Şükür.
Konuyla İlgili Hikâye.
Bir zamanlar bir ülkenin kralı
varmış. Bu kral yeni yaptırdığı gemisiyle denizde yolculuğa çıkmıştı. Hava
harikaydı, masmavi gökyüzünde bir yandan martılar uçuşuyor, diğer yandan serin rüzgâr
insanın yüzünü güzel güzel okşuyordu. Deniz yeni açılmış bir çarşaf gibi
uzanıyor, sanki geminin sıkıntı yaşamadan gitmesi için elinden geleni
yapıyordu. Gemide kralın yanından ayırmadığı sözüne her daim değer verdiği
bilgelerden bilge danışman ve en değer verdiği adamları vardı.
Her şey bu kadar güzel
olmasına rağmen kralın sevdiği hizmetçilerden bir tanesi sürekli batacağız,
öleceğiz diye evham yapıyordu. En sonunda hizmetçiyi gemiden indirmeyi
düşündüler. Ama ne yazık ki, kıyıdan o kadar uzaklaşmışlardı ve hizmetçiyi
gemiden indiremiyorlar, hizmetçi ise bağırmaya devam ediyordu.
En sonunda bu duruma daha
fazla dayanamayan kralın danışmanı, kralın yanına gerek şöyle dedi; “Kralım,
ben bu hizmetçiyi nasıl sakinleştireceğimi biliyorum. Ama söyleyeceklerimi
harfiyle yapılması için adamlarınıza emir vermeniz gerekiyor.” Danışmanının onu
yanıltmayacağını bildiğinden kral askerlerine dönüp, o ne istiyorsa ikilemeden
yerine getirilmesini emretti. Danışman, hemen iki gücü kuvveti yerinde iki
gemiciye, bağırıp çağıran, feryat eden hizmetkârı hemen denize atmalarını
istedi. Önce şaşırsalar da, gemiciler adamı kollarından tuttukları gibi denize
fırlattılar. Sultan dâhil, gemide bulunan herkes merakla olan biteni
seyrediyordu.
Hizmetkâr denize düşünce, önce
ne yapacağını bilemedi, bayağı bir su yuttu, bağırdı çağırdı, yüzme bilmediğini
söyleyerek gemidekilerden yardım istedi; fakat danışman kimsenin ona yardım
etmemesini emretmişti. Denizdeki adam, daha sonra bin bir güçlükle geminin
halatlarından birine tutunabildi. Artık ilk baştaki haline göre daha sakindi ama
yine de sürekli yardım istiyordu. Bu durum birkaç dakika devam etti.
Danışman adamın artık gemiye
alınabileceğini söyleyince, hizmetkâr gemiye çekildi. Adamcağız sırılsıklam
halde halde güverteye çıkarıldıktan sonra, yere oturdu ve öksürmeye başladı.
Denize düşmeden önceki telaşından, korkusundan artık hiçbir iz kalmamıştı. Danışman,
krala dönüp yaptığını şöyle izah etti:
“Kralım, bu adam geminin
içinde güvende olduğunu unutup milyonda bir ihtimalle geminin batacağından
korkuyordu. Geminin kendisi için bir nimet olduğunu fark edebilmesi için, asıl
korkacağı şeyin gemiden yoksun kalması olduğunu anlaması gerekiyordu. Denize
düşüp de bir başına çaresiz kalınca, geminin kendisi için ne kadar büyük bir
nimet olduğunu fark etti. Görün bakın, bundan sonra hiç şikâyet etmeyecek.”
Gerçekten de, bütün deniz
yolculuğu boyunca, kimse o hizmetkârın bir daha korkuyla bağırdığına, şikâyet
ettiğine şahit olmadı.
Nitekim konuyla ilgili şu
Hadisi Şerif, şükür bahsini ne de güzel açıklıyor.
Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân
radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Mü’minin durumu gıpta ve
hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir
özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır
olur. Başına bir belâ gelecek olsa,
sabreder; bu da onun için hayır olur.”
(Müslim, Zühd 64)
Konuyla İlgili Videoyu İzlemek İçin Lütfen Aşağıdaki Linki Tıklayınız.
Yorumlar
Yorum Gönder