siyaset: İslâm dininin, hiç şüphesiz her mevzuda olduğu
gibi siyaset, devlet, hükümet, yönetim esasları, idareciler ve idare edenler
hakkında da çeşitli hükümleri, tavsiyeleri, emir ve yasakları vardır; çünkü en
kâmil ve en tam dindir; hiçbir sahayı ihmal etmez, sağlam ve kusursuzdur.
Müslüman
siyasetle, politikayla ilgilenir mi? Elbette ve muhakkak ve mecburen ve mutlaka
ilgilenmelidir. Çünkü İslâm, toplum dinidir, fertlerin ve onların teşkil ettiği
toplumun düzenine, mutluluğuna, korunmasına, faydasına, gelişmesine,
ilerlemesine, kurtuluşuna adamıştır kendisini... Nereden çıkmıştır, “siyasetle
ilgilenmemek” saçmalığı? Bu zihniyet, görevden kaçmaktır ve işin en ilgi çekici
tarafı, kişiyi Allah (celle celâlüh) indinde vebalden, sorgudan, sorumluluktan
da kurtarmaz üstelik! Hele kötüler seçilir, başa geçerse, o zaman onlar çok
büyük vicdan azabı çekeceklerdir herhalde.
Emperyalistler,
sosyal bünyesi zayıf, halkları cahil ve şuursuz, ilim ve teknikte geri ülkeleri
ya doğrudan doğruya istila ederek sömürürler ya da kendi yandaşları ve
ajanlarını iktidara getirerek, onları kullanarak yönetirler; o milletin kendi
öz vatansever evlatları –ezkaza– herhangi bir yolla iktidarı elde ederlerse
hemen onları ihtilallerle, iç ve dış gailelerle bertaraf etmeye çalışırlar.
Mutlaka
namuslu, dürüst, işe ehil, idealist, adaletli, becerikli, halka hizmet aşkına,
Hakk’a kulluk şuuruna bağlı kişileri seçmelisiniz. Rüşvetçi, menfaatçi,
eyyamcı, akşamcı, mafyacı, örgütçü, zalim ve cahil ve gafilleri seçerseniz
onların hâkim oldukları devre boyunca yaptıkları bütün haksız ve veballi
işlerin suç ortağı olmuş sayılırsınız; altından kalkamayacağınız tonlarca günah
yükü yüklenirsiniz; dünyanız da âhiretiniz de mahvolur; memlekete de yazık
edersiniz.
Aksine
iyi ve hayırlı kimseleri seçerseniz, onların kazandığı bütün sevaplar size de
gelir.
Müslüman,
siyasette adalet ve doğruluktan ayrılmayacak.
Ne
var İslâm’da?
Ananın
babanın, kendi şahsının ve akrabanın aleyhinde bile olsa adaletten ayrılmama
emri var.
O
halde yanlışı destekleyenler vebal altında!
“Efendim
o benim dostum, arkadaşım.”
Arkadaşın
da olsa doğruyu söyleyeceksin, düşmanın olsa da doğruyu söyleyeceksin.
Arkadaşın hata yaptığı zaman hatasını söyleyeceksin, düşmanın doğru yaptığı
zaman “doğru” diyebileceksin.
İslâm
böyle. Ama bu devrin insanları böyle değil.
Hakkı
tutacaksın, haktan yana olacaksın.
Yanlış
bir işi yapanı desteklemek de vebaldir. Zalime “efendim” demek vebaldir. Zalime
alkış tutmak vebaldir. Zalime “zalimsin” demek sevaptır.
“Cihadın
en üstünü, zalim insanın huzurunda hak sözü söylemektir.”
İslâm
ahlâkı Müslümanlarda olsa hem cümle cihan İslâm’ı sever, Müslüman olur; hem de
İslâm ülkelerinde böyle kepazelikler olmaz.
Temel Dini Bilgiler (Ders 38)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
İslam’da
“Şura ve Cemaatin” Önemi.
Şura,
meşveret, müşavere, danışıp işaret almak, yani karşılıklı rey ve görüş almak demektir.
İstişare
etmek ve meşverette bulunmak Kur’an’ın emridir ve bu itibarla bir ibadettir.
Peygamber
Efendimiz (sav) bu emirlere uyarak her konuda istişareyi esas tutmuştur.
Ebu
Hüreyre, Resulullah'ın bu yönüyle ilgili olarak şu tesbitte bulunur: “Ben,
Resulullah'tan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim."
Bedir,
Uhud, Hendek Savaşları öncesi, ashabına danışmış, onların fikirlerini almış,
ona göre hareket etmiştir.
Koordinasyonu,
iş birliğini, müşterek çalışmayı anlayamamış, öğrenememiş, birbirleriyle
rekabete, çatışmaya girmiş gruplar başarı sağlayamazlar; başarı şansları
yoktur!
Onun
için Müslüman gruplar arası koordinasyonu mutlaka sağlayacağız, planlı
programlı olacağız. Bizim yapmak istediğimiz bir hayrı, bir başkası yapıyorsa;
onun yapmasına öncelik tanıyacağız ki biz başka işle meşgul olalım.
Her
yerde “meşveret meclisleri” kurun, neyi, nasıl yapacağınızı “şûra” ile tespit
edin ki en salim, en güzel yol budur!
Cemaat,
“kalabalık” demek değil, “Cemaat hakla cem olmak, beraber olmaktır.”
Hakla
beraber oldun mu, bir kişi bile olsa sen hakla berabersin, cemaatsin. Hakla
beraber olmayan yüz bin kişi tefrikada.
Dünyanın
her yerinde Müslümanlar dertli, esir, ezilmekte, çiğnenmekte...
İslâm
âlemi son birkaç asır büyük darbeler yedi, parçalandı; Müslümanlar maddî,
mânevî ve kültürel gadirler, zulümler, baskılar altında bocaladı, büyük acılar
çekti.
Bu
niçin böyle?
İdealleri
o denli yüksek, ideolojileri o kadar canlı, sağlam ve dinamik olduğu halde...
Nüfusları yüz milyonları, hatta bir milyarı bulduğu; iş gücü, bilgi ve
teknoloji birikimi sağlandığı; üniversiteleri, fabrikaları, orduları var olduğu
halde...
Dünyanın
en güzel iklimlerinde, bakir zenginliklere sahip, jeopolitik kıymeti haiz
kıymetli topraklarda yaşadıkları halde...
Teknolojinin
can damarı madenlere, medeniyetin kanı petrole, finansmanlar için gerekli para
gücüne, beslenme için lüzumlu zirai imkânlara ve sair gıpta edilecek varlıklara
sahip oldukları halde...
Nasıl
oluyor da Müslümanlar bu kadar mağdur, bu kadar perişan, bu kadar yoksul, bu
kadar makhûr? Olur şey değil doğrusu! Bu duruma akıl erdirmek ne kadar güç ya
Rabbi!
Bütün
bu dertlerin tek ve kesin bir çaresi vardır: İttifak.
Temel Dini Bilgiler (Ders 39)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
İslam’da
Tesettürün (Örtünmenin) Önemi.
İslam’da
tesettür bir defa sadece örtünme olmayıp, erkeklerin ve bayanların hayat-ı
içtimaiye içerisindeki tüm hal ve hareketlerini kapsamaktadır.
Kadın,
örtüsüyle karşısındakine bir zerâfet ve nezâket hissi vermektedir.
Yaratılış
itibâriyle kadın ve erkek nefisleri arasında fark vardır.
Bunun
için tesettürün, kadına âit şekli ile erkeğe âit şekli değişiklik arz eder.
Zîrâ kadın, erkeğe göre yaratılıştan câzibelidir.
Çünkü
kadın ve erkek arasında neslin devâmı için birbirlerine karşı değişmez bir
fıtrî temâyül mevcuttur.
Nitekim
Ayeti Kerimede;
Nur
Sûresi 30. Ayet: Mü’min erkeklere söyle, gözlerini (harama istekle bakmaktan)
sakınsınlar ve mahrem yerlerini (ırzlarını) korusunlar! Bu onlar için daha
temiz bir harekettir. Hiç şüphesiz Allah, onların yaptıklarından haberdardır.
Nur
Sûresi 31. Ayet: Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama istekle
bakmaktan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Ziynetlerini/ziynet
sayılan yerlerini meydana çıkarmasınlar/göstermesinler. Ancak kendiliğinden
görünen el, yüz bu emrin dışındadır. Başörtülerini, yakalarının üstüne kadar
boyunlarını örtecek şekilde koysunlar.
A’râf
Suresi 26. ayetinin sonunda da “Takva” örtüsünden bahsedilerek örtünmenin asıl
manası verilir.
Takva,
Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle günahtan kaçınarak, sakınarak yaşamak
manasına gelir. Buradan da anlaşılacağı üzere örtünme, takvalı yaşam için
araçlardan biridir.
Yüce
Allah’ın tesettür emrini tutan, nazik, pakize, afif, saçının telini bile
namahreme göstermeyen edepli kulları:
Hiç
aklım almıyor: Namuslu bir kadın, ciddi bir ev hanımı, iyi bir aile kızı niçin
ve nasıl açılıp saçılabilir!
Maazallah,
her türlü mahrem güzelliğini, yabancıların temaşasına, kirli bakışlarına,
incelemesine arz ediyor! Böyle yapıp hem kendisini, hem de onu seyredenleri,
dipsiz kenarsız günah deryalarına batırıyor.
Müslümanlar
her işini, dinine, inancına uygun istikamette düşünür, kusurlu ve yanlış
alışkanlık, töre ve âdetlere takılıp kalmaz, daima: “İlâhî ente maksûdî ve
rıdâke matlûbî” yani “Yâ Rabbi, benim bütün taleb ettiğim, istediğim şey, senin
rızana ermek; sen benden razı ol” ana prensibine uygun hareket eder. Tabii
giyim, kuşam, örtü ve elbise konusunda da!
Temel Dini Bilgiler (Ders 40)
40 gün 41 Kere Maşaallah Dersleri.
Gayemiz.
Elhamdülillah
Müslümanız; gayemizin kaynağı imanımızdır. Biliyoruz ki dünya bizim asıl
yurdumuz değil, muvakkat bir imtihan yeri. Ömrümüzün rüzgâr gibi süratle geçip
gittiğini gördükçe, âhiretimiz için hâlisâne ve yoğun salih ameller işlemek
gerektiğini daha kuvvetle hissediyoruz. Fırsat kaçmadan insanlık için faydalı
işler yapmalı; dinimize ve din kardeşlerimize bütün imkânlarımızı kullanarak
hizmet etmeliyiz.
İslâm’a
hizmet her Müslümanın görevidir; sadece hocaların, müftülerin, vaizlerin,
hafızların değil... Her mü’min, kendi meslek dalında ve kendi eğitim, birikim,
imkân ve müktesebatı miktarınca, elinden geldiği kadar İslâm’a ve Müslümanlara
faydalı işler yapmaya çalışmalıdır, bu ağır yükün bir kısmını üzerine almalıdır
ki İslâm payidar olsun, gelişsin, yayılsın, güçlensin.
O
halde her mü’min, îlâ-yı kelimetullâha çalışmalı; dinî hakikatleri yaymalı,
tebliğ etmeli, savunmalı; emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmalı, İslâm’ın hasım
ve düşmanlarına karşı maddeten ve mânen canla başla cihad etmeli; malını Allah
yoluna hayırlara sarf eylemeli; Müslümanlara her yönden yardım etmeli, onların
dertleriyle dertlenmeli, elemlerinden muzdarip olmalıdır.
Çağımızda
dünya hızlı bir değişme ve ilerleme içindedir. Müslümanlar olarak bunları takip
etmek ve gerekli tedbirleri alarak yeni gelişmelere ayak uydurmak zorundayız.
Şerefle yaşamak ve yükselmek için bu şarttır. Hâlbuki pek çok kimse bu seviyede
değildir. Değil halkımız, onları eğitmek ve yol göstermek durumunda olanlar
dahi bu bakımdan yardım ve desteğe muhtaçtırlar.
Devir
gelmiş geçmiş, bizim üzerimize nöbet geçmiştir. Bizim şimdi Allah’ın dinine en
güzel hizmet etme görevimiz vardır omzumuzda. Zaman malla, canla, başla olanca
gücüyle her yönden cihad zamanıdır. Ümmetin gafletinden, dünyada binlerce
Müslüman büyük zararlara uğruyor.
Bütün
dünyada ve özellikle Batı’da İslâm’a karşı büyük bir ilgi ve temayül
görülmektedir. Bu durumda Müslümanlar olarak İslâm’ı iyi temsil etmek, tanımak,
tanıtmak, yaymak ve tebliğle vazifeliyiz. Bize
düşen görev, onların da Hakk’ı bulmasına ve gerçekleri görmesine yardımcı
olmaktır.
Bizim,
maalesef dünya çapında bir İslâm’ı tanıtma ve yayma çalışmamız ve teşkilatımız
yok ama başkaları batıl ve sapık inançlarını yaymak için çok para harcıyor ve
harıl harıl çalışıyorlar. Allah bunun hesabını sorar, ihmalkârların cezasını
verir. Herkes bu konuda ne yapacağını düşünmeli ve elinden geleni ortaya
koymalı.
Bugüne
kadar hep dünyalık için çalıştın, gel bundan sonra da âhiret için çalış,
hazırlan; cenneti kazanmak, Allah’ın rızasına ermek, cemalini görmek için
gayret et!
Bunca
hayati ve elim hadise karşısında yan gelip yatmak, nefsanî ve şeytanî zevklere
dalmak, aheste aheste geviş getirmek insanlığa, İslâmlığa yakışmaz.
Bunalıma
düşen asrımızı, çırpınan ruhsuz medeniyeti, şaşıran çılgın insanlığı,
çalışırsak bizler kurtarabiliriz, reçete bizim elimizdedir.
İş
işten geçmeden tüm müktesebatını, malını, bilgini, görgünü, enerjini İslâm’a
tahsis eyle, şu mazlum ve mağdur insanlığa yardıma yönel!
O
halde sizler de geçim telaşları, istikbal endişeleri ve dünya meşgaleleri
yüzünden aslî dinî görevinizi unutmamalısınız.
Müslümanlar
olarak hepimizin ilk işi, ortak görevi, dîn-i mübîn-i İslâm’a canla, başla
hizmet etmektir.
Millî
ve dinî, rûhî ve bedenî, maddî ve mânevî, ferdî ve içtimaî, dünyevî ve uhrevî
kurtuluş ve yükselişimiz İslâm’dadır.
İslâm’a hizmet azminizi bileyin, şevke gelin,
gayretinizi artırın, güç ve kuvvetinizi tazeleyin, yeniden konsantre olun! Bir
gün ansızın ölebileceğinizi düşünün! Ömr-i azîzinizin bir saniyesinin bile
kıymetini bilin, aman onu iyi değerlendirin, boşa geçirmeyin!
Bu
dünya hayatında asıl amacımız Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına nail
olabilmektir.
Kaynaklar:
“Büyük İslam İlmihali.” Eski Diyanet İşleri
Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen.
“Feyzü’l Furkan Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali.”
Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli. www.feyzulfurkan.com
Temel Dini Bilgiler (Bitiş)
Soru:
Hayatın
anlamını daha iyi anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim’den aklımızda tutmamız
gereken Ayeti Celilelerden örnekler yazar mısınız?
Cevap:
Zâriyât Sûresi 56. Âyet: Ben cinleri ve insanları ancak bana (ibadet ve
itaatle) kulluk etsinler diye yarattım.
Mülk Sûresi 2. Âyet: O, ölümü ve hayatı,
amel/davranış bakımından hanginizin daha güzel olacağını imtihan etmek için
yarattı. O mutlak galip, çok bağışlayandır.
Hadîd Sûresi 20. Âyet: Bilin ki (âhiret kazancına önem verilmeden
geçirilen) dünya hayatı, ancak geçici bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda
bir övünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır.
Âl-i İmrân Sûresi 85. Âyet: Kim artık (son hak din) İslâm’dan başka (İlâhî
veya beşerî) bir din arar (onları önemser)se asla ondan kabul edilmeyecek ve o,
âhirette de hüsrana (büyük zarara) uğrayanlardan olacaktır.
Bakara Sûresi 120. Âyet: Sen, onların milletlerine (dinlerine) uyuncaya
kadar yahudi ve Hristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaktır.
Nisâ Sûresi 48. Âyet: Şüphesiz ki Allah, (sıfatlarında, İlâhlık ve
Rabliğinde) kendisine ortak koşulmasını (tevbe etmeden) asla bağışlamaz, bundan
başkasını da dilediği kimselerden bağışlar.
Bakara Sûresi 2. Âyet: Bu, öyle bir kitaptır ki onda ve onun İlâhî
kelâm olduğunda hiç şüphe yoktur. O, muttakîlere (Allah’ın emirlerine uygun
yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere) doğru yolu gösteren,
öğretendir.
Bakara Sûresi 3. Âyet: O (takvâ sahibi) kimseler ki, gayba (Allah’a,
meleklere, âhirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı
dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.
Bakara Sûresi 45. Âyet: Ey Müslümanlar! Sabır ve namazla Allah’tan
yardım isteyin. Şüphesiz bu şekilde yardım istemek Allah’a gönülden saygı
duyanlardan başkasına zor ve ağır gelir.
Bakara Sûresi 153. Âyet:
Ey iman edenler! Sabır ve namaz/dua ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz
Allah sabredenlerle beraberdir.
Bakara Sûresi 154. Âyet: Allah yolunda öldürülen kimseler hakkında
“ölüler” demeyin. Hayır, aksine onlar diridir, fakat siz (bunu) anlayamazsınız.
Hucurât Sûresi 12. Âyet: Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü
zannın bir kısmı günahtır.
Saff Sûresi 2.-3. Âyet: Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin
söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah yanında ne kadar
çirkindir!
Nahl Sûresi 90. Âyet: Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve yakınlığı
olana (özellikle akrabaya muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder;
ahlâksızlığı/hayâsızlığı, fenâlığı, zulmü/azgınlığı yasaklar. İyice anlayıp
tutasınız diye size böylece öğüt verir.
İsrâ Sûresi 23. Âyet: Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi
ve anaya babaya ihsanı (iyiliği ve güzel davranmayı) emretti. Eğer onlardan
biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa erişirlerse, onlara “öf” (bile)
deme! Onları azarlama ve onlara çok nazik (ve tatlı) söz söyle.
İsrâ Sûresi 35. Âyet: Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru (ve
hassas) terazi ile tartın. Bu daha hayırlıdır, sonu da daha güzeldir.
Bakara Sûresi 275. Âyet: Ribâ (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak
kendisini şeytan çarpmış (cin tutmuş, delirmiş bir) kimsenin kalktığı gibi
kalkarlar. Bu (ceza) onların: “Alım satım da (zaten) faiz gibidir.”
demelerindendir. Hâlbuki Allah, (hilesiz ve aldatmasız yapılan) alışverişi
helal, faizi haram kılmıştır.
Mâide Sûresi 91. Âyet: Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza
düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık (bunlardan tamamen) vazgeçtiniz değil mi?
Necm Sûresi 39. Âyet: Hakikaten (Allah’ın lütfu ve yapılan bağışlar
dışında) insana, kendi çalışmasından başkası yoktur.
Nisâ Sûresi 57. Âyet: İman edip de sâlih ameller işleyenleri, içinde
ebedî kalmak üzere, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyacağız.
İnşirâh Sûresi 7. Âyet: O halde (bir iş ve ibadeti bitirip) boş
kaldığın zaman, hemen (başka bir işe/ibadete) koyul.
Âl-i İmrân Sûresi 103. Âyet: Hepiniz toptan Allah’ın ipine (Kur’an’a)
sımsıkı sarılın.
Enfâl Sûresi 2. Âyet: (Gerçek anlamda) inananlar, ancak o kimselerdir
ki Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri titrer, O’nun âyetleri kendilerine
okunduğu zaman, (bu) onların iman nurlarını artırır (kuvvetlendirir). Ve her
işlerinde ancak Rablerine güvenirler.
Lokman Sûresi 27. Âyet: Eğer yerdeki ağaçlar (birer) kalem olsa, deniz
de (mürekkep olsa), ardından yedi deniz ona (katılıp) yardım etse yine (bunlar
tükenir de) Allah’ın kelimeleri tükenmez.
Ankebût Sûresi 57. Âyet: Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize
döndürüleceksiniz.
Bakara Sûresi 214. Âyet: Ey mü’minler! Yoksa siz, sizden önce geçip
giden Mü’minlerin, başlarına gelen sıkıntılar, sizin de başınıza gelmeden hemen
cennete gireceğinizi mi sandınız?
Kalem Sûresi 4. Âyet: Ve şüphesiz sen (Resûlullah), pek
evrensel/genel geçerli mükemmel bir ahlâk üzerindesin.
Ahzâb Sûresi 41. Âyet: Ey iman edenler! Allah’ı çok anın (zikredin).
Nisâ Sûresi 65. Âyet: Rabbine andolsun ki onlar aralarında ihtilaf
ettikleri meselelerde seni (Allah ve Resûlünü Ahzap 36. Âyet) hakem yapmadıkça,
sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı ve şüphe duymadan, sana tam
teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
Hucurât Sûresi 13. Âyet: Ey insanlar! Şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir
kadından yarattık (ırkınız ve şahsınızla övünmeniz için değil; sırf iyilik
uğrunda) tanışasınız (yarışıp ve yardımlaşasınız) diye sizi kavimlere ve
kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefliniz, en
takvâlınız Allah’ın emirlerine en uygun yaşayanınız ve günahlardan
sakınanınızdır.
Tahrîm Sûresi 6. Âyet: Ey iman edenler! (Ailede beraberce İslâm’a uygun
yaşayın da böylece) kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, yakıtı insanlar ve yanıcı
taşlar olan ateşten koruyun.
Nahl Sûresi 97. Âyet: Erkek ve kadından kim mü’min olarak sâlih
sevaplı amel işlerse, elbette onu dünyada güzel bir hayatla yaşatırız. Ve
âhirette onlara mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz.
Nisâ Sûresi 110. Âyet: Kim bir kötülük yapar yahut günah işleyerek
kendisine yazık eder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı çok
bağışlayıcı, çok merhametli bulur.
Me'âric Sûresi 40-41-42: Yine hayır! (Durum, onların zannettikleri gibi
değildir.) Doğuların ve batıların Rabbi olan Ben yemin ederim ki, şüphesiz o
inkâr edenleri, kendilerinden daha hayırlısıyla değiştirmeye elbette kâdiriz.
Biz önüne geçilebileceklerden de değiliz.
O
halde onları, (şimdilik kendi hallerine) bırak. Tehdit edildikleri (azap)
günlerine kavuşuncaya kadar (batıl yaşayışları içine) dalsınlar,
oynayadursunlar.
Âl-i İmrân Sûresi 104. Ayet: İçinizden herkesi hayra çağıran, iyiliği (meşru
şeyleri, tevhidi ve sâlih ameli) emreden ve kötü olandan men eden bir ümmet
(bir topluluk) olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Talak Sûresi 3. Ayet: “Kim de Allah’a güvenip dayanırsa, O, ona
yeter.”
Ra'd Sûresi 28. Âyet: Şunu iyi bilin ki gönüller (ancak) Allah’ı
anmakla huzura kavuşur.
Yorumlar
Yorum Gönder